Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Bölgede görülen uluslararası çatışma ve Arap çıkmazı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Rusya’nın, Yemen’e İran’ın müdahalesini kınayan taslağı veto etmesi soğuk savaş günlerini hatırlattı. Aynı şey, daha korkunç şekliyle, BM Güvenlik Konseyi’nin Guta kararında yaşandı. Askeri ve insani anlaşma kararları ancak birkaç Rus vetosu sonrasında nihayet onaylandı. Ancak getirilen şartlar, kararda ortaya çıkan çelişkili durumlar, uygulanmasını neredeyse imkânsız kılıyor. Bu yaşanan dramların sadece Guta bölgesinde olmadığı artık bilinen bir mesele haline geldi. Zira Humus ve Halep’in kuzeyinde ve İdlib köylerinde yaşayan halk 2018 yılı boyunca tehcir veya boyun eğme ya da her iki durumla karşı karşıya kaldı. Rusya Federasyonunun üç yıllık zalimane askeri ve diplomatik çabalarından sonra rahat olması beklenirdi. Özellikle de İran ve Türkiye gibi iki büyük bölgesel müttefiki varken…

Ancak hiç de böyle görünmüyor. Bunun en önemli nedeni, ABD’nin petrol, doğalgaz ve su kaynakları bakımından zengin kuzeydoğu Suriye’yi kontrol altına almış olmasıdır. Her ne kadar Rusların resmi ve gayri resmi milislerinin yanı sıra Suriye’de yaklaşık 20 bin askeri personeli olsa da, ABD’nin Suriye’de 5 bin ABD askerinin yanı sıra Kürtlerden ve Araplardan oluşan milisleri bulunuyor.

DEAŞ’ın ortadan kaldırılmasının ardından, Amerikan ordusunun çoğunun çekileceğine inanılıyordu. Bu nedenle Amerikalılar, bırakacağı alanların güvenliğinin korunması ve DEAŞ’ın geri gelmesinin önlenmesi için Kürtlerden müteşekkil 30 bin askerlik bir ordunun kurulacağını ilan etti.

Bu gelişmeyi durduran veya değiştiren, Türkiye’nin muhalefeti ve Afrin’e müdahalesi oldu.

Daha da ötesi Rusya’nın Cenevre sürecinden kurtulmak için öne çıkardığı Soçi Konferansı’nın bizzat kendisi ABD’yi etkiledi.

Rusya, İran ve Türkiye dışındaki unsurları dışarıda tutarak kendisini politik bir çözümün merkezi haline getirdi.

ABD, Soçi Konferansı’na Suriye silahlı ve siyasi muhalefetin katılımını engellemeye çabaladı ancak bunda da başarısız oldu.

Siyasi çözüm konusunda ortaya çıkan çatlaktan sonra Rusya’nın gergin olmasının bir diğer nedeni ise, bizzat kendi müttefiklerinin Putin ve Lavrov’dan yoğun taleplerde bulunmalarıdır.

Müttefik sayısı iki değil artık üçe yükseldi: İran, Türkiye ve İsrail… İran ve Türkiye, Suriye topraklarında kendi milislerinden birlikler oluşturdular; Suriye’nin kuzeyinin farklı yerlerinde, birbirleriyle olan rekabet yüzünden, neredeyse çatışacak noktaya geldiler.

İran, İsrail ve Ürdün sınırlarına Lübnan’da olduğu gibi yaklaşmaya hevesli gözüküyor.

İsrail ise İran’ı savaşla tehdit ediyor ancak Rusya, iki tarafa baskı uygulayarak bu savaşı önlemeli zira savaşın çıkması durumunda bitişini ve sonuçlarını hiç kimse kestiremez.

Rusya’nın konumunun Suriye’deki durumu etkileyeceği kesindir.

Şimdiden Suriye’de ve belki de Lübnan’daki İran-İsrail çatışması konuşulmaya başlandı.

ABD de rahat değil, çünkü Türk-Kürt çatışmasına karışmaktan korkuyor; Ruslar, İranlılar ve Suriye rejiminin, böyle bir bataklığa ABD’nin dalmasında –kendileri daldığı gibi- menfaatleri var. Ancak Washington, Suriye’de Rusya’dan çok daha rahat, çünkü elinde kendince kozları var. Suriye’deki Kürtlerin güvenliğini sağlamadan ve ülke içindeki milisleri dışarı atmadan siyasi bir çözüm olamayacağını yineliyor. Rusya, her ne zaman sivillerin kuşatılması, öldürülmesi ve kimyasal madde kullanılmasına dair bir Güvenlik Konseyi hikâyesi ortaya çıksa zor durumda kalıyor. Onu zor durumda bırakan diğer bir hadise de Suriye’deki siyasi sürecin zaman zaman kilitlenmesidir. Olayların seyri Rusya’yı hegemonyanın sembolü ve emperyalizmin uygulayıcısı haline getirdi. Bu yüzden sık sık vetolardan dolayı kınamalara maruz kalıyor! Bütün bunlara Suriye’deki asker sayısını dörde katlayarak cevap veriyor. Yeni ve gelişmiş silahlarını burada denemek istiyor. Savaştıkları kesim uçaklara sahip olmadıkları gibi top, tank ve gelişmiş roketlere de sahip değiller. Ruslar meselenin kimin daha güçlü silahlara sahip olduğu meselesi olmadığını biliyor. Bilakis güç dediğimiz olgunun birçok yönü vardır. ABD’nin askeri gücü çok daha büyük ancak kullanıp kullanmadığı şüpheli…

Bu veriler, Ruslar ve Amerikalılar arasındaki keskin çatışmanın yeni sahnesi (en azından diplomatik olarak) ve tüm sahnede bir gölge oluşturuyor!

Peki, Araplar nerede? Onlar büyük bir çıkmazın içindeler. Bütün savaşlar kendi topraklarında dönüyor. Suriye, Yemen, Libya ve daha önce Irak’ta öldürülen ve yerinden edilmiş kişiler var. Elbette ABD, İran’a ve Türkiye’ye kıyasla onlara daha yakın duruyor, ancak bu bile bir teselli olamıyor. ABD, Başta Kudüs ve barış süreci olmak üzere çeşitli konularda İsrail ile beraber hareket ediyor. Nasıl ki Rusya, Suriye’de veto baskısı altında ise, ABD de Filistin ve Kudüs meselesinin baskısı altındadır. Arapların tamamı, iki tarafın herhangi biriyle rekabet etme ve düşmanlık yapma veya o sınıra yaklaşma yeteneğine sahip değildirler. Filistin meselesini hariç tutsak dahi asgari miktar üzerinde anlaşmaları da mümkün değildir. Libya gibi ABD-Rusya çatışmasının henüz girmediği durumlarda dahi çözüm bulamıyorlar.

Dahası, İran ve Türkiye gibi iki bölgesel güç ile dahi ilişkileri çok kötü veya vasat bir durumda. Filistin meselesi gibi müşterek bir konuda bile yeterince işbirliğinden bahsedilemez. Elbette bunun nedenlerinden bir de İran’ın hemen her konuda kendini farklı konumlandırmasıdır. Irak, Suriye ve Lübnan’daki emelleri, İsrail’in Filistin konusundaki işgal ve sömürge hırslarından daha az değildir.

Gazze kuşatmasını kaldırmak isteyen Türkiye, Araplarla olan görüşmelerde koordinasyona dahi ihtiyaç duymuyor.

İsrail ile olan ilişkileri de iyi…

Sudan konusunda veya Kıbrıs bahanesiyle! Doğal gaz çıkarma hususunda Mısırla çatışmayı istiyor.

ABD ile Rusya arasındaki bu uzun zamandır devam eden çatışmada bir başka teselli, iki tarafın da nükleer yeteneklere sahip devletlerde olduğu gibi fiili bir çatışma istemiyor olmasıdır. Öte yandan, taraflardan herhangi birisi, Güvenlik Konseyi vasıtasıyla bile olsa çeşitli sorunlara siyasi çözümler bulmak için diğeriyle sıkı bir işbirliği yapmak istemiyor. Hatta Yemen gibi paylaşılacak bir ganimet! olmamasına rağmen çatışmayı tercih ediyorlar.

Irak, Libya, Lübnan ve Suriye krizlerinde Arap devletlerinin rol almaması tam bir trajedidir. Ancak bu ülkelerin dağılmaya maruz hale geldikleri ve çeşitli ülke milislerinin at koşturduğu bu günlerde bu trajedi daha da artmaya başlamıştır. Deyr-i Zor’da Rus paralı askerlerinin Amerikalıları öldürmesi bu kaos halinin son halkasını teşkil ediyor.