Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Basra yanıyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Basra’daki halkı, kentlerine kadar ulaşmış trajik durumu protesto ediyor ve hiç şüphesiz bu eylemlerinde haklılar. En temel haklarını ve normal yaşamın zaruri unsurlarını istiyorlar. Orada olup bitenlerin suçu, esasen Irak’a olan bağlılıklarından daha fazla İran’a sadık kalan Iraklı politikacılara aittir.

Olaylar, Basra’da iki şeyin eşzamanlı olarak devam ettiğini gösteriyor, İlki; Barışçıl gösteriler, yolsuzluğa ve hizmetlerin eksikliğine karşı haklı protestolar… Burada İran’ın Irak devletinin içişlerine geniş çaplı müdahalesi protesto ediliyor.

İkincisi; organize operasyonlar ki kendiliğinden meydana gelmişe benzemiyor; Basra’daki İran Konsolosluğu’nun yakılması, Haşdi Şabi Milisleri’nin genel merkezinin işgal edilmesi, Bedr Örgütünün liderliğini de yapan Irak iletişim bakanının evinin yakılması, ya da Batı-2 sahasının işgal edilmesi ve burada bulunan işçilerin rehin alınması bunlardan bazıları.

Birincisi, Basra ve Irak’ın olağanüstü koşulları göz önüne alındığında anlaşılabilir bir durumdur. İkincisi, örgütlenme, planlama ve tecrübe gerektirmektedir ki bu dönemdeki gelişmelerden hoşnut olmayan İran yanlısı Iraklı politikacılarda bu özellikler var. Irak hükümetinin oluşumu büyük oranda rakiplerinin istediği istikamette yürüyor ve hem kendileri hem de İran, tehdit ve vaatlerle siyasi ittifakları manipüle edemiyor. Aba altından sopa gösterme politikaları başarısız olmuş durumda ve kendi arzu ettikleri hükümeti kurdurmak için kaos oluşturmaya güçleri yetmiyor. Siyasi süreci sabote etmeyi ve hükümetin oluşumunu bir şekilde geciktirmeyi arzu ediyorlar. Bu şekilde zaman kazanmak istiyorlar.

Göstericilerin protestolarına örgütlü grupların sızması bilinen bir husustur. Bazı Arap ülkelerinde meydana gelen ve Arap Baharı olarak bilinen olaylar esnasında Müslüman Kardeşler (İhvan) örgütünün polis merkezine düzenlediği terör saldırısı ve gösteriler sırasında bir dizi bina ve kurumları yakmaları bu durumun en iyi şahitleridir.

Özellikle Irak’taki siyasal süreçte birbirleriyle rekabet eden grupların bir kısmı siyasal İslam’ın Şii kolunu temsil edenlerdir ve İran rejimi tarafından yıllardan beridir desteklenmektedirler. İran rejiminin genişleme ve nüfuzunu artırma planlarında Irak, en öncelikli ülke kabul edilmektedir. Rejimin liderleri bu gerçeği defalarca ifade etmişlerdir. Bugün Irak’ta yaşananların nedenlerinden biri de ABD’nin, İran rejiminin Irak’ta etkili olmasına zamanında göz yummasıdır.

Suudi Arabistan ve Araplar, Irak halkına ve Irak devletine, bağımsızlığını yeniden kazanması ve topraklarına yeniden egemen olması için her türlü desteği vermiştir. Zira Irak’ın İran etkisinden kurtulması demek İran’ın Irak, Suriye ve Lübnan üzerinden Akdeniz sularına ulaşma hamlesini boşa çıkarmak demektir.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman kendisiyle yapılan bir televizyon programında söylediği gibi, dış dünyaya kendini kapatmış önyargılı insanlarla siyasi olarak uzlaşmak mümkün değildir. Bu gerçeği göz önünde bulundurmazsak, İran yılanının, üç Arap ülkesinde Şii hilali projesi bağlamında genişlemesine bölgesel ve uluslararası olarak mani olmak son derece zordur. Bu genişlemeyi Amerika ve İsrail’in kararlılıkla reddetmesi, Arapların da bu konuda kararlı bir tutum sergilemesi, bu türden bir mezhepçi emperyal genişlemeyi engelleyecektir.

Din adamlarının siyasete girmesi prensip olarak kabul edilebilir bir tutum değildir. Geçmişte ve şimdi, tarih ve coğrafya, bu türden bir tutumun ne kadar büyük zararlar doğurduğunu ispat etmiştir. Bundan hem dinin bizzat kendisi hem de siyaset zarar görmüştür. Bu meselede Şii mezhebinin içinde önemli fikir ayrılıkları vardır. Bu fikir ayrılığında iki büyük taraf var: Bunun bir tarafını İran rejimi oluşturuyor ve bu da Humeyni tarafından icat edilen Velayet-i Fakih teorisine dayanan Şii siyasal İslam modelidir. Şii mezhebine göre dahi her türlü fıkhi dayanaktan yoksun bu zayıf teoriyi yaymak için büyük bir çaba sarf ettiler. Bu teori üzerinden Şah rejimini devirmeyi başardılar. Humeyni ve arkadaşlarını petrol açısından zengin bir ülkede iktidara getiren bir teori oldu.

Şii mezhebinin diğer en büyük akımı, yani geleneksel eğilimi temsil eden taraf, bu eğilimle mücadele etmekte ve din adamlarının siyasete girmesini reddetmektedir. Bu taraf modern sivil ulus devletini ve istikrarı destekliyor, terörizmi ve kaosu reddediyor. Irak’taki bu eğilimin en büyük temsilcilerinden birisi büyük dini lider Ali Sistani’dir. Bu dini lider, siyasal İslamcı Şii akımlar ile seküler akımların karışımı “Sairun” ittifakını desteklemektedir. Bu tarafları bir araya getiren, Irak’ın çıkarlarını her şeyden üstün tutma hırslarıdır.

Humeyni’nin Velayet-i Fakih teorisine dayanan Şii siyasal İslamcı hareketi, “devrimi ihraç etme” ilkesine dayanan iki stratejiyi benimsedi: Birincisini Humeyni gerçekleştirdi; Irak’la doğrudan bir savaşa tutuştu ve sonunda -kendi meşhur ifadesiyle- “zehir dolu kâseyi içmek” durumunda kaldı.
İkincisini ise Hamaney gerçekleştirdi; silahlı milisler kurdu, bunları örgütledi ve Arap ülkelerinde eğitip silahlandırdı. Lübnan’da “Hizbullah” dan yararlandı; Lübnan’ın içinde ve dışında kendisine farklı roller yükledi, Husi milislerini destekledi ve özellikle 2003’ten sonra Irak’taki milislere büyük destek verdi. Bunların çoğu, Haşdi Şabi şemsiyesi altında toplandı ve Suriye’deki iktidardaki Alevi azınlığı gibi vahşi azınlıklarla yakın işbirliği içinde bulundular. Müslüman Kardeşler, El Kaide ve DEAŞ gibi Sünni İslamcı siyasi gruplardan da faydalanmasını bildiler.

Bu iki taraf arasındaki derin görüş ayrılığı, çeşitli biçimlerde tezahür eden çıkar çatışmalarına dayansa da esas olarak inanca dayalıdır. Ancak şu anda bunun tezahür ettiği yer Irak’tır ve özellikle de Basra’dır. İran’ın destekçilerinin çoğu bu kente yoğunlaşmışlardı ve şu anki anlaşmazlıkların şiddetlenmesi de zaten buna delalet etmektedir. Bu durum Irak’ın bugünü ve geleceği üzerinde -diğer etkenlerle beraber- etkili olacaktır. Bu iki tarafın temsilcileri arasında yapılacak isabetli ayrım, barışçıl gösterilerden kimin, şiddete dayalı gösterilerden kimin sorumlu olduğunu bilmeyi kolaylaştıracaktır. Barış ve medeniyet konusunda tecrübeli olan, bu yönde bir davranış sergiler. Öldürme, vandalizm, yıkım ve suç konusunda tecrübeli olan da bu minvalde işler ortaya koyar.

Uluslararası olarak, İran rejimi çok zor bir aşama ile karşı karşıya ve çoğu cephede kaybediyor. Bir ülkenin ABD gibi güçlü bir aktörle mücadele etmesi hiç de kolay değildir. Başkan Trump yönetiminin gücü ve İran rejimine yönelik kararlılığı karşısında sönük sloganlar ya da Müslüman Kardeşler, Katar ve Türkiye ile yapılan göstermelik ittifaklar işe yaramaz. İran rejimi benzeri görülmemiş bir şekilde darağacına yakın duruyor ve bunun baskısını iliklerine kadar hissediyor. Baskıcı ve kapalı rejimler yıkılmadan ve dağılmadan önce daha vahşi hale gelirler.

Irak’taki ulusal akım, çeşitli yönleriyle Irak’ta daha da etkin hale gelmiştir. Ve artık İran yanlısı akım karşısında dik durabilecek bir güce kavuşmuştur. İran’ın Irak’daki destekçileri zayıflarken, ulusal akım daha da güçleniyor. ABD, Körfez ülkeleri ve Arapların, bağımsız ve ulusal egemenliğe sahip Irak için verdikleri destek, son birkaç yılda Irak’taki manzaranın, Irak devleti ve halkının yararına önemli ölçüde değişmesine neden oldu. Son olarak; bölgedeki ülkelerin istikrarını destekleyen ülkeler, kaosun ve yıkımın sürekliliğini destekleyen ülkelere üstünlük sağlamaya başladı, aslında bunun en iyi şahidi, yaşadığımız şu durumdur.