Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Büyük değişimdeki ileri görüşlülük | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, İngiltere ziyaretinden önce Mısır’a üç günlük bir ziyaret gerçekleştirdi. Her iki yolculuk da birbirinden önemliydi ve her ikisi de aynı hedefi gerçekleştirmeye yönelikti ve ufukta görünen Amerikan yolculuğu da ses getirecek gibi görünüyor. Bu şekildeki bir bakış açısıyla söylemek istediğim, değişim artık Suudi Arabistan’dan ve Arap dünyasından başlamıştır. Suudi-Mısır konumunu diğerlerinden ayıran şey, ekonomik gelişmenin seyrini değiştirme ve dünyaya açılma hususunda harcadıkları büyük çabadır. Suudi Arabistan ve Mısır, “NEOM” projesi (2030) gibi büyük projelerde stratejik ortaklık kurarak, ortak Arap eylemi için yeniden bir manivela olmak istediklerini göstermişlerdir. Bu, son birkaç yıldaki değişim süreçlerinden iç politikalarda ve dış ilişkilerde üç kazanım sağlandığı anlamına gelir: İlki, Gelecekte büyük projelere dönüşebilecek dönüştürücü bir ekonomik kalkınmanın ortaya konulmuş olması. Diğeri de terörizm kuşatmasının kaldırılmış olmasıdır. Uzun bir savaş yürütüldü ve konuda ortak bir Suudi-Mısır-BAE politikası oluşturuldu. Bu tam bir Arap stratejisidir. Yıkılmış ve ihlal edilmiş bu bölgede istikrarı sağlamak için hareket ettikçe, ortak Arap hareketi yeniden kuruyor. Ve üçüncüsü, Doğu Arap Bölgesi ve bazı batı bölgelerinde yıllarca süren kargaşa ve kaostan sonra, büyük güçlerin ve uluslararası toplumun dünyalarına tek bir dil ve tek bir amaç üzerinden konuşmaya dönüş yapılmış olmasıdır. Bu amaç da; ortaklık, eşitlik ve hakların elde edilmesi ve yarının endüstrisine ve başarılarına katılımdır.

Yaklaşık yirmi yıldır, çabalarımızın çoğunu boşa çıkaran ve başka bir şeyle uğraşmamıza imkân vermeyen üç sorun yaşadık: Radikalizm ve bundan kaynaklı terör, dünyanın buna savaş açması ve üçüncüsü de İran’ın müdahaleleridir. Buna karşılık, büyük kalkınma projeleri ve Arap meselelerine yönelik ortak bir Arap politikası ortaya konamadığı gibi uluslararası politikalar veya İran müdahalelerine karşı güçlü bir irade oluşturulamadı.

Bu sorunların çoğu hala mevcut ve buna Irak, Suriye, Libya ve Yemen’deki yıkım da eklendi. Bu arada çok önemli üç farklılık yaşandı; Bunlardan birincisi, Kral Selman bin Abdülaziz döneminde Suudi Arabistan’ın, Arap ve Müslümanların omzundan, terörle küresel mücadelenin (ABD) getirdiği yükü düşürmüş olmasıdır. Amerikan başkanı, Krallığa geldi, Arap ve İslam ülkeleri başkanlarıyla bir araya geldi ve sorumluluklar ve kaygıların paylaşıldı ve terörle mücadelede İslami askeri ittifak kuruldu. DEAŞ ve benzeri oluşumlara karşı savaşta Suudi Arabistan, Ürdün ve BAE ön plana çıktı. Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Dünyadaki İslam imajını düzeltme adına “ılımlı” İslam söylemini şu şekilde ortaya koydu:” Aşırılık yanlısı radikal unsurlar İslam’ı gasp etti ve biz, ılımlılar, onu geri getirmek zorundayız ve 1979 öncesi İslami anlayışa tekrar dönmeliyiz.” İşte İngiltere Başbakanı, Suudi Veliaht Prens’e, yüzlerce İngiliz’in hayatlarını kurtarmak için Krallıkla işbirliğinin ne kadar etkili olduğunu hatırlatıyor. Mısır, Suudilerin ve Mısırlıların yakın bir gelecekte ilerleme ve refahın vadilerine dönüştürmeyi planladıkları Sina’da profesyonel terörizme karşı büyük bir mücadele yürütüyor.

Dün ve bugün arasındaki ikinci fark, Krallığın ve BAE’nin, Arap bölgesinde İran’ın müdahaleleriyle mücadele etmek için yeni politikalar ilan etmesidir. Bu nedenle, Bahreyn’e yardım ettiler ve Yemen’deki meşruiyetin yanında yer aldılar ve hala da almaya devam ediyorlar, Hizbullah da dâhil olmak üzere İran silahlı örgütlerini terör örgütleri olarak ilan ettiler ve terör kaynaklarını kurutmada, DEAŞ ve İran tandanslı terör unsurlarıyla mücadelede uluslararası toplumla beraber hareket ettiler. Mısır ve Sudan ile terörizm ve milislerle mücadele etmek, Yemen ve Libya’da istikrarı sağlamak için işbirliği yapıldı. Bu nedenle bir süredir, yabancı müdahaleler, terörizm ve iç bölünmelerle ihlal edilen Arap savunma sistemini yeniden inşa eden askeri, güvenlik ve siyasi cepheler olmuştur. Bu, güvenliği ve geleceği ile ilgilenen Arapların üzerinde ittifak ettiği ve katılmak istediği bir cephedir. Evet, Krallık tarafından yönetilen, müdahaleleri durdurmak, birlik ve istikrarı yeniden tesis etmek, refahı iyileştirmek ve ortak bir Arap eylem palanı oluşturmak için artık bir Arap Savunma Projesi var. Krallık, Riyad konferansıyla İslam’ı kuşatmadan kurtardığı gibi Arapları ve Müslümanları esir alan terörizm belasını da izale etmiştir. Arapların istikrarını ve kardeşlerinin bağımsızlığını savunması, şimdi ve gelecek açısından yeni ufuklar açmaktadır.

Dün ve bugün arasındaki üçüncü fark; ekonomik gelişimde yeni ufuktur ve büyük hamlelerin gerçekleştirilmesidir. Bu, diğer Arapları, büyük ve merkezi devletleri kendine çekmekle kalmıyor, bilakis başarı ve refahı yakalama bağlamında Arap ulusal devleti deneyiminde büyük bir yenilenme anlamına geliyor. Tüm bunlar, büyük Arap ülkelerinin kaynak kullanma bakımından on yıllar boyunca devam eden başarısızlıkları veya durgunlukları sonrasında meydana gelmiştir. Suudi toplumu, genç ve eğitimli bir toplumdur ve muazzam emelleri vardır. Bu da Çok yönlü projeleri gerçekleştirebilme imkânı sunuyor. Üstelik yetenekli Mısır ve Körfez ülkeleri gençleri aynı gelişim ve kalkınma ufkunu yakalamış durumdalar.

Söylediklerimiz boş bir söylemden ibaret değildir. Biz ve gençliğimizin, Suudi Arabistan ve BAE gibi başarılı ve gelişmiş ulusal devlet modellerine ihtiyacı var. Sorunlarımız sona ermiş değildir ve doğu ülkelerimiz, yaşadıkları kırılmaları hala aşamamışlardır. Ancak bahsettiğimiz üç farklılık ve özellikle Krallığın önderlik ettiği farklılık, gençlerin azmi ve arzuları, Arap ulusal devletinin yeni başarılar ve yeni kalkınma hamleleri yapmasına yol açıyor. Birkaç yıl içinde bizleri bu çıkmazdan kurtaracak olan budur. Suriye ve Irak Baasçıları tarafından yaratılan ve İran milislerinin müdahalesiyle daha da artan istikrarsızlık ancak bu yeni bağlam dikkate alınarak düzeltilebilir.

Suudi Veliaht Prensi’nin Mısır’a yaptığı ziyarette medyanın da odaklandığı iki önemli şey vardı: Büyük ekonomik işbirliği projeleri ve Veliaht Prensin El Ezher ve Katedral ziyaretine atfettiği büyük önem. El Ezher ve Katedral ziyaretiyle Veliaht Prensin vermek istediği mesaj: dini ılımlılık ve ulusal birlikti. Bu iki olgu Prens Selman döneminde Krallığın politikalarının sembolü haline gelmiştir. El Ezher, temel dini değerlerin korunması, aşırılık ve radikalizmin reddedilmesi ve gerçek dinin ortaya konmasında Mısırlıların, Arapların ve Müslümanların etrafında birleştikleri, en eski İslam geleneği kurumlarından birisidir. Buradan eğitim almış Müslümanlar, aşırılık ve radikalizmi, sahih din anlayışını yok eden ve Müslümanlar arasında ayrılık ve bölünmeler yaratan iki unsur olarak görürler. Aynı zamanda, Arap dünyasındaki iki büyük dini kurum arasında önemli bir işbirliği var: Suudi Arabistan ve Mısır.

Suudi Arabistan İslam İşleri, Davet ve İrşad Bakanı Salih Bin Abdulaziz Al-i Şeyh Veliaht Prensle beraber El Ezher Şeyh’ini ziyaret etmiştir. EL Ezher ve Suudi Arabistan’daki dini konferanslarına katıldığımdan dolayı çok iyi biliyorum ki, Suudi Arabistan ve Mısır arasındaki artan koordinasyona paralel olarak Araplar ve Müslümanlar yararına olmak üzere iki kurum arasındaki bilimsel işbirliği de büyümektedir.