Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Tunuslu mu yoksa İngiliz mi? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Kimi destekliyorsun? Tunus’u mu yoksa İngiltere’yi mi? Belki de bu, dünya kupası kapsamında Tunus ve İngiltere takımlarının maça başlamadan önce İngiltere’de yaşayan bazı Tunusluların özellikle de İngiliz vatandaşı olanların karşı karşıya kaldığı bir soru. Buradaki amaç, bu soruyu cevaplandırmak değil, aksine anavatan kimliğini konuk ülkenin vatandaşlığından üstün görmektir. Bu tutumun bazen pek çok insanı hayrete düşürdüğü belirli durumlar karşısında aidiyet duygularının çelişkilerini ortaya çıkardığı doğrudur.

Futbol maçlarında ya da diğer spor müsabakalarında kimlik çatışmalarının uyanmasından daha tehlikeli şey, kimlik çatışmasının stadyumlardaki zafer ya da yenilgi tutumları karşısında uykusundan uyanmasıdır. Mesele; insanın kan ve canı, ülkelerin ve toplumların güvenliği, halkın şimdiki zamanı ve nesillerin geleceğiyle ilgili olduğu zaman bu durum, daha tehlikeli bir hal almaktadır. 20. yüzyılın sonlarındaki en önemli olaylardan bazılarını gören kimse, dönemin Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’in 2 Ağustos 1990 sabahında Kuveyt’i işgal etmeye ve ardından da onu 19. il olarak ilan etmeye karar verir vermez çeşitli dönemlerde bu tür bir kimlik çatışmasının meydana geldiğini muhakkak hatırlıyordur. Felaketin başında kimlik çatışması, Arapların kendi arasında patlak verdi. Ateş, neredeyse Irak’la birlikte bütün Arap yurdunu yakacaktı. İşgalin yanında yer alanların çığlıkları yükseldi: Kimin yanında duruyorsun? Irak’ın mı yoksa Kuveyt’in mi? O dönemde “Hem Irak’ın hem de Kuveyt’in yanında yer alıyorum” şeklinde yanıt verenlere iki bloktan da alaycı bir şekilde karşılık veriliyordu: “Hayır, aynı anda iki grubu destekleyemezsin.” Bu açıklamadan sonra bile hem Irak hem de Kuveyt’in yanından yer almanın üstü kapalı olarak aşağıdaki Hadis-i Şerifin şerhine işaret ettiğini söylüyorlardı. O da, “-Komşusunun evini işgal eden Saddam Hüseyin’in durumunda olduğu gibi onun zulmüne engel olarak ya da Kuveytlilerin başına geldiği gibi onları destekleyerek- Kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.” O dönemde saf Arap aidiyet duygusunu reddeden müzayede piyasasında mantığa başvurmak mümkün değildi. Bu piyasadaki en iyi ürün, duygularla ticaret yapmak ve hisleri harekete geçirmektir.

Çeşitli Arap devletlerinin ordularındaki asker ve subaylar, kendilerini Irak ordusunun karşısında buldukları zaman bu kimlik çatışması, aynı felaketin gelişmesiyle birlikte daha tehlikeli bir aşamaya geçti. Daha sonra da Arap olmayan orduların saflarında başka bir boyut kazandı. Birden İngiltere ve ABD’deki büyük askeri komutanlar, Kuveyt’i kurtarma operasyonuna katılacak güçlerin içindeki Müslüman askerlerin duygularına karşı teamül sorunuyla karşı karşıya kaldılar. O dönemde medya platformlarında geniş bir tartışma meydana geldi. Tartışmanın özünde şu soru yatıyordu, “Burada kimlik çatışmasına ya da aidiyet duygusuna yer var mı? Yoksa konuşulacak bir durum söz konusu değil mi?” Diğer bir ifadeyle bağlılık, vatanadır. Askerin dini ise, kendisine has bir durumdur. Bununla birlikte o dönemde tartışmaları takip ettiğimden dolayı bazılarının Müslüman askerleri Iraklı askerlerle savaşma görevinden muaf tutan ve arka plandaki görevleri desteklemekle yetinen görüşü benimsediklerini hatırlıyorum.

Büyük bir ihtimalle geçtiğimiz pazartesi akşamı İngiltere-Tunus maçının hakemi, maçın başlama düdüğünü çalarak sadece İngiltere’deki Tunuslular arasında değil, aynı zamanda bütün göçmenler arasında kimlik çatışmasını da başlattı. Bu, sadece Arap ve Müslümanlarla sınırlı değil, aksine anavatandan göç edip yerleştiği ve konuk ülkenin vatandaşlığını taşıyan her göçmeni de kapsayan bir durumdur. Evet, bu kadar önemli böyle bir durum, belirli bir tutum karşısında sabit kalmayı zorlaştırıyor. Aksine bu durum, sürekli hareket halinde olup daima devam edecek yenilenebilir bir teamül araştırmaya ihtiyaç duyuyor.