5 Mart 2011’de Bahreynli Veliaht Prens Selman bin Hamad el Halife ve bir gazeteci ile görüşmek üzere çıktığım yolculukta Bahreynli Şii muhalefet lideri Ali Selman ile doğrudan bir röportaj yapma fırsatı bulmuştum. Başkent Manama sokaklarında olağandışı olarak ne araç ne de yaya vardı. Bildiğimiz Bahreyn değildi. Gerginlik had safhadaydı. Hoşgörüsü ile tanınan ülkede mezhep gerilimi üst seviyelere ulaşmıştı. Radikal muhalifler, aynı gün rejimin devrilmesini isteyen milislerin toplandığı Lulu Meydanı’ndan başlayarak Bahreyn’in en büyük mescidi Fatih Camii’ne doğru mezhep yanlısı bir insan zinciri oluşturdular. Bahreyn sokaklarında provokasyon üzerine provokasyon vardı. Selman bin Hamad: “Ülkemiz, Sünnileri ve Şiileri ile bütünlük içinde Bahreynililer olarak kalmaya devam edecektir. Sert bir kriz fakat geçecek. Mezhep ayrımcılığının içimize işlemesine izin vermeyeceğiz” derken el-Vifak Derneği ofisinde Ali Selman ile bir ara geldiğimde muzaffer bir dille konuştu. Bahreyn’in Kara Şubat’ının üzerinden 7 yıl geçtikten sonra işte Delmon Krallığı’nda gerçekten de o sert ve ürkütücü kriz geçti. Ülke, vefalı evlatlarıyla omuz omuza barışı sağladı. İçerideki radikaller, dışarıdaki hainler, İran ve Katar gibi kaos destekçilerinden devletin devrilmesi üzerine bahse girenlere gelince… Onlar da tek tek ortaya çıkıyor ve birbiri ardına düşüyorlar.
Bahreyn’in kendine has baharı, Arap Baharı olarak iddia edilen dönemden yaklaşık 10 yıl önce, 2001’ de, Kral Hamad bin İsa el Halife’nin reform projesini hayata geçirmesiyle başladı. Reform felsefesi, Bahreyn toplumunun esas önceliklerini, yönetim hedeflerini, ve vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini kapsıyordu. Bahreyn Kralı, Şubat 2011’de anayasa ve devlet güvenlik mahkemesini kaldırma kararnamesini yayınladı. Ardından sürgünde olanların herhangi bir koşul olmaksızın devletin inşasında yer almaları, hukuk, adalet ve eşitlik konularına aktif olarak katılmaları için ülkeye dönmelerine izin verdi. Yurtdışındaki muhallif liderleri devlet kademelerinin yüksek makamlarında göreve getirerek onlara gazete çıkarma özgürlüğü tanıdı. Ayrıca Bahreyn cezaevlerindeki düşünce tutukluları da serbest bırakıldı. Hatta Bahreyn cezaevleri herhangi bir siyasi tutsak bulunmaz hale geldi. Yasama organı, temsilciler meclisi ve şura meclisi olmak üzere iki meclisli bir sisteme tabi oldu. Meclislerden ilkinin seçimleri doğrudan ve özgür bir şekilde yapılıyor. Diğeri ise tecrübe ve özel uzmanlığı olan sembol haline gelmiş şahsiyetlerin atanması ile oluşturuluyor. Böylece hem şura hem de temsilciler meclisini içine alan Ulusal Meclis’in mevzuat ve gözetim performansının geliştirilmesine katkıda bulunuluyor. Bahreyn siyasi derneklerinin kurulmasının ilk dört yılının yeni parlamentonun ilk yasama dönemi olan 2002-2006 yıllarına denk geldiğini söylediğimiz takdirde abartmış olmayız. Partilere alternatif bir formül olarak siyasi dernekler kurulmasına izin verildiği zamanlar muhalefetin altın devriydi. Bu, bölgede daha önce görülmemiş bir adımdı. Ancak Bahreyn’in deneyimi ile uyumluydu. Deneyimin gelişimi, reform projesinin hatalarını düzelterek tam 10 yıl boyunca devam etti. Muhalefet, reform sürecinin tamamının önemli bir parçasıydı ve hükümetin yasama organı lehine taviz vermesine yol açtı. Ardından Şii muhalefetin ‘Arap Baharı’ döneminde diğer ülkelerde rejimlerin düşürüldüğü olayları fırsat bilerek Kralı devirmek üzere radikal milislerle ittifak kurması sarsıcı bir felakete neden oldu.
Bu, muhalefet için 10 yılda elde edilen kazanımları dağıtıp savuran öldürücü bir darbeydi. Devlette ortak oldukları ve kendilerine verilen her şeyi kaybettiler. Dışarıdan değişim çabaları ona pahalıya patladı ve sonucun tam bir kayıp olduğu kanıtlandı.
Şubat 2011 olaylarından sonra Bahreyn’de yaşananlar dışarıdan göründüğü gibi siyasi bir kriz değildi. Radikal muhalefet, mezhep, güvenlik ve terör krizine neden oldu. O tarihten bu yana bugün bile muhalefet halen sürmekte olan bir krizi yaşıyor.
Bahreyn, Kara Şubat felaketinin izlerinden kurtulduktan sonra samimi ve ulusal çapta bir muhalefete ihtiyaç duyuyor. Onun birikimlerinin tozlarından arınmayı istiyor. 2000’lerinbaşında, yeni bir dizi reform girişimlerine uygun olarak çeşitli din, mezhep ve mensubiyete sahip vatandaşlar ulusal, gerçekçi ve objektif çözümler bulmaya çalışıyor.