Birkaç gün önce Şarku’l Avsat ailesi en parlak kalemlerinden biri olan Gassan İmam’ı kaybetti. Duayen Suriyeli bir gazeteci olan Gassan İmam, ülkelerimizin önemli bir tarihi evresine şahit olmuş, kaydetmiş, kaleme almış ve olaylara belagat ve az rastlanan ansiklopedik bilgiyle yorumlamıştır.
Yitirdiğimiz değerli meslektaşımız Suriye’yle ilgili konularda yıllarca beni yönlendirmişti…
Otuz yıl boyunca makalelerini okuduğum için kendimi şanslı addederim. Paris’te sürgünde olduğundan, kendisiyle, bir kere dahi görüşememişken, Suriye’nin tarihi, durumları ve gelişmeleri hakkında defalarca konuşmuştuk. 1958 yılında Mısır ve Suriye birleşmesi sonucunda Mişel Eflak tarafından fesh edilen Baas partisini fiili olarak yeniden kuran ve şekillendiren ‘Askeri Konsey’ hakkındaki makalesini okumuş ve makalede adı geçen ‘Ahmed El Mir’ adlı kişiyi tanımadığımdan bilgi edinmek amacıyla Paris’teki Gassan beyi aramış ve hatıra dolu tatlı konularda konuşmuştuk.
Gassan İmam ve benzerlerinin eksikliğini hissedeceğiz, bir tek keskin, derin ve cesur kaleminden dolayı değil; Gassan İmam ve benzerlerinin hayatımızdan ağır ağır çekilen politik hafızamızın bir parçası olduklarından.
Bizler, vatanımızda öğrenmeye, kıssadan hisse çıkarmaya ve bilgilenmeye en ihtiyacımız olduğu bu dönemde Gassan İmam gibi kişiler dönüşü olmayan bir şekilde aramızdan çekiliyor.
Tarih ve politika okuduğum ve Irak tarihinde tahassüs ettiğim ve Profesör Hannah Batato’nun öğrencisi olduğum üniversite hayatımda da bu duyguyu yaşamıştım; babamı kaybetmiş ve bu kaybı iliklerime kadar hissetmiştim, zira; babam Irak tarihinin çok önemli bir evresi olan 1931 ve 1941 yılları arasını yakından tanımış ve olaylarda rol almıştı. Yanında olup bazı kişileri ve olayları sorup kendisinden öğrenmeye çok ihtiyacım vardı. Suriye’ye gelince, Şam’ın evladı ve aşığı olan Profesör Yusuf İbiş’le, Lübnan’da da hayatının son evresinde yaşadığı Londra’da da, Suriye’yi kanımla ve benliğimle yaşadım. Bilgiyle donatılmış bir kitap olan ‘Halit El Azim’in hatıraları’ kitabını okuduktan sonra da Suriye’nin kimliğinin derinliklerinde yüzdüm, aşık oldum, politik yaşamının ince detaylarıyla meşgul oldum. Ardından, Gassan İmam hayatıma girdi ve yitirmek üzere olduğumuz Suriye’yi bir kere daha aklımda ve vicdanımda canlandırdı. Yitirme ve kaybetme konularından konu açılmışken, araştırmacı olarak Filistin’e olan ilgimi üç kişiye borçluyum, ilk ikisi hocalarım olan, Allah uzun ömürler versin, Profesör Velit Halidi ve Mahmud Zayid ve değerli ‘Ülkemiz Filistin’ ansiklopedisinin yazarı büyük araştırmacı Mustafa Murat Debbağ.
Tüm bunlardan anlatmak istediğim, toprak ve kimliğin ötesinde, hafızamızın anayurt ve toprakla olan ilişkimizi bağlayan en kıymetli şey olduğudur, ve işin kötü tarafı şu ki, sürekli ve zor felaketlerimizden dolayı, artık hafızamızı kaybetmekle yetinmeyip, uğradığımız kaybın acısını ve değerini hissetmiyoruz. Birkaç gün önce, Lübnan’daki sevdiğim bir akraba ile temas halindeydim, siyasi meseleleri ele aldık, özellikle de 6 Mayıs’ta Lübnan’da yapılması planlanan seçimleri konuştuk.
Sevgili akrabam genç nesilden, bilmediğim birçok yeni bilimsel gelişimi ve fütüristik bilgiye sahipken, zannımca, geçmişi benim kadar bilmiyor. Aslında doğal olanı da budur, akrabam ilgili olduğu ve ,inşallah, yaşayacağı gelecekle ilgilenir ve bu gelecekten faydalanacakken, benim gelecekle pek bir işim yok, geleceğin de bana vereceği pek bir şey yok gibi.
Tüm bunlardan dolayı, akrabamla yaptığımız politik tartışmamızda, olaylara, gidişata, oyunculara ve Lübnan’ın önündeki tehlikelere farklı pozisyondan bakmamız, değerlendirmemiz ve yapmamız gerekenler hakkında farlı görüşlere sahip olmamız gayet anlaşılabilir bir durum.
Lübnan’daki genç nesil, sadık ve samimi tüm genç kuşaklar gibi, geleceğini kusur olduğunu düşündüğü kötülüklerden kurtarmak için yarından önce bugün elinden geleni yapacaktır….
Çözüme gitmeyi tartışılmaz ve ertelenemez bir mesele olarak görür ve hedefler. Sivil toplum organizasyonlarından birine üye olan akrabamla olan tartışmamda “Eğer 20 yaşındaki genç solcu değilse duyguyu yitirir ve kırkında hala solcuysa, bilgelikten yoksundur” diyen batının ünlü deyimlerinden biri aklıma geldi.
Tamamen farklı iki dili konuştuğumuzu, bunun sadece siyasi belleğinin sınırlı olmasından değil, aynı zamanda değişime olan samimi hevesinden dolayı kaynaklandığını ve bunun da stratejik riskleri hafife almaya yol açtığını anladım.
Örneğin, sevgili akrabamın çıkış noktalarından biri, aynı anda sivil toplum örgütlerinin çoğunun başlangıç noktası olan, yolsuzluk, mezhepçilik ve politik feodalizm gibi zararlıların ortadan kaldırılması ve iyilik ve kamu hizmetlerinin geliştirilmesidir. Bu zararlardan nema sağlamayan ve faydalanmayan herkesin bunları ortadan kaldırmayı kabul etmesi gerektiğini de iddia ediyorum. Bununla birlikte, güzel idealleri olan sivil toplum, geçmişi hatırlamak istemediği gibi, bugünün gerçeklerini de tanımakta isteksiz, bu da gelecekteki önerilerini sorgulanabilir hale getiriyor.
6 Mayıs’ta Lübnan’ın çocukları ve kızları seçim sandığına gidecek. Burada normal bir seçimden bahsetmiyoruz, zira; Lübnan ‘bağımsız’ ve ‘egemen’ bir devlet değildir, kendisini savunacak donanımlı bir demokrasiye de sahip değildir ve alt kimliklerin üstünde bir kimliği kristalleşmiş toplu kültüre de sahip değildir.
Lübnan seçimleri, tılsımlarla dolu, tuhaf, değişik ve zıtlıkları içinde barındıran seçimdir. ‘Rölatif’ olduğundan dolayı bir program üzerinde geniş mutabakat sağlanmasını engeller ve ağırlıklı oy prensibini benimsediğinden mezhepçiliğin önünde duramaz. Ve eski başbakan Fuat El Sinyora’nın anlatımıyla, detaylarında anayasayla çelişen, bu seçim kanunundan dolayı sık sık kendi aralarında didişen ve kavga eden güçler ve gruplar arasında ileride bozulacağı kesin gözle bakılan komplo-vari ve geçici ittifaklar kurulmaktadır.
Seçim heyecanı idealizm ve umutlarla çözülmeyecek kadar korkunç bir stratejik yapısal hatanın üstünü örtüyor. Lübnan’da devlet denetimi dışında bir partiye ait silah bulunuyor, düşmanların birbirine karşı üstünlük sağlayan iğrenç bir mezhepsel polarizasyon yaşanıyor ve üstüne üstelik bölünmeyi destekleyen ve başkaların ülke üzerindeki tahakkümünü kolaylaştıran bölgesel bir bölünmüşlük atmosferi de ağırlığını hissettiriyor.
Sabit olanlar bunlar, bunun dışındaki her şey ise, hatırladığım kadarıyla, detaylardır.