Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Büyük Sahra… Kumlar üzerindeki ümitler | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Ben, Kahire Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Gazetecilik bölümünden yeni mezun olmuş bir genç iken 1974 yılında Nijer, Mali, Senegal, Fildişi Sahili, Liberya, Gana ve Gine gibi batı ve orta Afrika ülkelerine birisi Libyalı diğeri Tunuslu olan iki gazeteci eşliğinde bir gezi yaptım. Eşsiz bir deneyimdi. Bu gezi esnasında pek çok siyasi lider, mütefekkir ve Sufi tarikat şeyhleriyle görüştük. Bu kişiler bağımsızlıktan sonraki jenerasyondu.

Merhum Senegal Devlet Başkanı Leopold Sedar Senghor, edebiyat, felsefe, tarih ve saygıdeğer bir Hıristiyan olduğu halde, İslam dini hakkındaki bilgisi ve sakinliğiyle dikkatimi çekmişti. Senegalli tarihçi ve filozof Anta Diop ise kapsamlı bir kütüphanedir. Anta Diop’un Afrika tarihi ve geleceği konusunda derin görüşleri var. Zekâsı ve bilgisiyle sizi esir alan diğer bir şahsiyet ise Nijer’de Parlamento Başkanı Bibo Hama’dır. Merhum Gine Devlet Başkanı Ahmet Sekou Toure ise hayalci ve devrimci bir liderdir. Kendisinin kullandığı arabada ona eşlik ettik. Bizi evinde öğle yemeğine davet etti. Dünyanın siyasi haritalarını çizerek bu haritaları kendi hayali ve ideolojisiyle boyadı.

Söz konusu şahsiyetlerin tarihin gözü, kalplerin rüyası ve geleceğin ümidiyle okuduğu bir süreçtir bu.  Aralarındaki ortak nokta ise Afrika’nın geleceğinin birliğidir. Mazi, Afrika’yı tek bir halkaya -sömürgecilik, kölelik ve bağımlılığa- bağladı. Bu süreç, Afrika kıtasında askeri darbe ve iç savaş rüzgârları estirdikten sonra onların gördüğü şekliyle kurtuluş, geleceğin endüstrisinde birleşmektir. Tarihin harfleri parçalandı. Hayal ve ümit satırları yok oldu. Şiddet ve kanlı eller, mirası aşan yeni bir gerçeği resmederek tarih sarsıntısının ve hayal depreminin acısı, gerçeğin yüzeyine çıktı.

Afrika, mekânın sükûnete büründüğü ve zamanın dalgalandığı bir kıtadır. Afrika, kıta içinde kıtadır. Milletler kendi etrafında döner. Nehir, orman ve çöl kıtası, renklerini toprak, tarih ve insanların oluşturduğu doğal bir tablodur.

Afrika’nın sahil ve büyük sahra devletleri, yıllardır Fransız sömürgeciliği altında yaşayan ülkelerdir. İkinci Dünya Savaşı’nda Çad, Nijer, Mali ve Burkina Faso gibi ülkelerin halkı Fransız birlikleriyle beraber savaştı. Mezkûr devletlerin Nijer ve Şari nehirleri dışında ne ormanları ne de suyu var. Bu ülkelerdeki çöl, ufka doğru uzanan kumlar değildir. Tam tersine çöl, insanların yapı ve oluşumlarını paylaştıkları canlı bir varlıktır. Kumlar, mürekkep ve kâğıt yönünden bu ülkelerin tarihinin parçasıdır. İnsanı ve tarihi, coğrafya ve tabiat yapar. Bu ülkeler, diğer Afrika devletlerinin aksine sosyal, ekonomik, tarih ve coğrafya yönünden ayırt edici yapı ve oluşumlara sahiptir. Bu devletler, denize kıyısı olmayan kapalı ya da diğer bir ifadeyle “kara” ülkeleridir.

Bağımsız olmaya başladıktan sonra bu devletlerin para birimi CFA frankı oldu. Bu ülkeler tek bir ekonomik bölge addedildi. Kıtanın ortasından batısına kadar uzanan bu kara Afrika ülkeleri, Afrika’nın coğrafi, tarihi ve içtimai yapısının özel bir halkasını temsil eder. Bu ülkelerin güneyi, kuzeyi ve doğusu, kıtanın diğer taraflarından farklılık arz eder. Bu devletler Frankofoni Örgütü içerisinde önemli bir oluşumdur. Sadece dil ve kültürel açıdan değil, aynı zamanda bu ülkeleri Fransa’ya çeken özel bir bağ vardır. Bu bağa merhum Senegal Devlet Başkanı Leopold Sedar Senghor’un ifadesiyle, Afrika ülkelerini Fransa’yla birbirine bağlayan “gizli bağ” demek büyük ölçüde doğru olur. Siyasi olarak toprağın üzerinden çekilen eski sömürgeci devlet (Fransa),  farklı şekillerde kalmaya devam etti. Fransa’nın bu ülkelerin birkaçında askeri üsleri bulunuyor. Yine Fransa’nın ekonomik yatırımları ve bu ülkelerle bölgesel işbirliği var.

Geçen yüzyılın sonlarında Libya mimarisiyle, Sahil ve Sahra Ülkeleri Birliği kuruldu. Bu birlik çeşitli ülkeleri kapsıyor. Siyasi, ekonomik ve kültürel programlar yapıldı. Kuzey Afrika ülkelerini, Güney Sahra ile birbirine bağlayan eski kafile yollarının tarihine ait ekonomik görüşleri ortaya atanlar oldu. Cezayir’den Nijerya’ya uzanan demiryolu ve Libya’nın kuzeyinden başlayarak çöl üzerinden kıtanın ortasına karayolu inşa etme fikirleri öne çıktı. Ucuz iş gücü, hacmine bakılmaksızın çeşitli temel unsurlar ve özellikle pamuk olmak üzere tarım ürünlerinin mevcut olduğu bu el değmemiş bölgede her zaman ve her yönden fışkıran fikir ve planlar gerilemeye uğramadı. Feleğin darbeleri gibi bu ülkelerde meydana gelen askeri darbeler, iç savaşlar, etnik ve kabile isyanları hayallerin ritmini bozdu ve yatırım planlarını engelledi.

Birçok devlet ve yabancı şirket, çeşitli Afrika ülkelerinde proje yapma isteğini gizlemedi. Özellikle Çin, büyük, orta ve küçük dereceli endüstriyel ve tarım projelerine milyarlar akıttı. Yatırım faaliyetinin ihtiyaç duyduğu siyasi istikrar ve güvenliğin olmamasından dolayı sahil ve sahra ülkelerinin bu projelerden nasibi sınırlıydı.

ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa devletlerinin ekonomisini canlandırmak için yaptığı gibi bu projelerin, söz konusu ülkelerde ekonomik Marshall Planı’na dönüşeceği ümit edilmişti. Fakat bu ülkelerde özellikle Boko Haram, savaşçı cemaat ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin yayılması, Burkina Faso ve Mali’nin rastgele saldırılara şahit olması ve Mali’nin kuzeyinde devam eden çatışmalar, Asya ve Avrupa sermayesinin bu devletlere yönelmesini engelliyor. Düzenli olarak değişen denklem, yoksulluk ve şiddet ile kalkınma ve barış arasındaki ilişkidir.

Yoksulluk arttıkça şiddete olan toplumsal destek arttı. Şiddet arttıkça iş olanakları sağlayan yatırım fırsatları geriledi. Bu durum, gençlerin terör örgütlerine doğru gidişini teşvik etti.

Bu devletlerin şahit olduğu askeri darbelerden yıllar sonra bir tür siyasi istikrar meydana geldi. Yönetim, nispeten barışçıl bir sürece girdi. Ordunun siyasete müdahalesi azaldı.  Ancak uluslararası kuruluşların raporları, bu devletlerin içerisindeki şeffaflığı ve yönetimi hala yetersiz buluyor. Fakat ekonomik gelişmeyi gerçekleştirmek için hala ümitler var. Fransa, bölgede radikal gruplarla mücadelenin genişletilmesi konusunda ısrar ediyor. ABD ve Cezayir, şiddet labirentinden çıkmak için bu ülkelerle ortak güvenlik operasyonlarından vazgeçmeden, etnik ve bölgesel çekişmelere barışçıl çözüm bulmak amacıyla siyasi bir süreç yürütüyorlar.

Ancak istikrar ve güvenliği sağlayabilecek eş zamanlı faaliyet, Ruanda Cumhuriyeti’nde olduğu gibi kalkınmadır. Ruanda Cumhuriyeti, kanlı ve etnik şiddetten sonra yönetim ve kalkınma konusunda Afrika ülkelerinin başında yer almayı başardı. Burundi Cumhuriyeti ise kanlı kaos fırınında hala dönmeye devam ediyor. Sahil ve sahra, kıtada güvenlik, kalkınma ve istikrarın yeni bir tecrübe sayfasını açacak bir Afrika modeli sunan yarının şeridi olabilir.