Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Bölgeyi mezhepsel ve etnik olarak kim parçalamak istiyor? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Yazar R.K. Karanja tarafından kaleme alınan ve “İsrail Hançeri” başlıklı kitap hakkında çok şey yazılmıştı.

1957’de telif edilen kitap, İsrail liderlerinin ve düşünürlerinin, başta Suriye ve Irak olmak üzere Arap ülkelerini mezhepsel ve etnik olarak parçalamak için bir plan geliştirdikleri gerçeğinden söz etmişti.

Kitabın yazılması için teşvikte bulunan kişinin Hindistan’da kurulan  “Blitz” adlı siyasi bir yayınevine sahip olan Mısır’ın genç lideri Cemal Abdunnasır olduğu söylenir.

Abdunnaır, Yazarı İsrail hakkında bilgi birikimine sahip bir kitap ortaya koyması için cesaretlendirmiş ve kitaba “İsrail Hançeri” ismini de bizzat kendisi vermiştir.

Geçen yüzyılın sonlarında ve altmışlı yılların başlarında büyük ses getiren bu kitapta söylenenlerin yanı sıra, yukarıda bahsi geçen Karanja, İsrail’in Arap bölgesini mezhepsel bir biçimde parçalayacağını, Şam bölgesi ve Irak’ta “İngiliz Commonwealth” çatısı altında -sadece ismi kalmış olsa dahi halen varlığı devam etmektedir- Büyük İngiltere statüsüne sahip “Birleşik devletler” kurmaya çalışacağını, bu erken dönemde belirtti.

Bu kitapta yazılanlar ilk kez ele alınmadı ancak son yüzyılın 50’li yıllarının sonundaki atmosferine dönecek olursak Abdunnasır’ın Arap halklarını harekete geçirecek bir hikâyeye ve bu türden bir kitaba ihtiyacı vardı. İsrail’in  planları üzerinden bir korku ortamı oluşturup, çağrısını yapıp durduğu “Birlik” projesine Arap liderlerin katılması yönünde halkların baskı yapmasını sağlamak istemişti. 1956’daki Süveyş Kanal Savaşı’ndan sonra ulusal bir kahraman olarak ortaya çıkmış ve yaklaşık iki yıl sonra kendi başkanlığında -daha doğrusu liderliğinde- Mısır ve Suriye’yi kapsayan Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni oluşturmuştu… 1970’lerin ortalarında patlak veren 1989 Taif Konferansı’nda sona eren – o günden bu yana Lübnanlılar arasındaki savaşı sona erdiren başarılı ve hayırlı bir Suudi girişimiydi- Lübnan iç savaşı sonrasında, statüsü İngiltere tarafından belirlenen ve İsrail için (Siyonist – Yahudi) oluşturulacak mezhep temelli “Birleşik Devletler” hikâyesi büyük yankı uyandırdı.
Lübnanlı Sünni ve Şii Müslümanların, Filistin Direnişiyle İttifak kurdukları bir dönemde, Marunî liderler Süleyman Franjiye, Kamil Şamoun, Pierre Gemayel ve diğerleri önderliğinde Hıristiyan ittifakı kurulması, buna “ayrılıkçılar”adının verilmesi ithamlarını beraberinde getirmiş oldu. Bu töhmeti güçlendiren hadise ise Marunî Hıristiyanlarının, en karışık bir dönemde, İsrail’le iletişim hatları- Allah’a Hamd olsun ki uzun sürmedi- açmış olmalarıydı. İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron ile Doğu Beyrut’ta, hatta bizzat cumhurbaşkanlığı sarayında bir araya gelmişlerdi.

Şubat 1979’daki devriminin zaferi sonrasında, İran’a karşı yürüttüğü sekiz yıllık savaş için ortaya koyduğu gerekçelerden dolayı, Humeyni de aynı ithamla karşı karşıya kaldı. Zira Irak topraklarını mezhepsel olarak parçalama girişiminde bulundu. Mezopotamya’yı kültürel olarak parçalamayı ve onu birbirinden nefret eden üç ülkeye dönüştürmeyi planlıyordu: Şii devlet, Sünni devlet ve Irak Kürdistan’ında bir Kürt devleti… Hamaney İran’ının şu an yapmak istediği şey de budur. Bununla beraber bağımsız Kürt eğiliminin tahrip edilmesi konusunda da ısrar ediyor. Nedeni ise İran Kürtlerine aynı eğilimin bulaşma riskidir. Bazı tahminlere göre İran’daki Kürt nüfusu 12 milyonu aşmış durumda. Kısa sürmüş olsa da Tarihte ilk Kürt devletini Mahabad’da onlar kurmuştu. Sadece yedi ay sonra Şah Rıza Pehlevi’nin katıldığı bir Sovyet-Amerikan komplosuyla devrilmiş ve Başkanı Kadı Muhammed idam edilmişti. Ordunun genel sekreteri ve savunma bakanı Molla Mustafa Barzani -Mesud Barzani’nin babası- Sovyet topraklarına iltica etmişti.

Tuhaf ki aynı İran, bu son ayaklanmada etnik azınlıkların bir kısmı tarafından “bağımsızlık ve ulusal devletlerinin kurulması” sloganı körüklenmeye başlar başlamaz dehşete düşmüştür. Bu durum Suriye rejiminin Devlet Başkanı Beşşar Esed’e ilham vermiş olmalı ki “Yararlı Suriye” nin hikâyesini anlatmaya başlamıştır. Bir de “Suriye’nin 2011 yılından bu yana sürmekte olan savaşında yaşanan kayıplar ne kadar büyük olursa olsun, “toplumsal uyum” sağladığı için kazanan tarafın Suriye olduğu” hikâyesini dillendirmeye başlamıştır. Aslında burada ifade edilmek istenen, Sünni nüfusun çoğunluğunun tehcire zorlanması sonucunda  bu çoğunluğun maruz kaldığı insan kayıplarıyla birlikte, nüfus sayısı oldukça azalmıştır. Bu çoğunluğun evlatlarının sayısı neredeyse Nusayri, Dürzî, İsmaililer, Şiiler ve diğer “küçük” azınlıkların seviyesine gerilemiştir.

Dolayısıyla, gerçekten Araplığın çarpan kalbi olan Suriye, kaçınılmaz olarak mezhepsel bölünmeye gidecektir. Bu arada başta Şam olmak üzere, bir benzerini Golan ve Batı Şeria’da İsrail (Yahudi) yerleşiminde gördüğümüz, İran yerleşim hamlesi sürekli bir şekilde devam etmektedir. Bu da göstermektedir ki statüsü İngiltere tarafından belirlenecek ve İsrail için oluşturulacak mezhep temelli “Birleşik Devletler” hikâyesi pek de uzak görünmüyor. Bilakis uygulamaya konmuş durumda. Bunun en büyük delili Suriye, Irak ve Yemen’de yaşananlardır. Ayrıca, ABD Başkanı Donald Trump tarafından, Kudüs’ün, İsrail Devletinin ebedi başkenti olarak ilan edilmesi bunun kanıtlarındandır. Bu ilan uluslararası kararlara aykırıdır. Zira İsrail’in Haziran 1967 savaşında Filistin’den aldığı Doğu Kudüs dâhil Filistin topraklarının, işgal edilmiş olduğu, bu kararlarda yazılıdır.

Ürdün Kralı Abdullah bin el-Hüseyin’in, bir ucu Yemen’deki Mandeb Boğazına diğer ucu ise Sur kentinin yakınlarındaki Lübnan sahillerine uzanan ürpertici Şii Hilali hususuna erkenden dikkat çekmiş olması manidardır. Yemen’in meşruluğuna yapılan «Husi» darbesinden sonra İranlıların Irak’ı mezhebi olarak kontrol altına almasından sonra, Rusya’nın desteği ve İranlı silahlı milislerin katımlıyla “Faydalı Suriye” sloganının sahibi Beşşar Esed’in silahlı mezhep örgütleri tarafından Sünni çoğunluğun olduğu kentlere ve bölgelere karşı yürütülen savaştan sonra artık bu projenin ete kemiğe büründüğünü söyleyebiliriz. İşin acı tarafı bu savaşı kendi savaşı olarak gören Rusya fiili olarak Suriye’yi işgal etmiştir ve bu yönüyle işgalci bir devlettir. Rusya bu Arap ülkesinin mezhebi yapısını 1970 Hafız Esed darbesi öncesinde de biliyordu ancak uygulamaya koymamıştı. Ne zaman ki darbe oldu ülkenin kontrolünü Alevilerin eline değil, Alevi zümre içinde azgın bir güruha teslim etti.

Aynı şekilde Türkiye Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan vakit geç olmadan şunu iyi bilmesi gerekir ki; eğer statüsü İngiltere tarafından belirlenen ve İsrail için oluşturulacak mezhep temelli “Birleşik Devletler” projesi uygulamaya konduysa, tüm mezhepsel engelleri görmezden gelerek Ayetullah Hamaney’in ve pek tabi ki Rusya’nın kucağına Türkiye’deki Kürt probleminden dolayı düşmüşse bunun kendisine hiçbir faydası olmayacaktır. Zira 1939’da ülkesine katılmış olan İskenderun “Alevileri” ve Anadolu Alevileri var ki ülkenin mezhep ve etnik mozaiğini oluşturuyor. Bu mozaik, Türk haritasının geleceğini etkileyebilecek bir güce sahiptir. Oldukça stratejik bir konum ve eksende bulunan bir ülkenin birinci derecede sorumlusu bir zatın bunları bilmesi beklenir.