Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Birlikte yaşamak, hoşgörü ve uzlaşı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Önümüzdeki Pazar günü, Hristiyanlar Meryem oğlu İsa’nın doğumunu kutlayacak, Allah’ın selamı ve salatı İsa’nın ve annesi bakire Meryem’in ve İmran ailesinin üzerlerine olsun. Geçen ayın Perşembe günü Hicri takvimin Rebiu’l Evvel ayının on ikisine, yani peygamberlerin sonuncusu olan İslam peygamberinin, Muhammed Bin Abdullah’ın (salat ve selam ona ve ehli beytine olsun) doğum gününe denk gelmiş ve dünya Müslümanları Mevlid gecesi münasebetiyle sevinmişlerdi.

İki peygamberin, İsa (as) ve Muhammed’in (sav), doğumu Yüce Yaradan’ın tüm insanlığa hediyesiydi. Her biri diğerini tamamlayan bir yol haritası ve güzergâh getirdi.

İkisi de, ister erkek olsun, ister kadın, iyilik edenin, cömert ve sonsuz kudretin sahibi olan Yaratıcı tarafından ödüllendirileceğini müjdeledi. Aslında inananlar, Yaradan’a hesap vermeden önce, kendine şu soruyu sormaları lazım değil mi?

“Şeytan ve yardımcıları bizi doğru yoldan saptırmasın diye gökten bize indirilenlerle ne yaptık?”

Allah tarafından gönderilenlerin doğruluğuna inananlar arasında akıllı ve hikmet sahibi olanların kendilerini muhasebe etmeleri, biraz da özeleştiriyi düşünmeleri lazım; Kutsal yazılarla oynamaktan ve yanlış tevil edilmesinden kaynaklan kötülükler ve fasit sonuçların rahmetin membaı olan Yaratıcı’ya isnat edilmesinin, yüce Yaradan’ın insanların acısından dolayı mutlu olduğu düşüncesinin insanlarda yayılma ceremesi kime ait? Kutsal yazılarla oynayanlar bundan ne kadar sorumlu? İnsanların ihtilafları hakkında hakem olacak olan bir tek kıyamet günü sahibi olan yüce Allah ise; bir beşerin, siyasi sevda veya parti düşüncesi için onu bunu kafir ilan etmesi kimin haddine?

Mesih İsa’nın Filistin’in Beytullahim’de doğuşu ile İslam Devletinin kurulması amacıyla Nebimiz Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti arasında 578 yıllık bir zaman aralığı var.

Bu zaman dilimi Miladi 2017 yılının son ayı ve Hicri 1439 yılının Rebiu’l Sani ayının arasındaki zaman dilimine de eşdeğerdir.

Bu geniş zaman dilimi iki dinin birbiriyle iletişimde bulunmasına engel mi?

Kesinlikle Hayır!

Hatta Hristiyanlık ve İslam’ın anlaşması tüm dünya insanları için hayırlıdır.

Bunun tersi durum da, yani iki dinin çatışması da, şeytanların istediği fitneyi yaymak ve tüm insanlığı korkutmak için kolladıkları fırsat olacaktır.

Bu etkileşimi ve buluşmayı önleyen var mı?

Kesinlikle Hayır!

Bir aile misali, çok inançlı ve çok etnisiteli toplumlar bunun tam tersini ispatlamıştır. Bu tür toplumlarda Müslümanın mutluluğu Hristiyan’ı da mutlu ederken, Hristiyanın acısı da Müslümanı üzerdi. Beraber ders çalışmak için sokak komşum İlyas benimle Gazze’de Ömer Camii’ne giderken, ben de aynı hedefle, kiliseye onunla beraber giderdim. Ramazan ayında bir gün, protesto ve gösteri dövizlerini sakladığımız sınıf odasına aniden girdiğimde, matematik hocası Sami bey sandviçini yerken aniden irkildi ve yüzü kızardı. Hristiyandı, ama Ramazan ayında gizlice yemek yemekten utanmıştı. Arap toplumu dışındakilerin azı Hristiyan Arapların Ramazan’da oruç tutmayı adet edindiklerini bilir. Bu ve benzeri olaylar, iki dinin mensupları arasında uyumun örnekleridir. Bu örnekler geçmiş zaman örnekleri olsa da, daha yakından örnek de var; iki yıl önce ikamet ettiğim Kingston On Times Camii yangınla harap hale geldiğinde bitişik kilisenin yetkilileri, camii restorasyondan geçene dek, kilisede beş vakit namaz kılmaları için Müslümanlara bir yer tahsis ettiler.

Yukarıda anlattığım örnekler aslında olağan şeylerdir. Ancak, “Cinlenmişin biri”nin ortaya çıkarak Müslümanın başkasını kabul etmemesi, tanımaması ve etkileşimde bulunmaması gerektiğini söylediğinden beri durumlar çok değişti.

Bu kökü dışarıda ve Din’e de varlığın kendisine yabancı olan durum, Müslümanların toplumların dışında bir kozada yaşamasına neden olacak ve dış dünyayı görmekten imtina ederek kör olmalarına neden olacaktır. Bu bir yok oluş sürecidir.

İşte bu, yeni Haricilerin istediği şeyin kendisidir. El Kaide’nin ve peydahladığı DEAŞ’ın ürettiği her şey, tüm vahşetine rağmen, ancak geçici birer sabun köpüğünden ibarettir.

Bundan daha da tehlikelisi, üç İbrahimî dinin çatışmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyen anlayışın süreklilik arz etmesidir.

Buna Kesinlikle Hayır! Demeliyiz…

Çünkü “Buluşma ve Bütünleşme” doğal olandır, dünya barışı için de ihtiyacımız olan şeydir…