Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Bilakis Kürt rüyası daha da yakınlaştı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bazı analistlerin bahsettiği gibi Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY), kendi kaderini belirlemek için referandum yapmanın, Kürt bağımsızlık rüyasını uzaklaştırdığını zannetmiyorum. Kürt rüyası, şu an uzak olduğu gibi 25 Eylül referandum öncesi de gerçekleşmeye yakın değildi. Zira Irak, İran ve Türk hükümetleri, çekişmeli bölgelere, kara ve hava sınır noktalarına Irak federal güçlerini yerleştirerek ve ambargo koyarak gelecekleriyle ilgili görüşlerini ifade etme özgürlüğü konusunda Kürtleri cezalandırmak için anlaştılar.

Bu rüya, tam bir asır boyunca I. Dünya Savaşı ve sonrasında şekillenen ve Ortadoğu uluslarını emperyalist imparatorluklar arasında taksim eden küresel denklemin bir esiri olarak kaldı. Söz konusu küresel denklem, bir araya gelmelerine izin vermeyerek Kürtlerin dört ülkeye (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) ve Arapların da birleşmelerine müsaade etmeyerek onların 20’den fazla ülkeye dağılmalarına neden oldu.

Aslında bu denklemin özü, şu ana kadar değişmedi. 21. yüzyılın başındaki Ortadoğu’nun durumu, 20. yüzyılın başındaki Ortadoğu’nun durumundan çok da farklı değil. Iraklı Kürtlerin tek farkı, milli kimliklerini, siyasi ve idari haklarını tanımaları için yaptıkları barışçıl ve silahlı mücadele sonucunda eksik bir otonom yönetim elde etmiş olmalarıdır. Kürtler, Saddam Hüseyin döneminde otonom yönetimden çok az faydalandılar. Saddam Hüseyin, kimyasal silahlarla ve toplu çöl mezarlarıyla Kürtler üzerinde egemenliğini empoze etmeye çalıştı.

Saddam Hüseyin’den sonraki çalkantılı dönemde tamamlanmamış ve istikrarsız federasyon, Kürt bağımsızlık rüyasının diğer bir hayal kırıklığı gibi görünebilir. Bununla birlikte Irak hükümeti tarafından tüm hatlarıyla ele alınmamış uygulamalar bulunuyor. Bu uygulamalar için öne sürülen gerekçeye (Irak’ın bütünlüğünü korumak) zıt sonuçların olması mümkündür. Bir devletin bütünlüğü, milliyetçilik, din, mezhep, siyaset ve halk birliğiyle meydana gelir. Fakat Irak hükümetinin Kürtler hakkındaki icraatları, Kürtleri özellikle de çeyrek asır boyunca Bağdat yönetiminin nüfuzundan ve etkisinden uzak bir şekilde yaşamış yeni jenerasyonu; milliyetçi ya da İslami hareketler şemsiyesi altında radikal bir tutum benimsemelerine sevk edebilir.

Kürt siyasetçiler ve entelektüeller, eskiden Arap dilini çok iyi biliyorlardı. Birçok Kürt, Bağdat ve Irak’taki diğer Arap şehirlerinde yaşamış ve Arap dili ve edebiyatını öğrenmişti. Önde gelen aydınlar, eserlerini Arapça kaleme aldılar ve Irak’taki kültür hareketine katkıda bulundular. Birçok Kürt (Komünist Parti, Ulusal Demokratik Parti vb.) siyasete atıldı. Arap şehirlerinde faaliyet gösteren Kürt Ulusal Hareketi, Kürtlere ve Kürt meselesine karşı politikaları dâhil olmak üzere genelde Irak hükümetlerinin politikalarına muhalif bir tavır sergileyen Irak Ulusal Hareketi’nin bir parçasıydı. Ancak şu an sadece güvenlik nedenlerinden dolayı değil de, aynı zamanda ihtiyaç ve çıkarların kalmamasından dolayı yeni jenerasyondan Arapçayı bilen, Bağdat’ı ya da Basra’yı ziyaret etmiş olan bir Kürdü bulmanız çok nadir bir şeydir. Bu, Kürtlerin self determinasyon ve bağımsızlık lehine yüksek oranda (yüzde 90) oy vermelerinin ana sebeplerinden birisidir.

Şu anki Irak rejimi, meselenin bu yönüne eğilmedi. Bunun için referandumdan sonra Irak hükümetinin benimsediği uygulamalar, Kürtler için toplu bir ceza olarak kabul edildi. Bu durumun Mesud Barzani’nin ya da diğer Kürt liderlerin kontrol edemeyeceği veya engelleyemeyeceği radikal milli hareketlerin çıkmasına yol açmasından korkuluyor.

Uygulamaların gerekçesi, Irak’ın bütünlüğünü muhafaza etmektir. Fakat referandum karşıtı uygulamalarda ve hükümetin tutumunda Arap şovenist güçler, (Bu kez bu güçlerin içerisinde sadece Baas gibi geleneksel milliyetçi güçler değil, aynı zamanda İslami, Şii ve Sünni güçler de bulunuyor) Kürtlere karşı nefret kampanyası başlatmak için altın bir fırsat buldu. Öyle ki geleneksel medya ve sosyal iletişim araçları üzerinden Kürtlere karşı savaş açmaya, Kürt şehir ve bölgelerine saldırmaya ve öderleri yok etmeye kadar, halk açıktan teşvik edildi.

Profesyonel ve başarılı siyasetçi, sadece sürü psikolojisinden etkilenen kitlelerin arkasından gitmiyor; aynı zamanda bu siyasetçi, kitleleri ikna ederek onları, toplumdaki dengeli çıkarları gerçekleştirmek adına doğru ve sağlam bir düşünce olarak kabul ettiği ideolojiye sürüklüyor. Hâlbuki bu çıkarları gerçekleştirmek, yetkili siyasetçinin özellikle de devlet adamının görevidir.

Hükümet ve siyasi çevrelerin, referandum krizi ortamında Kürtlere yönelttiği söylemlerin, birkaç bin Kürdü bile ikna etmede başarılı olmadığını neredeyse kabul edeceğim. Bu, düşmanca, mağrur, kibirli ve kişisel görünen bir söylemdir.

Bu tür söylem ve uygulamaların, Iraklı Kürtlerin tarihi rüyalarından vazgeçip ‘koca evi’ne dönmeleri hususunda onları ikna edebileceğini düşünmek aptallıktır.

Aslında biz, bu tür söylem ve politikalarla Kürtleri bu evden çok uzaklaştırdık. Onları meşru hayallerine tutunmalarına biz sevk ettik. Bundan dolayı belki de bu rüyanın gerçeklemesi için bir yüz yıla daha ihtiyaç duyulmayabilir.