Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lulua el-Hatır’ın Cenevre İnsan Hakları toplantıları kapsamındaki basın açıklamasındaki görüntü çarpıcıydı zira; Bayan Hatır, ülkesinin ambargo uygulayan ülkelerle olan krizini 47 dakikalık konuşmasını, onlarca kişilik bir toplantı salonunda, sayıları sadece bir elin parmaklarını kadar izleyici dinledi. Bu durum, Katar diplomasinin içler acısı durumunu sergilemek için yeterliydi. Bu görüntü Katar’ın en önemli ve hayati saydığı kriz, en yakın müttefiki Türkiye ve İran dahil, diğer ülkeler için marjinal bir ve zamanla önemsiz bir konuya dönüştüğünün resmiydi.
Doha’nın gerçekleşmesini istediği çözüm mümkün değil, hatta olanaksız. Dünya ülkeleri Suriye’de savaş, Libya’da iç çatışma ve İran’ın bölgedeki faaliyetleri gibi büyük sorunları bir tarafa bırakarak Katar krizi tesiri olmayan bir konuyla meşgul olmaları beklenemez!
Katar stratejisi, krizi ayakta tutmak ve görünür kılmak için, Batı’nın rutin diplomatik retoriğini kolluyor ve yapılan açıklamalardan kendine kurtaracak ip örüyor, ardından, bu ifadelerin ‘dostlar alışverişte görsün’ kabilinden olduğu ve Doha’ya uygulanan ambargonun kaldırılmasında faydası olmayacağı ortaya çıkınca, kısır döngüye dönmeye devam ediyor ve ilk pozisyonuna dönüyor. İşte Doha’nın 9 aylık macerası bundan ibaret. Son günlerde Başkan Trump’ın, Katar krizine çözüm bulmak amacıyla, Suudi Arabistanlı, Katarlı ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden liderlerle ayrı toplantılarda buluşacağı haberi Doha’nın çok hoşuna gitti ve medya araçları tantanalı biçimde yaygarasını yaptı. Medyada açıklanan şekliyle, bu toplantıların amacı ‘Washington veya Camp David’te ilkbaharın sonlarına doğru bir barış anlaşmasına ulaşmak’ olmuştu. Doha bu haberlerle çılgına döndü, zira ambargoyu uygulayan ülkelerin koşullarına uymaksızın krizin Amerikan kapısından geçerek çözüleceğine inandı. Fakat Doha, Associated Press’in haberiyle bir kere daha şoka uğradı, haberde ABD yönetiminin altı ülkeyle yapacağı toplantının ancak kendi aralarındaki problemleri hallettikten sonra yapacağını, çözümün, Doha’nın istediği gibi, Amerikan kapısından geçerek hallolmayacağı anlaşıldı.
Katar, Cenevre’deki İnsan Hakları Konseyi toplantısı için uzun süre hazırlandı ve toplantıyı iyi planladı. Toplantıda etkili olduğuna inandığı silahlarla kendini donattı, resmi ve resmi olmayan aygıtlarını seferber etti ve toplantıda boykot eden dört ülkeye sert bir darbe indireceğini düşündü. Sonuç; yaptığı her türlü hazırlık ters tepti ve her zamanki gibi dünyanın tüm ülkeleri tarafından izole edildiği tescillendi. Üstüne üstelik, tecrit edilen ülkelerin düştüğü yanılgıya düştü ve medyatik mizansenlerin kendilerine uluslararası bir varlık sağlayacağına inandı. Milyarlarca dolarlık askeri anlaşmalar ve maratonlara benzeyen diplomatik ziyaretler Doha’ya fayda sağlamadığı gibi bıkkınlık getiren tekrar tekrar yapılan tumturaklı nutuklar da fayda etmedi ve Katar’ı uluslararası mahfillerde sıradan bir Afrika ülkesine benzer bir pozisyona soktu.