Yemen krizi, bölgedeki taraflar arasında sadece askeri bakımdan meydana gelmiyor. Aksine Yemen’den binlerce kilometre uzaklıkta Birleşmiş Milletler’in (BM) koridorlarında ve BM’ye bağlı kuruluşlarda bu konuda devam eden şiddetli bir siyasi savaş var. Maalesef bu siyasi savaş, adaletsiz ve taraflı görünen bir ortamda gerçekleşiyor. Bu ortamda profesyonellik, dürüstlük ve tarafsızlık standartları yavaş yavaş ortadan kayboldu. Burada insan hakları ve uluslararası hukuk alanında Husilerin işlediği büyük suçlara ve ihlallere karşı günden güne açık bir şekilde göz yumuluyor. BM’ye bağlı insan hakları komiserliğinin izlediği insanlık standartlarında bardağı taşıran son damla ise, komiserliğin kendi üyeleri arasında şahit olduğu hiç görülmemiş büyük bölünmüşlüğe dikkat etmeden Yemen’deki uzman ekibin görev süresini uzatmasına karar verdiği zaman meydana geldi.
İlk defa insan hakları komiserliğinde oy birliğiyle bir karar alınmadı ve bu kararla ilgili geleneksel görüş birliği de mevcut değildi. Tuhaf olan ise karar sahiplerinin kendilerine karşı çıktığı kimseler, Yemen ve Arap grubudur. Evet, 47 devletten oluşan komiserliğin içerisinde bu büyüklükte bir anlaşmazlık ilk defa meydana geliyor. Zira 26 devlet, uzman ekibin görev süresinin uzatılması için yapılan oylamayı ya reddetti ya da çekimser kaldı. Bu da onların Yemen’deki uluslararası uzman ekibin raporunda yer alan iddialara itibar etmediklerini gösteriyor. Diğer yandan aralarında Katar’ın da olduğu 21 devlet, uzman ekibin çalışma süresinin uzatılmasıyla ilgili kararı kabul ederek onayladı. Katar, uluslararası uzman ekibin görev süresinin uzatılmasını destekleyen tek Arap devletidir. Tabi sadece Doha’nın İran, Hizbullah ve Husilerin yanında yer alması, Arap grubu için sürpriz olmadı.
Hiç şüphesiz BM’ye bağlı örgütlerin güvenirliği yavaş yavaş aşınmaya başlıyor. Zira bu örgütlerin içerisinde hiç görülmemiş bir şekilde büyüyen bir bölünme var. Bu da söz konusu örgütlerin aslında zayıf olan faaliyetlerini gelecekte azaltacaktır. Yayınlanan raporlar, adaletsiz olmasının yanı sıra açık bir şekilde tek bir tarafın yanında yer almaya başladı. Üstelik desteklenen taraf, meşru hükümete karşı darbe yapan ve Yemen’i bu duruma ulaştıran kesimdir. Ayrıca Yemen krizinde ana taraf olan ve BM’den yayınlanan raporların ve soruşturmaların müdahalelerini doğruladığı İran rejimi, tamamen görmezden gelindi.
Burada maalesef komiserliğin içerisindeki büyük bölünmüşlük, uluslararası örgüte bağlı insan hakları konseyinden çekilen ABD’nin tutumunun doğru olduğunu gösteriyor. Dünyadaki en güçlü devlet, konseyin faydasız olduğunu, insan haklarını ihlal edenleri koruduğunu, burada politik yanlılığın yer aldığını, özel çıkarlarına hizmet eden ikiyüzlü bir örgüt olduğunu ve insan haklarını alay konusu yaptığını düşünüyorsa o zaman dünya devletleri arasında komiserliğin hangi güvenirliği kaldı?
Uluslararası komiserliğin insani yardım çalışmasında BM’nin ilkelerine bağlı kalmayıp sadece saldırgan Husi tarafından gelen rivayetleri almaya devam ettiği zaman top, Yemen’le ilgili bütün kararların uygulanmasını garantileyen gerekli icraatların alınması için Güvenlik Konseyi’nin sahasına atılmış oluyor. Ki yayınlanan raporlar, Güvenlik Konseyi’nin kararlarıyla uyumlu bir şekilde düzeltilmediği sürece Husiler, uluslararası insan hukukunu ihlal etmeye devam edecek. Zira taraflar nitelendirilirken bu raporların esas alındığı varsayılıyor.
Aynı şekilde bu kararlar, Yemen’e meşruiyetin yeniden getirilmesi için daha ciddi bir şekilde çalışmayı garanti etmeli. Ayrıca insan hakları gibi bir konseyin çözümün bir parçası olacağı yerde problemin bir parçasına dönüşmemeli. ABD’nin BM Özel Temsilcisi Nikki Haley, İnsan Hakları Konseyi’ni uluslararası örgütün “en büyük başarısızlığı” şeklinde nitelendirdiği zaman oldukça ciddiydi.