Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Libya krizi ve Türkiye’deki seçimler | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Türkiye’deki seçimler, siyasal İslam gruplarını destekleyen ve kucaklayan bir ülkeyi başkanlık yönetimine götürecek. Bu gruplar, Libya’da istikrarı sarsmakta, kaos yaymakta ve Libya halkının kaynaklarını işgal etmek için boşluğu istismar etmektedir. Bu gruplardan birisi de sık sık zikrettiğimiz devrik müftüdür. Çünkü bu müftü, fitnenin sebebi olup öldürmeye teşvik etmektedir. Bu müftü, Türkiye’de yaşamakta olup oğlunun Türkiye’den yönettiği radikal bir kanal aracılığıyla iğrenç eylemlerini yürütmektedir. Nitekim Türkiye, Libya’daki savaşçı grupların ve Müslüman Kardeşler Örgütü’nün (İhvan-ı Müslimin) liderlerini bağrına basmaktadır.

Bunun için geniş yetkilerle mevcut Türk rejiminin yeniden üretilmesi kötü bir durum sayılmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), bütün yetkileri tekeline alan başkanlık rejimiyle geniş yetkilere sahip olacak. İki güçlü adayın varlığıyla birlikte gelecek yıl Kasım ayında gerçekleştirilmesi kararlaştırılan seçimler erken yapıldı. Bu güçlü adaylardan birisi, parlamenter sistemin geri getirilmesini isteyen Cumhuriyet Halk Partisi’nin Adayı ve Milletvekili Muharrem İnce’dir. İnce, Fizik öğretmeni olup Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı güçlü bir muhaliftir. Diğeri ise İyi Parti’nin adayı Meral Akşener’dir. Akşener, önceden İçişleri Bakanlığı görevinde bulundu ve Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesine güçlü bir şekilde karşı çıkmaktadır.

Bunun için Erdoğan’ın yeniden seçilmesi, parlamenter sistemin yararına değil, belki de Türkiye’nin aleyhine sayılmaktadır. Bu, Libya krizini de etkileyecektir. Özellikle mevcut Türk hükümeti, Libya krizinin bir parçasıdır. Bütün bunların AK Parti’nin politikasıyla bağlantılı olmasından dolayı bazı sorunların çözümü yok. AK Parti, Libya’daki Adalet ve İnşa Partisi’yle bağlantısı olan Müslüman Kardeşler Örgütü’nün siyasi yüzüdür. Bunların hepsi de tek bir partinin görünen yüzüdür. Bu tek parti de Müslüman Kardeşler Örgütü’dür. Bu partiler, adaletin yanı sıra Mısır’da “özgürlük”, Libya’da “inşa”, Türkiye ve Fas’ta “kalkınma” ve Ürdün’de de “reform” gibi sözcükleri tekrarlamaktadır.

Erdoğan Türkiye’si, Albay Muammer Kaddafi zamanında çıkarların kesiştiği bir ortamda Libya’ya 2011’in Şubat’ında geldi. Libya diplomasisinin ülkedeki Türk şirketlerini ve çıkar pastasını kullanabilmesi halinde Libya’nın farklı bir rotaya girebileceğini düşünüyorum. Özellikle yeni Türkiye, ABD’nin DEAŞ ve el-Kaide dosyalarını kapatmasının ardından İhvan örtüsünü çıkarmak mecburiyetinde kalacaktır. Türk hükümeti, önceki ABD Başkanı Barack Obama yönetiminin ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın yeşil ışığıyla bu örgütleri kötüye kullanıyordu. Bu durum, Başkan Donald Trump yönetimiyle farklılaştı. Bu da Türkiye’nin söz konusu cemaatleri kullanma alanını daraltacaktır. Libya ordusunun petrol hilali gibi ekonomi kaynaklarına egemen olmasının ardından Libya, Türkiye’nin pragmatik denklemini değiştirecek ve bu denklemin değişmesinden ve mevcut durumun devam etmesinin imkansız olmasından dolayı, Türkiye’yi Libya içerisindeki ittifaklarını gözden geçirmeye sevk edecektir. Hali hazırda devletler, özellikle mevcut ekonomik şartlarda daha çok kendi çıkarlarına önem vermektedir. Dolayısıyla ekonomik çıkarların müdahil olması halinde Libya krizinde Türk politikasının rotasında bir değişiklik olabilir. Özellikle Türkiye, yeni başkanlık döneminde Türk lirasının çöküş kriziyle karşı karşıya kalacak. Bu durum, hala terör örgütlerini destekleyen Katar rejiminden bile vazgeçmeye yol açabilir.

Sivil hareketin 5 aday arasında bölündüğü bir ortamda Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Türkiye’deki siyasi yüzü olan AK Parti aracılığıyla oy toplama gücü, muhaliflerin oylarının parçalanmasından dolayı Erdoğan’ın kazanmasını sağladı. Şayet bu oylar, tek bir adaya gitseydi AK Parti, bu oyların yarısını toplayamazdı.

Sorun şu ki AK Parti, ikinci bir Osmanlı Devleti’nin dönüşünü arzuluyor. Fakat bu, sözde hilafete çalışan İhvan Örgütü’nün liderliğinde partinin arzularıyla çakıştı. Çıkarlar örtüşüp hedefler iç içe geçmişti ki bir süre sonra bu çıkarlar ve hedefler, ikinci Osmanlı’nın manevi babası Ahmet Davutoğlu’yla çakıştı. Zira Erdoğan, Davutoğlu’nun yıldızının parladığını hissederek uzun bir yolculuğun ardından kendisiyle anlaşmazlığa düştü. Bu da Erdoğan’ın, geçmişin ve uzun yolculuğun müttefiki Davutoğlu’nu uzaklaştırmasına neden oldu. Öyle ki Davutoğlu, üniversitelerdeki teorilerden Türkiye’nin, Osmanlı Sultanlığı’nın ilk etki dairesine dönmesine dayanarak “Yeni Osmanlı” eğilimini uygulamaya yönelmişti.

Türkiye, bu aşamaya 15 Temmuz 2017 gecesi Fethulllah Gülen yandaşlarına karşı yaşananlar aracılığıyla geldi. Yönetimde Müslüman Kardeşlerin çıkarlarıyla kesişen bu tasarıyı hayata geçirmek için binlerce muhalif tutuklanarak saha temizlendi.

Sonuç olarak bütün bunlara rağmen Türkiye, Arap dünyasında önemli ve etkili bölgesel bir devlet olarak kalmaya devam edecektir. Libya, bir istisna değildir. Bunun için Türkiye, Arap dünyasını düşünüp bütün Araplara apaçık meydan okuyarak uçuk hayaller için kaos ve terörü yaymaya çalışan Molla ve Katar rejiminden vazgeçmesi gerekiyor.

Türkiye, doğu ve batı arasındaki konumuyla birlikte inkar edilemeyecek bir ekonomiye sahip en büyük Sünni devlettir. Arap diplomasisinin, politikalarını İhvan Örgütü’nün hegemonyasından kurtarması halinde Türkiye, önemli bir rol oynayabilir.