Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Basra’yı kim tutuşturdu? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Sorulması gereken ilk soru şu: Basra’da güvenliğin sabote edilmesi kimin işine yarıyor?

İran’ın iddia ettiği gibi Suudi Arabistan’ın da yer aldığı Körfez ülkelerinin bundan sağladığı bir çıkar yok. Aksine, orası sınır komşusu ve Basra’nın güvenliği doğrudan Körfez’in güvenliğidir. Aynı şekilde Basra bir petrol bölgesidir ve kaos sebebiyle üretimin durması, petrol fiyatlarını yükseltir ki, bu da fiyatı sabitlemeye çalışan ülkelerin politikasına aykırıdır. Kaos, petrol fiyatlarının yükselmesine sebep olursa bundan ABD’liler de zararlı çıkar, zira bunun bedelini ekonomileri öder. Bu noktada tek şüpheli, İran yönetimidir. Zaten fiyatların rekor seviyeye yükselmesini arzuladığını ve kaosun küresel petrol pazarlarını kapsamasını açıkça ilan etmişti. İran, fiyatların yükselişini, Batı’nın kendisine ihracat izni vermesi ve kendi şartlarına göre müzakerelerde bulunması için bir baskı unsuru olarak görerek bu durumu bir silah gibi kullanıyor. Öte yandan geçtiğimiz ay, Irak resmi petrol şirketleri, Amerikalı Chevron şirketi ile bölgedeki petrol alanlarını geliştirmek için büyük bir sözleşme imzalamış, bu da Tahran’ı kızdırmıştı.

Herkes İdlib ve onun Suriye’deki büyük mücadelesiyle meşgul olmasaydı Basra, dünyanın dikkatini çekebilirdi. 12 kişi, su, kıtlık ve kirliliği protesto ettiği için öldürüldü. Halbuki Basra halkının gösterileri, beklendik bir patlamaydı. Zira senelerdir, kaos, milislerin fazlalaşması, şiddet, işsizlik ve şimdi de tuzlu olduğu için artık hayvanlar için bile uygun olmayan sudan şikayetçiler. Bunların da ötesinde halk, elektrik kesintileri dolayısıyla neredeyse tüm yaz korkunç bir sıcakla boğuştu. Protestolar, kötü ve uygunsuz bir şekilde karşılık buldu. Amaç, İran hesabına çalışan Iraklı milislere karşı koymaktı. Bunun için halk, siyasi partilerin merkezlerini ateşe verdi ve İran Başkonsolosluğu’nu hedef aldı. Nitekim buralar, insanların gözünde bölgelerindeki tüm kötülüklerin sembolüydü. Onlar su krizinin, göllerdeki ve sınırlardaki ortak suların kıtlaşana ve insan kullanımı için uygunsuz hale gelene kadar çekilmesinin bir sonucu olduğunu düşünüyor. Peki, niye İran Başkonsolosluğu? Çünkü Basra’daki İran resmi varlığı, Irak’ın diğer bölgelerinden daha fazla hissedilir halde.

Tuzlu ve kirli su, halkın, Iraklı dini siyasi partilere karşı hali hazırda var olan duyguları ile İran’a muhalif hislerini harekete geçirdi. Özellikle Basra’da, bu iki kutba yönelik düşmanca duygular yeni ortaya çıkmış bir şey değil. Basra, Irak’ın en önemli ikinci şehri. Partileri, omuzları üzerinde iktidara taşıyan bir şehir. Daha iyi bir gelecek için bir temenniden daha fazlası anlamına geliyor. Ancak ABD’liler buradan çıktığından beri, Basra’nın durumu kötüleşti. Su krizi sonrası halkın artan şikayetleri sorunun dağ gibi büyümesine neden oldu. Bunun yanı sıra Basralılar, şehri kendi çıkarlarına uygun bir tarlaya dönüştürerek, demir ve ateşle yöneten İranlı milisler yüzünden de sıkıntılı. Unutmayalım ki, Mezopotamya’nın bittiği noktada bulunan Basra, yakın bir dönemde tüm bölgeler için ‘pirinç, darı ve buğday’ kaynağıydı. Şimdi ise, sudaki dönüşümlerden ötürü suyunu bile içemez halde.

Tüm diğer kötü hizmetler gibi su hizmetleri de Irak’ın derinlerinde yatan bir problem. Sadece Basra için de değil. Ancak bu bölge, hükümetin mali kaynağı ve tek limanı olmasından ötürü buradaki kaos, hükümeti endişelendirdi. Hükümet, buranın da tüm ülkeye savaş ve kargaşa getiren Libya’daki Petrol Hilali Bölgesi’nin kaderini yaşamasından korkuyor. Üstelik ülkenin hizasında bulunan Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi komşu ülkeler de oldukça kaygılı.

Suçlama ve ayıplama bir yana Irak hükümeti ve Bağdat’taki siyasi rejim, İran’ın milislerini, donanmalarını ve müdahalelerini saf dışı bırakmak istediği Basra’da, topyekun hareket etmek istiyor. Biliyoruz ki İran, kendisini Basra’dan çıkarmaya yönelik çabalara direnç gösterecek. Bu kriz ve gösteriler, yöneticileri, eski durumu sonlandırarak, kent ile bölgeyi, ‘yalnızca bir petrol bölgesi’ olmaktan çıkarıp, Bağdat’a kadar uzanan bir istikrar noktasına dönüştürmek zorunda bırakıyor.