Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Cihadist örgüt düşüncesinin yok olma belirtileri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İslamcı terör gruplarının çökme sürecine girmesi ve geçmiş yıllarda kazandığı konumunu kaybetmeye başlaması, son 10 yılda bölgedeki krizlerin dikkat çekici sonuçlarından birisi olduğunu söylersek abartmış olmayız. Bu konum, terör gruplarını halkı galeyana getiren ve dünyaya tehlike saçan bir tarafa dönüştürdü. Zira bu radikal olgunun büyüme çatısını belirleyen ve bu radikal olguyu sözde DEAŞ devletinin kurulmasıyla altın çağına ulaşmasının ardından çıkmaza sokan birtakım objektif ve subjektif etkenler bulunmaktadır.

Bu etkenlerden ilki, DEAŞ örgütünün aldığı askeri yenilgi, DEAŞ devletinin ve oluşumlarının parçalanmasıdır. Yine farklı hâkimiyet alanlarında Nusra Cephesi’ni kuşatmaya ve kontrol etmeye yönelik çabalar da birinci etken arasında yer almaktadır. Bu çabaların en sonuncusu da Nusra Cephesi’nin İdlib kentindeki lojistik ve askeri varlığını bitirmeye yönelik Türkiye ve Rusya arasında imzalanan anlaşmadır. Ayrıca bu çabalara askeri, güvenlik ve taktiksel deneyimlere sahip olan ve geçmiş yıllarda şekillenen binlerce cihadist kadroların tasfiye edilmesini de ekleyebiliriz. Sonra farklı içtihatlardan dolayı radikal gruplar içerisinde açık anlaşmazlıklar meydana geldi. En net anlaşmazlık da DEAŞ Örgütü ve Nusra Cephesi arasında meydana gelen bölünmedir. Bu bölünmenin sonucunda tekfircilik, ihanet ve şiddetli çatışmalar vuku buldu. Yine bu çabalara, cihadist örgütlerin organize yapısının ve faaliyet biçimlerinin deşifre edilmesini de ekleyebiliriz. Bu da radikal örgütlerin içine sızılmasını kolaylaştırdı. Ayrıca bu örgütler, gizli olmalarından dolayı güç noktalarından birisini de kaybetti. Tasfiye edilmesini kolaylaştırmak için Batı’da uyuyan cihadist hücreleri uyandırıp çatışma alanına çekmek amacıyla Arap dünyasında özellikle de Suriye’deki dönüşümleri ele almada iğrenç ve olumsuz bir şekilde ortaya çıkan küresel politikalar ortamında cihat düşüncesinin ve sisteminin ne kadar gerileyip parçalandığı tahmin edilebilir.

İkincisi, bu radikal olgunun model olması konusunda meydana gelen hayal kırıklığıdır. Şöyle ki radikal İslami gruplar, kendi emirliklerini dikte ettikleri yerlerde başarısız oldu ve düş kırıklığına uğradı. Bu gruplar, kolaylık ve tolerans dini olarak değil de insanı körü körüne ibadet etmeye zorlayan bir faktör olarak sadece İslam’ın imajını karalamada başarılı oldu. Çok geçmeden cihadistler, toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilecek kalkınma programlarının bulunmamasından ve İslam’ın radikal görüşünü tatbik etmelerinden dolayı hâkimiyet bölgelerindeki çoğunluğun sempatisini kaybetti. Liderler; para, makam ve kadın gibi dünyevi ganimetler konusunda rekabet içine girdi ve yolsuzluk gibi kötü durumlar ortaya çıktı. Bu da insanları öfkelendirdi ve onları etik olarak cihadist düşünceyi reddetmeye, politika ve yöntem bakımından cihadist düşünceden ayrılmaya teşvik etti.

Üçüncü olarak cihadist düşüncenin çöktüğünün başka bir belirtisi de kötü ekonomik ve sosyal durumları düzeltme, insana yakışır yaşam koşullarını sağlama ve maddi-manevi ihtiyaçlarını garantilemek için gerekli imkânları sunma konusunda çalkantılara ve krizlere şahit olan ülkelerdeki siyasal İslami yönetimin başarısız olmasıdır. Özellikle siyasal İslam ve İran, gelişip büyümeleri için radikal gruplara organizasyon ve ideolojik bakımdan verimli bir ortam sağladı. Siyasal İslam, aynı kaynaktan besleniyor ve belirli ülkelerde şekil ve yöntem açısından farklılık gösterse de İslam dininin görüşlerini tatbik etmeye çalışıyor. Ayrıca kendi haklarını korumak için egoist ve vahşi yöntemleri kullanmayı da ihmal etmedi. Gazze’den Yemen’e, Libya’ya, Mısır’da Müslüman Kardeşlere, demokratik sloganları inkâr etmeye, yönetimde kaba güç kullanmaya, devleti ve toplumu Müslümanlaştırmaya yönelmelerine, Suriye muhalefetindeki çoğu İslamistlerin dini kuruluşları ve ulusal söylemler adı altında İslami sloganları desteklediklerinde sivil devlet söyleminden kaçınmalarına kadar bu konuda birçok örnek bulunmaktadır.

Dördüncüsü, bazı cihadist güçlerin popülerliğini genişletmek için yüzüne taktığı ulusal maskenin düşmesidir. Bu güçler, geçmişte ulusal görevleri önceliklerinin başına koydu. Ayrıca bu güçler, sadece İslami açıdan değil, aynı zamanda İsrail’e ve işgale karşı direnme açısından direnişi meşrulaştırmanın yollarını, güç ve dürtülerin nedenlerini araştırdı. Batı’nın politikasıyla savaşmak bahanesiyle Avrupa ve ABD’de sivillere yönelik terör eylemlerini nasıl haklı gösterildiğini hepimiz hatırlıyoruz. Bugün ise cihadist grupların davranışları deşifre oldu ve ulusal iddialarının sahte olduğu ortaya çıktı. Böylece kötü etnik düşünceler açıklığa kavuştu. Suriye çatışmasında etnik rolünü haklı göstermek amacıyla Hizbullah’ın yaptıkları da dâhil toplumumuzda tahribata ve ölümlere yol açmak için farklı uyruklara sahip radikal unsurları getirdikleri zaman fotoğraf net bir şekilde ortaya çıktı.

Burada İslamcı cihadist düşüncenin hızlı bir şekilde ortadan kaybolup parçalanmaya ve yok olmaya başlamayacağını ifade etmek gerekiyor. Aksine bu durum, kısa ya da uzun sürebilecek tarihi bir dönüşümden ibarettir. Cihadistlerin Arap Baharı’nın meydana geldiği toplumlarda etnik çatışmayı körükleyebilecek ve tahribat yapabilecek terör gücüne hala sahip olduklarını göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

Cihadistlere verimli bir ortam sağlayan nedenler bulunuyor. Müslümanların devam eden kötü yaşam koşullarının ve diktatör rejimlerin yanı sıra Müslümanların etnik provokasyona, hakarete, ayrımcılığa ve zulme maruz kalmaları söz konusu nedenler arasında yer almaktadır. Ayrıca ulusal ve komünist programların başarısız olmasının ardından eksik reform ve kalkınma projelerini, ahlaki ve insani açıdan İslam’a itibarını yeniden kazandıracak dini söylemi inşa etmeye ve yaymaya yönelik zayıf girişimleri de bu nedenlere ekleyebiliriz. Biz, çoğunluğu isyana ve ayaklanmaya teşvik eden ve bazılarını dini politikaya sığınmaya sevk eden mevcut en önemli faktörlere yoğunlaşıyoruz. Uluslararası toplum, haklarını elde etmek için zulme uğrayan halkları olumsuz bir şekilde desteklemeye devam ederse durumlar nasıl olacak? Etnik çatışmaları körükleyen ve kendi krizlerini idare etmede, çıkar ve amaçlarını kabul ettirmede cihadistleri bir araç olarak kullanan Suriye ve İran gibi rejimlerin olduğu bir ortamda durumlar nasıl olacak? Ulusal değişim güçlerinin insanların güvenini kazanamadığı ve demokrasi seçeneğini canlı tutmak için dizginleri eline alamadığı sürece durumlar nasıl olacak?