Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Çarpık anlaşmanın son günleri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İsrail’e nispet edilen Suriye’deki İran güçlerine yönelik saldırının üzerinden yaklaşık 24 saat geçtikten sonra İsrail Başbakanı Netanyahu, nükleer anlaşmanın yalan temeller üzerine kurulduğunu ve İran’ın sunduğu yanlış delillere dayandığını söyledi. Ayrıca Netanyahu, ülkesinin İran’la savaş yapmaya çalışmadığının da altını çizdi.

Ancak üç ABD’li yetkili, NBC kanalına yaptıkları açıklamada, İsrail’in ABD’nin desteğini almaya çalışmasının yanı sıra İran’la fiili olarak savaşa hazırlandığını dile getirdi. Aynı zamanda ABD’li yetkililer, Suriye’nin Hama kentine yönelik son saldırıyı F15 tipi İsrail savaş uçaklarının düzenlediğini, savaş uçaklarının karadan havaya füzeleri taşıyan araçları vurduğunu ve saldırı sonucunda onlarca İranlı askerin öldüğünü ifade etti. İsrail’e yönelik çığlıkların ve sözlü tehditlerin hacmiyle uyuşmayan İran’ın tepkisi bir kenara bırakıldığında 12 Mayıs’ın yaklaşmasıyla birlikte peş peşe sıcak gelişmeler meydana geliyor. ABD Başkanı Donald Trump, nükleer anlaşmayla ilgili kararını 12 Mayıs’ta deklare edecek. Trump, ya nükleer anlaşmadan çekilecek ya anlaşmanın değiştirilmesi ve sonuçları ne olursa olsun yaptırım getirilmesi konusunda ısrar edecek ya da kesin bir karara varmadan nükleer anlaşmaya devam edecek ki bu en zayıf ihtimaldir.

Avrupa başkentleri, 3 yıl boyunca bu anlaşmayı, değiştirilmesi mümkün olmayan kutsal bir kitap olarak gördü. Ancak söylem dilinin değişmesiyle birlikte Avrupa’nın mizacı da değişti. Avrupa, ABD’nin çekilmemesini ve dolayısıyla da anlaşmanın parçalanmamasını garantileyecek orta bir yol bulmak için kapı aralamaya çalıştı. Uzlaşmanın sancağını ise, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron taşıdı. Macron, 2015 yılının ortasında imzalanan nükleer anlaşma üzerinde yeniden müzakere yapmayı değil de bu anlaşmaya kesinlikle dokunulmaması ve bu anlaşmanın diğer üç anlaşmayla tamamlanması gerektiğini düşünüyor.

Diğer üç anlaşma ise şunlardır;

Suriye ve Yemen konusunda müzakereler, İran’ın balistik füzeleriyle ilgili müzakereler ve son olarak da 10 yıl geçerli olan nükleer anlaşmanın geçerlilik süresiyle ilgili müzakereler.

Tabi Avrupa’nın nükleer anlaşmaya dokunulmaması konusundaki ısrarı, ekonomik çıkarlara karşılık gelmektedir. Avrupalılar, Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilme kararı alması halinde ekonomik çıkarların rüzgârla birlikte uçacağını düşünüyorlar. Nükleer anlaşmasını savundukları devletin, Suudi Arabistan’ı vurmaları için Husiler gibi milislere balistik füze vermesi, Avrupalıları ilgilendirmiyor. İlk kez bir devlet, başka bir devlete saldırmak için milislere yönelik füze desteğinde bulunuyor. Aynı şekilde İran’ın Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de askeri üslerinin olup olmaması Avrupalıları ilgilendirmiyor. Beyaz Saray’ın ve ABD istihbaratının gerçekten endişelendiği bir zamanda Avrupalıları ilgilendiren tek şey, yatırımcılarının Tahran’dan ayrılmamasıdır. İran füzeleri, hızlı bir şekilde gelişiyor. Füzeler, profesyonel bir şekilde tasarlanıp üretildiği zaman bu durum, İranlılara gelecekte füzelerin ucuna nükleer bir bomba yerleştirmelerine olanak tanıyacaktır. Doğal olarak bu da, sadece Suudi Arabistan ve komşularına değil, aynı zamanda ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarına yönelik gerçekten büyük bir zarara neden olacaktır. Tabi İran’ın bu suçlamalara yönelik yanıt vermek için yaptığı tek şey, füzelerin nükleer başlık taşımadığını ileri sürmesinin yanı sıra balistik füze dosyasının anlaşmaya dâhil olmadığını iddia etmektir. Bunun, İran’ın alıştığımız yeni yalanından başka bir şey olmadığını herkes biliyor.

Dünya, çarpık bir anlaşmayı imzalamak için tam 10 yıl bekledi. Kırmızı işareti vermek ve Suriye’de radikal milisler içerisinde 50 bin unsuru silahlandırmak konusunda şer güçlere yardım eden anlaşmadaki boşlukları ve kusurları kapatmak için yaklaşık bir hafta gibi bir süre kaldı. Sadece Suudi Arabistan’ın anlaşmanın yapıldığı ilk günden beri bunun Ortadoğu’yu dünyadaki en tehlikeli bir yere dönüştüreceği konusunda uyarılarda bulunduğuna kim inanır. Diğer yandan dünya devletlerinin çoğu, bu anlaşmayla birlikte bölgeye barış geleceğini zannetti. Günler geçti ve Suudi Arabistan’ın tamamen haklı olduğu ortaya çıktı. İran tehlikesini görmeden hareket eden devletlerin hangi devletler olduğu da kanıtlandı. Suudi Arabistan’ın görüşünün doğruluğu hususunda hala şüphelenen var mı?!