Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Çıplak ayaklıların savaşı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD Başkanı Donald Trump, Twitter üzerinden attığı sert mesajlarla, kendisine sürekli yeni cepheler açıyor. P5+1 ülkelerinin (ABD, İngiltere, Çin, Fransa, Rusya ve Almanya) İran’la imzaladıkları nükleer anlaşmayı iptal etti. Müttefikleri ve değişik gruplara yaptırım hamleleri yaptı. Sert söylemlerinin zirve yaptığı yerlerden biri de elbette Rusya ile yapılan Orta ve Kısa Menzilli Füze Anlaşması’ndan çekildiğini duyurduğu zamanlardı. Yeni savaş ise bugün, kongre ara seçimlerinin yapılacağı haftaya denk geliyor. Farklı süreç ve istasyonların olduğu bir seçim olacak. Demokratlar, bu kritik seçimlerde çoğunluğu kazanırlarsa, karar alma gücünü elde edebiliyorlar, dolayısıyla ABD’nin politik, ekonomik ve güvenlik kararlarında güç haritasını yeniden şekillendirebiliyorlar. Diğer bir ifade ile şayet kazanırlarsa güç sopasını ellerine almış olacaklar. Başkan Trump, seçim programını, ikinci döneminin argümanlarına göre şekillendirmiş durumda ve bütün siyasi hamlelerini buna göre yapıyor.

Göç dosyası, Trump’ın seçim kampanyasının şifrelerinden biriydi ve onu başkanlığa kadar taşımıştı. ‘Önce Amerika’ sloganını, göç meselesinde ulusal bir slogan haline getirdi. Başkan sesini bu konuda daha da yükseltti, hiç durmadan bu konuyu işledi ve Meksika-ABD sınırına duvar inşa etme planı, ‘Önce Amerika’ sloganının en şok edici tarafını oluşturdu. Orta Amerika’dan gelen göç dalgası, başkanı iki orantısız güç arasında eşi görülmemiş bir savaş ilan etmeye sevk etti. Yoksulluktan ve zulümden kaçan binlerce aç insan, onları anavatanlarından alıkoyan umutsuzluk dışında herhangi bir güce sahip değiller. Ve çıplak ayaklarını, göz kamaştırıcı ışığa doğru hareket ettiren güç, hayallerinden başkası değil. Uzaktan gördükleri gökdelenler, onların gözlerini kamaştırıyor. Ümitsizlik ve hayal kırıklığı umutla birleştiğinde, macera, ruhları yönlendiren, ayaklara derman veren ve istenen hedefe doğru ilerlenmesini sağlayan sihirli bir taşıyıcı haline gelir.

Hassas seçim günlerine, göçmenlerin çıplak ayak sesleri eşlik ediyor. Başkan Trump, bu gelenleri milletine yönelmiş bir tehdit ordusu olarak görüyor ve bu mesele onun için en öncelikli mesele haline gelmiş durumda. Çıplak ayaklı savaşçıları yenmek için neredeyse askerlerinin çeyreği veya yarısının harekete geçirdi ve adeta seferberlik ilan etmiş durumda. ABD içinden sesler yükselmeye başladı ve bu çatışmada kelimeler birer asker gibi kullanılıyor. Cumhuriyetçilerle girilecek savaşta ise bir güç olarak kullanılmaya başlandı bile.

Olaylar üst üste geliyor, son birkaç gün içinde Yahudi tapınağına sağcı bir fanatik tarafından ölümcül bir saldırı düzenlendi. Bir sonraki dönem için hazırlık yapan seçim kampanyasının liderleri, Trump ve partisiyle mücadelede yangını daha da alevlendirecek ek bir odun buldular. Zira soruşturmayı yürüten görevliler, suçlunun evinde başkanın bazı söylemlerinin yazıldığı metinler buldu. Bazı medya organları ise bu türden metinleri, başkalarını düşmanlaştırmayı tahrik eden argümanlar olarak gördü. Katliamın yaşandığı sinagogu ziyaret ettiğinde, Yahudilerin bir kısmı kendisini protesto etti. Dolayısıyla bu ziyaret de ara seçim savaşında bir rol çalmış oldu. Başkan Trump, ABD topraklarında doğan herhangi birine vatandaşlık hakkı veren mevzuatta değişiklik yapmaya çalışacağını ve bir başkanlık kararnamesi yayınlayacağını ilan etti. Aslında bu karar, ABD Anayasası’nı doğrudan ihlal etme anlamına gelmektedir. Amerikan halkının vicdanını da yaralamıştır, zira bu ülke göçün bir armağanıdır. Başkan ve eşi de ABD’ye, hiç durmadan akan bu göç dalgasıyla gelmişlerdi. Meksika üzerinden Orta Amerika’dan gelen bu kalabalıklar, Amerika’ya göç etme tarihinin yeni bir olgusudur ve ilginç olan, göç olgusunu kampanyasının merkezine yerleştiren bir başkanın döneminde gerçekleşiyor. Trump, kadın ve çocukların da dâhil olduğu bu göç kafilesini, işgalciler olarak nitelemekten çekinmedi ve onları engellemek için 5 binden fazla askerin seferber olduğunu açıkladı. Hatta ABD’ye girmelerini engellemek için askeri güçlerini Meksika topraklarına sokmakla tehdit etti.

Hiç şüphesiz, bu kitlelerin aleni bir şekilde ilerlemeleri, vicdanları yaralamakta ve pek çok karmaşık ve girift sorunun akıllara takılmasına neden olmaktadır. Bu insanlar evlerini terk ettiler. Çocuklarıyla beraber çalıları ve hatta nehirleri aşmaya, yakıcı güneşe dayanmaya çalışıyorlar ve bilinmeyen bir maceranın içine giriyorlar. Silahlı bir güçle karşılaşacaklarını ve ABD resmi tutumunu çok iyi biliyorlar. Böyle bir maceraya nasıl kalkıştılar?

Orta Amerika’nın baskılanmış halklarının karşı karşıya kaldığı zulüm ve açlık, sınır ötesi insani bir duruşu zorunlu kılmaktadır. Yasadışı göç olgusu, Arap ve Afrika ülkeleri de dâhil olmak üzere dünyanın birçok bölgesini sarsmaya devam ediyor. Avrupa’da bu olgu, insani düzlemden siyasi düzleme kaymıştır. Bugün gördüklerimiz, kendi ülkelerinin bedeninden kopmuş varlıklardır ve hepsi eşya muamelesi görüyor. Açlık ve korku zaten onları silindir gibi ezip geçmişti. Hâlbuki gittikleri yerde karşılaşacakları korku ve endişe, geldikleri yerden hiç de az olmayacak.

Meksika-ABD sınırında ya da Meksika’nın kendi sınırları içinde hangi sahneler yaşanacak? ABD kuvvetleri, bu kalabalıklara karşı şiddet kullanacak mı? Meksika’nın resmi ve insani tutumu ne olacak? Büyük soru şu; özellikle de Kongre için düzenlenen ara seçim kampanyasının ortasında, ABD’nin siyasi tutumu ne olacak? Medyanın bu olaya reaksiyonu ne olacak? Çıplak ayaklı göçmenlerin, kampanya üzerinde bir etkisi olacak mı? İnsani rengiyle ve finansal yönüyle göç meselesi, içişlerini ilgilendiren bir dosyadır. Ancak yine de bu hassas seçimlere muhtemel etkileri görmezden gelinemez. Aklına her geleni halka açık bir şekilde sunan ve birden fazla cephede sürekli savaş halinde bulunan bir başkanı göz önüne aldığımızda, bu durum daha da ciddi bir hal almaktadır. Üç kadına cinsel tacizde bulunmakla suçlanan bir yargıcı, Anayasa Mahkemesi için aday gösterdiğinde kadınların seçim tercihlerini büyük ölçüde etkilemişti ve bunun oya yansıması uzak bir ihtimal değil.

Önümüzdeki günlerde ABD içinde ve dışında çok şeyler konuşulacak.

Göç, tüm kıtalarda birçok ülkeyi etkileyen küresel savaşların bir cephesi haline geldi. Göçlerin kaynağı ülkeler için kalkınma programları belirleyen küresel bir plan geliştirilebilir mi? II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa, yıkım ve ıstırapların bir sonucu olarak göç kaynağıydı. Marshall Planı, yeni toplumların kurulmasına ve rehabilite edilmesine katkıda bulunmuştu. Çin’in Afrika’daki yatırım girişimleri olumlu bir model sunuyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel, son Afrika-Almanya toplantısına, aynı bağlamda bir öneri sundu. ABD, muazzam mali yetenekleri ile çıplak ayaklı kimselerin ayrılmak isteği ülkeler için yeni bir ‘Marshall Planı’ hazırlayabilir, topraklarına koşan binlerce genci barındıracak üretken projeler oluşturabilir. İşte o zaman açlığa karşı verilen bu savaşın rengi değişir. Çaresiz gençlerin büyük bir kesiminin acılarını hafifletmek için esnek politikalar benimsenebilir ve bunun için de rejimler üzerinde yumuşak güçlerle baskılar uygulanabilir.