23 Temmuz 1952: Tarihin haritasına ve tüm Arapların belleğine kazınan gün. Cemal Abdunnasır, unutulmayan bir isim. Dünyayı doldurup insanları meşgul ediyor. Coşkulu taraftarlarının da muhaliflerinin de kendilerince bir sebepleri var. Bir grup Mısırlı genç subay, bölgesel ve uluslararası düzeydeki siyasi ve askerî sarsıntıların ortasında ömrü on yıllar süren bir rejimi düşürmek için harekete geçiyorlar. Bu az sayıdaki subayları bir araya ne ideolojik bir bağ getirdi ne de belirli bir siyasi program. İtiraz ettikleri şeyler üzerine anlaştılar lakin istedikleri şeyler konusunda anlaşamadılar.
Mısır, bir şokun artçılarını yaşıyordu. Kamuoyunun kafasını karıştıran siyasi bir sel yaratıp ‘hakkında susulan’ olarak tarif edebileceğimiz siyasi bir perde dayatan bir olgu söz konusuydu. Kral Faruk yandaşlarının da yer aldığı siyasi bileşim, İkinci Dünya Savaşı sırasında Mısır’a yönelik vesayetini reddettikleri İngilizlere muhalif olan eksenin gücüne karşı sempati duyuyordu. Filistin Savaşı’ndaki yenilgi, suskun bir kor olarak kaldı ancak iktidarın bünyesinde bulunan tarafları acıtıyordu.
Kendilerini Hür Subaylar olarak adlandıran subaylar, iktidara erişti ve Mısır, hedefler, savaşlar, dil ve iktidar tarzı istikametinde yeni bir yolculuğa başladı. Ordu hareketinin ertesi sabahında Enver Sedat’ın subaylar adına yaptığı ilk açıklamada Mısır, yolsuzluk, rüşvet ve istikrarsızlığın başka bir aşamasına ve ordunun herhangi bir gayeden uzak olarak anayasanın gölgesinde iş tuttuğuna tanıklık etti.
Devrim düşüncesinin yeşerdiği aklı temsil eden öncü Cemal Abdunnasır, Hür Subaylar Örgütü’nü kurdu ve ilk günden rejimin düşürülüp iktidarın ele geçirildiği saate kadar örgütü yönetti. İktidarın ele geçirilmesi sadece birkaç saat içerisinde gerçekleştirilen basit bir iş oldu. Kral ve kadrosuna Özgür Subaylar Örgütü hakkında malumat verildi. Muhammed Necib’in hatıralarında da dediği gibi bazıları yakın takibe alındı ve kendisi de takip edilenler arasında yer alıyordu. Ordunun hâkimiyeti ele geçirmesinden sonra subaylar, Kral’ı uzaklaştırmak ve vesayet meclisi altında Kral’ın oğlunu atayarak Krallık kurumunu ayakta tutmak üzere anlaştılar.
Hareketin başarıya ulaşmasının ardından Hür Subaylar ile Mısır’daki siyasi hayatı yönetmekte olan partili siyasi güçler arasında bir savaş baş gösterdi. Abdunnasır, rejimi düşürme planlarına başladığından beri siyasi güçlerle ve özellikle de İslamcı çizgideki İhvan-ı Müslimin ve Komünist çizgideki Milli Kurtuluş için Demokratik Özgürlük Hareketi (HADITU) ile irtibat kurdu. Hedef, bu güçleri değerlendirmek, onlarla başa çıkmanın yollarını belirlemek hatta onları görevlendirmekti. Abdunnasır, ordu içinde ve dışında kabul ve takdir gördüğü için Tuğgeneral Muhammed Necib’i hareketin başına getirdi. Abdunnasır, harekete egemen olmaya çalışıp hareketin ilk aşamalarında Tuğgeneral Necib ile iletişim hattı kuran İhvan-ı Müslimin ile erkenden çatışmaya girdi.
Abdunnasır kendisini birden fazla tarafla gizli ve açık çatışmaların içerisinde buldu. Ancak keskin bir zekâ ile savaşının yol haritasını çizdi. Devrim Yönetim Konseyi’ne kadar uzanan sarsıntılardan sonra Necib’i uzaklaştırma imkânı buldu.
Tuğgeneral Necib’i uzaklaştırıp İhvan’ın ipini kesti; siyasi partileri de dağıttı. Yakın arkadaşı Komutan Abdülhakim Amir’i ordunun başına atadı. Devrim Yönetim Konseyi içerisinde onun yönetimine karşı çıkan bazı üyeleri de uzaklaştırarak tüm iktidarı elinde topladı.
Mısır’ı yeni bir ufukla kalkındırma planları yapmaya başladı. Tarım reformu yapıp iktâ usulünü ortadan kaldırdıktan sonra büyük bir baraj inşa etmeye karar verdi. Ancak bu dev proje için finansman sorunu ile yüzleşti. Borçlu olduğu Dünya Bankası’na yöneldi ve finansmanı engellendi. Bunun üzerine projenin para kaynağı olsun diye Süveyş Kanalı’nı millileştirme kararı aldı. Abdunnasır kararından kimseye bahsetmedi; ne Devrim Yönetim Konseyi’ne ne de hükümete. Siyasi ikizi Abdülhakim Amir bile Başkan’ın kararını millileştirme kararını ilan etmek için yola çıktıkları İskenderiye treninde öğrendi. Bu karar, Mısır, Arap ve Cemal Abdunnasır’ın kişisel tarih yolculuğunda yeni bir kapı araladı.
Bu millileştirme kararı üzerine İsrail, İngiltere ve Fransa, Mısır’a saldırı başlattı. Bu, Abdunnasır Mısır’ına yönelik bir savaştı. Amerika ve Sovyetler Birliği olaya müdahale etti ve saldırganları geri çekilmeye mecbur etti. Araplar bunu, kendilerini senelerce sömürenlere ve Filistin’i işgal eden diğer güçlere karşı elde ettikleri bir zafer olarak gördü. Abdunnasır, zalimleri kahreden bir kahramana dönüştü. Abdunnasır’daki Arapçılık eğilimi, Cezayir’in Fransız sömürgeciliğine karşı başlattığı devrim zaferinde erkenden ortaya çıktı. Zaten çok geçmeden de Batı tarafından yıkıcı bir silah olarak görülen ve milliyetçi seferberliğin kaynağı haline gelen ‘Arapların Sesi’ radyosu faaliyete başladı.
Bölge, Doğu ile Batı arasında bir çatışma alanı oldu. İngiltere ve ABD’nin önderliğinde bir koalisyon siyaseti sahneye sürüldü ve Abdunnasır’ın şiddetli itirazı ile karşılaştı. Abdunnasır kendisini birileri tarafından tercih edilip diğerlerine dayatılan bir batağın ortasında buldu.
Abdunnasır’ın iktidarın anahtarlarını ele geçirmesinden sonraki ilk düşüncesi olan Mısır’ın kalkınması, halkçı Arapların ve kendi politikalarını dayatmaya çalışan yabancıların iştahlı baskıları sebebiyle geri döndü. Süveyş savaşının ertesinde bir İngiltereli Mısır’ı ziyaret etti. Onu, kendisine Mısır’ı ekonomik, endüstriyel, bilimsel ve tarımsal bir güç haline dönüştürme planlarından uzun uzadıya bahseden ve askerî bir karşılaşma ve savaş niyeti taşımadığını belirten Cemal Abdunnasır karşıladı. Devrim Yönetim Konseyi üyesi olan Kemaleddin Hüseyin’in anlatısına göre bu İngiltereli, Tel Aviv’e gidip Abdunnasır’dan işittiklerini İsrail Başbakanı David Ben Gurion’a ilettiğinde Ben Gurion, ‘Bu hayatımda duyduğum en kötü haber’ diyerek ayağa kalktı.
Suriye’deki siyasi durum kötüleşti ve subaylarından bazısı, Abdunnasır önderliğinde bir birlik talebiyle Mısır’a yöneldi. Onların ısrarı üzerine bu talebe yanıt verdi. Sonra da Irak devrimi oldu. Abdunnasır kendisini, onu izleyen ve görülmemiş liderlik hedeflerine taşıyan hayalperest bir Arap halkçılığının ortasında buldu. Hindistanlı Lider Nehru ve Yugoslavyalı Lider Tito ile birlikte Batı ve Doğu bloklarının egemenliği ile karşı karşıya gelen Bağlantısızlar Bloğu’nu oluşturdu.
Abdunnasır, çoğu okuma yazma bilmeyen Mısırlılara ve Araplara seslenmek için medyayı özellikle de radyoyu kullandı. Onlara Batı’nın egemenlerine meydan okuyan kararlı ve ümit verici bir sesle hitap etti. Ulusa seslenişlerine ‘Özgürlük, Sosyalizm ve Birlik’ sloganları da eşlik etti. Abdunnasır, hayatı boyunca 1359 kez konuşma yaptı.
Onun adına şarkılar söyleyen şarkıcılardan ve tiyatroculardan oluşan Sanat Ordusu, evlere ve kalplere nüfuz eden yumuşak gücü oluşturdu. Sıradan halk ve seçkinler arasında fikrî ve siyasi bir akım haline geldi. Kahire’nin kapıları, Afrika özgürlük hareketi liderlerine açılırken Mısır üniversitelerinin kapıları da kıtanın öğrencilerine açıldı. Arap bölgesinin tanık olduğu her krizde saatlerce konuşma yaptığı liderleri bir araya getirdi. Böylece Cemal Abdunnasır, tartışmasız ve rakipsiz bir Arap lideri haline geldi.
Soru şu: Cemal Abdunnasır, lider olmak için çaba gösterdi mi yoksa olaylar mı onun boynunu yakalayıp herhangi bir planlama veya karar olmadan ona bu elbiseyi giydirdi?
Bu liderlik durumu, karar pusulasının gizli motoru ve yol haritasını çizen güç oldu. Başkan Cemal Abdunnasır, 67 Savaşı’ndan önce Mısır ve İsrail arasında tampon olan BM güçlerinden ayrılma kararı aldığında dönemin BM Genel Sekreteri U Thant onu ziyaret etmiş ve bunun İsrail’ e yönelik bir savaş ilanı demek olacağını belirterek kararından geri adım atmasını talep etmişti. Abdunnasır ona bunun mümkün olmadığı yönünde yanıt vermiş ve şöyle demişti: “Ben eğer bu karardan geri adım atarsam önümde 3 ihtimal olur: Ya suikasta kurban giderim ya bana karşı bir darbe yaparlar ya da Arap ulusunun liderliğini kaybederim”.
Liderliğin ağırlığı sana çok şey katar ama bir o kadar da götürür. Vefatının üzerinden yaklaşık 50 yıl geçti ama Cemal Abdunnasır hala Arapların yüreklerinde ve belleklerinde hazır bulunan bir kayıp ve yerel ve uluslararası araştırmaların konusu…