Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Basra harap olmadan önce | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Tarih boyunca, ilk medeniyetler Dicle ve Fırat nehirleri etrafında kurulmuşlardır. Körfez kıyısında bulunan diğer Arap ülkelerinin aksine Irak, hiçbir zaman halkının su ihtiyacını karşılamak ile ilgili herhangi bir sorun yaşamadı. Ama Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştikleri yer olan Şattu’l-Arab kıyılarında bulunan Basra’da bugün milyonlarca kişi, İran’ın suyu kesmesi nedeniyle zor bir durumda.

Öyle ki kent daha önce yaşamadağı bir kuraklığın pençesine düştü. Ayrıca birçok kişi su kirliliği nedeniyle zehirlendi. Kirli sular nedeniyle zehirlenenlerin sayısı 18 bin olarak kaydedildi.

Buna kim inanabilir? Irak petrolünün %80’ini karşılayan Basra’da insanlar temiz su bulamıyorlar. Nedeni de sadece komşu İran’ın, Iraklıların su yollarını, havzalarını ve göllerini besleyen su kaynaklarını kesmesi ve kullanıma kapatmasıdır. Bu da yetmezmiş gibi bir de İran, Şattu’l-Arab’ı kimyasal fabrikalarının atıkları ile kirletmektedir. Suların kirlenmesi ile temmuz ayının ortalarından itibaren Basra ve halkının öfkesi, sadece Tahran’ı değil güneydeki bu kentte konuşlanmış ve kendisine bağlı tüm milis güçlerini de hedef aldı. Bu gösteriler; 2003 yılında Saddam Hüseyin rejiminin düşmesinin ardından Irak topraklarında istediği gibi at oynatmaya başlayan İran’ın tutumuna karşı Irak halkının verdiği en güçlü tepkilerden biridir.

Binlerce Iraklı göstericinin, başlarda zor hayat koşullarını protesto etmek için sokağa döküldükleri, konjonktürün daha sonra İran karşıtlığına yöneldiği doğru ise de bu zor hayat koşulları, İran’ın müdahalelerinin doğal bir sonucudur. Bu müdahalelerin, Humeyni rejimine tam anlamıyla bağlı milislere ve siyasi olarak ona bağlı partilere karşıtlığı ile bilinen sıradan Iraklı sivillerin üzerindeki etkisi büyük olmuştur. Merkezi otoritenin ve hukukun üstünlüğünün olmaması, seçimleri kazanan siyasi blokların; Iraklıların çıkarlarını koruyacak yeni bir hükümet kuramaması nedeniyle yaşanan büyük siyasi boşluk, tüm bunlar Şii ya da Sünni olsun Iraklı vatandaşların İran’ın oynadığı rolden gün geçtikçe daha çok memnuniyetsizlik duymasına neden olmuştur. Çünkü İran, baskıları ile bütün bileşenleriyle Irak devlet kurumlarını zayıflatmıştır. Öyle ki sonunda işi, Iraklı vatandaşları kendi ülkelerinin suları ve nehirleri üzerindeki hakkından mahrum etmeye kadar vardırmıştır.

Basra’da görülen hareketlenme, Iraklıların öfkesinin, İran ve kollarının her zaman göstermeye çalıştıkları gibi mezhepsel olmadığını ortaya çıkarmıştır. Çünkü Şii Iraklılar –Sünniler gibi- İran’ın hegemonyasına karşı durmaya, ülkelerinin ellerinden alınmasına izin vermemeye ve ülkelerine büüyk zarar verilmeye çalışanlara karşı mücadeleye hazır olduklarını ve buna güçlerinin yettiklerini ispatladılar. Daha önce de bahsettiğimiz gibi halkın, İran’ın varlığına yönelik duyduğu öfkenin temel nedeni her ne kadar siyasi hegemonya olmayıp zorlu hayat koşullarıdır. Ama yine de bu, İran’ın yatırım yaptığı, kendisine bağlı politikacıları ve partileri desteklediği, mezhepçi milis güçlerini silahlandırdığı en büyük ülkede kaybettiklerinin boyutunu da ortaya çıkarmaktadır. Sonunda 15 yıllık hegemonya kayboldu ve bu dört Arap başkentini işgal etmekle övünen Humeyni rejimi için bir felakete dönüştü. Belki de İranlılar projelerinin başarılı olmasından duydukları iyimserliği ve coşkuyu abartmışlardır. Ama Basra halkı, kötüleşen yaşam koşullarını düzeltmeleri, tekrar istikrara kavuşmaları, Basra yıkılmadan önce kurtarılabilecek ne varsa kurtarabilmeleri için tek youn bu olduğuna inanarak harekete geçtiler.