Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

BM, Yemen’de nasıl bir rol oynamaktadır? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Arap Koalisyonu’nun, Kararlılık Fırtınası operasyonu aracılığıyla Yemen’e sızan İran’la yüzleşmeye ve darbeci Husiler ile silahlı milisleri vurmaya başladığı günden beri; krizi, boyutlarını ve böyle bir adımın atılmasına neden olan gereklilikleri anlamada, Birleşmiş Milletler’in (BM) tutumu belirsizdir. Aynı durum, uluslararası temsilciler Faslı Cemal bin Amr, Moritanyalı İsmail Veld El-Şeyh, İngiliz Martin Griffith’in ve aynı zamanda bu uluslararası organizasyona bağlı bazı kurumların rolü içinde geçerlidir.

BM’ye bağlı kurumların kriz tasavvurlarında ve anlama şekillerinde kusur olarak adlandırabileceğimiz şey, geçen hafta insan hakları uzmanlarının yayınladığı raporda açıkça görülmektedir. Bu rapor, İranlı Husi milislerin tüm iftiralarını neredeyse tamamen onaylayarak fotoğraf ve belgelerle ispatlanmış tüm suçlarını utanç verici bir şekilde görmezden gelmektedir. Hatta bunun da ötesine geçen rapor, bu işgalci ve gaspçı milis gücü, sanki uluslararası alanda tanınmış ve yasal bir oluşummuş gibi muhatap almaktadır.

Bu kusurlu ve yanlış tasavvur, doğal olarak olayın ele alınma şeklinin de kusurlu olmasına neden olmaktadır. Çünkü yanlış bir şey üzerine inşa edilen şey de genel olarak prensipte yanlış kabul edilir. İki uluslararası temsilci ve BM’ye bağlı bazı kurumların tavırlarını, açıklamalarını ve raporlarını gözlemleyen birisi, insanların gördüğü ve medya araçlarının her gün Yemen’in kalbinden naklettiklerinden çok daha farklı bir dünyada yaşadıklarını kolaylıkla anlayabilir. Aynı şekilde bölgedeki çatışmalar hakkında korkunç bir cehalet ya da kasıtlı bir görmezden gelme durumu olduğunu da keşfedecektir. Çünkü sadece Husilerin ulusal ve yerli bir grup olduklarını düşünmek bile büyük bir yanılgı ve uluslararası kamuoyunu hedef alan büyük bir aldatmacadır. Bu görüş, Lübnanlı Hizbullah terör örgütünün ulusal bir örgüt olduğu ve İran’ın yayılmacı politikalarıyla hiçbir ilgisi olmadığı görüşü kadar basit ve kusurludur.

Raporun dayandığı mantık, uluslararası çatışmaları anlamada temel parametreleri görmezden gelmektedir. Bir başkenti ele geçiren her terör örgütü uluslararası kamuoyu tarafından tanınma hakkı elde edecek ise bildiğimiz dünya tepetaklak olmaz mı? Diyelim ki DEAŞ terör örgütü Şam’ı ele geçirdi, BM kendisine meşru bir hareket gibi mi muamele edecek? El Kaide, Bağdat’ın kontrolünü ele geçirse, yasal bir örgüt haline mi gelecek?

Rapor, “herkes eşit oranda suçlu” vb. terim ve kavramlarla tarafsız görüntüsü vermeye çalışarak ve sadece bir tarafın suçlu olmadığını söyleyerek açık bir şekilde görülen taraftarlığını örtmeye çalışmaktadır. Bu eşi benzeri görülmemiş bir adaletsizliktir. Çünkü Arap Koalisyonu, yayılmacı bir politika ve BM ilkelerine aykırı olarak nüfuzunu genişletme amacında olan terörist ve mezhepçi İran projesiyle mücadele etmek için Yemen’deki savaşa müdahil olmuştur. Bu proje, ülkelerin egemenliğini ihlal etmekte, terörist milis güçler ile örgütler aracılığıyla ülkelerin iç işlerine karışmakta ve elinden geldiğince yıkım ve kaos yaymaktadır. Çatışmanın bu boyutunu görmezden gelmek, raporu, ‘taraflı’ ve ‘yanlı’ olmaya mahkum etmiştir.

Arap Koalisyonu’nun Yemen’deki zaferleri pekişip anlaşmazlığı bitirmeye, Yemen’i kurtarmaya ve tüm vatan topraklarını kontrol eden bir Yemen hükümeti ile devletinin dönüşü yaklaştıkça, BM’ye bağlı kişi ya da oluşumlar, Husi milisleri kurtaracak tutumlar ve politikalar ortaya koymaktadırlar.

Yemen’deki savaş, Suudi Arabistan veya Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ya da Arapların isteyerek seçmiş olduğu bir seçenek değildir. Bilakis, İran ve Katar’dan Türkiye’ye, bölgedeki müttefiklerinin milis güçler ve terör örgütleri aracılığıyla Yemen’de kontrolü sağlayıp Körfez ve Arap ülkelerini abluka altına alma çabalarına karşın, Arap Koalisyonu bu savaşın içine zorla itilmiştir. Bu adil, ciddi ve stratejik savaşa girişilmeseydi, bugün Yemen ve Körfez ülkeleri şimdikinden on kat daha kötü durumda olacaklardı. Bu ülkeler, güneyden ve kuzeyden, terörist örgüt ile silahlı gruplar tarafından sistematik bir yıkım ve kaosla kuşatılmış olacaklardı. Oysa bölge ülkeleri, on yıllardır kendisini bu tür kötülüklerden ve felaketlerden korumaya çalışmaktadır.

Arap Koalisyonu’nda yer alan ülkeler, Yemen’deki bu ölüm kalım mücadelesine girişmeden önce BM kararını beklemiştir. Koalisyon, meşru hükümet ve ordusu ile Yemen halkı ve direnişçilerinin yanında savaşmış, atacağı her adımda uluslararası savaş ilkelerine uymaya dikkat etmiş, uluslararası hukuku ve insan haklarına saygılı davranmış, adaletsiz bir işgalci olarak değil kurtarıcı bir dost olarak Yemen’e girmiştir. Koalisyon ülkeleri, bu savaşı birkaç gün içinde sona erdirebilirlerdi. Ama Yemenli kardeşlerinin hayatlarını ve Yemen’i tekrar inşa etme hedefinin bir parçası olarak altyapıyı korumak için bunu yapmamıştır. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman da bunu defalarca vurgulamıştır.

Parayla herkesin vicdanını satın alabileceğini düşünen Katar gibi ülkelerin varlığında, uluslararası bir organizasyona ait bu tür raporların sorunu, diğer insan hakları örgütleri, medya ve sivil kuruluşlara kasıtlı ve parası ödenmiş karalama kampanyaları yürütme meşruiyeti vermesidir. Katar’ın Batı ülkelerindeki bazı insan hakları örgütleri, medya ve sivil toplum kuruluşlarını satın almayı başardığını, iki taraf arasındaki ilişkilerin açık ve herkes tarafından bilinir olduğunu söyleyenler var. Bu durum da, bu tür kurumların güvenirliklerini ve meşruiyetlerini büyük oranda kaybetmelerine neden olmaktadır. Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmak için rüşvet ödemek, İran ve Husileri desteklemek, Arap boykot ülkelerine saldırmak gibi politikalarda Katar’ın üstüne yoktur.

Koalisyonun Yemen’de meşruiyeti desteklediğini vurguladığı açıklamasında, şu ifadeler yer almaktadır:

“Rapor, savaşı nitelemekte metodolojik yanlışlara düşmüştür. Bihassa, Yemen’de savaşan tarafları ele alma şekli ve Yemen’deki çatışmaların tüm sorumluluğunu Koalisyon ülkelerine yüklemeye çalışması, subjektif bir tutum takındığını açıkça ortaya çıkarmaktadır. Rapor, İran destekli Husi milislerin Yemen’deki meşru hükümete darbe yaptığı ve BM’nin yürüttüğütü tüm barış çabalarını reddettiği için yaşanan çatışmaların bu gerçek nedenlerini görmezden gelmekle objektif olmadığını kanıtlamıştır.”

Bu yazının ana fikrini tam olarak ifade ettiği için burada bu alıntıyı zikrettim.

Bu rapor, Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt’in mümkün olan her şekilde ve gün geçtikçe ağırlaşan mevcut savaş koşullaruna rağmen, Yemen devleti ve halkına sunduğu milyarlarca dolar yardımı da tamamen gözardı etmektedir.

Savaşlar ne bir gezi ne bir rapor ne de açıklamalardan ibarettir. Savaş, en son ve en acı verici çözümdür. Savaşları düzenleyen ve onları kontrol eden uluslararası yasalar da bu nedenle ortaya çıkmıştır. Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu da bu yasalara tam anlamıyla riayet etmeye çalışmaktadır. Bakan Enver Gargaş, şöyle der:

“Savaşlar, içlerinde acılarını da taşır. Afganistan, Suriye ve Irak, bunun canlı şahitleridir. Ancak bizler, her zaman kendi güvenlik ve istikrarımızdan sorumluyuz. Önceliğimiz de bu yöndedir.”

Son olarak, birçok uluslararası kuruluşta var olan zafiyet ve çeşitli nedenlerle adil bir tutum takınmadaki acziyetler, bu yazıda ele alınamayacak kadar uzun bir konudur. Bu yanlı rapor da, giderilmesi gereken bu zafiyete eklenen bir başka halkadır.