Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Çoğulculuk, merkezcilik ve ılımlılık üçlüsü | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Ölümcül kimliklerin yükseldiği, ötekini geçersiz kılmanın gerekçesi olarak tarafsızlığın benimsendiği ve anlaşmazlık ile farklılığın birbirinden ayırt edilmediği bir zamanda Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın öncülüğünde hız ve cesaret bakımından Arap ve İslam çevrelerinden farklı bir şekilde resmi bir Suud hareketi gün yüzüne çıkıyor. Bu hareket, Arap toplumlarını ötekini reddetmekten vazgeçmeye ve radikal söylemin tortularından kurtulmaya çağırıyor. Aynı zamanda bu hareket, Arap oluşumlarını nefret ve bağnazlıktan kurtaracak bir mantık kapsamında onları ciddi bir şekilde ılımlılığa davet ediyor. Öyle ki nefret ve bağnazlık, son 40 yılda Arap ve İslam sahnesinin bir parçasını teşkil etti.

Prens Muhammed bin Selman, tarihi olarak merkezciliği benimseyen Kahire’den Suudi Arabistan’ın sosyal ideolojik meseleleri ele alış şeklinde net ve kesin bir süreç başlattı. Zira bu ideolojik meseleler, kaygı ve endişe kaynağı olarak uzun yıllar devam etti. Bu meseleler, dış odaklar ve cihadist örgütler tarafından istismar edilen ve toplumsal istikrarı sarsmak için kullanılan bir araç haline geldi. Toplumsal istikrarın sarsılması da siyasi yaşamı doğrudan etkiledi ve Arap dünyasının birçok yerinde siyasi yaşamın gelişmesini sekteye uğrattı.
Ilımlı İslam’a davet, Sünni ve Şiilerden ideolojik geçmişe bağlı kalanlara yönelik bir Suudi mesajıdır. Geçmiş yıllarda ektikleri tefrika tohumları sonucu acı tecrübelerin bitkin hale getirdiği devletler ve toplumlar, Arap oluşumları arasında dikey bir çatlağa yol açarak fıkhî ve ahlaki kavramları birbirine karıştırdı. Ortaklıkları tam ortaklık düzeyine çıkartmaya dayanan toplu ulusal bilincin yükselişine şahit olunan ve anlaşmazlıkların ilim-irfan sahiplerinin tartışmasına iade edildiği bu süreçte artık bu kavramlara yer yok. Tabi bu tartışmalar, kriz esnasında öteki hakkında hatta bu öteki, kardeş ya da komşu olsa bile suç ve inkâr aracı olarak kullanılan avamdan uzak bir şekilde ılımlı bir kapsamda yapılıyor.

Bölgenin şahit olduğu siyasi dönüşümlere karşı Riyad’ın benimsediği yeni yaklaşım hakkında işaretler veren Suudi Arabistan’ın yapıcı programları, yaklaşık bir yıl içerisinde ortaya çıktı.

Irak’a yönelik kapsamlı açılımdaki bu yaklaşım, Irak tarafından memnuniyetle karşılanan bir gelişme olarak gündeme geldi. Bu gelişme, neredeyse Irak’ı Arap derinliğinden koparmaya götürecek gündemden düşme sürecinden sonra meydana geldi. Başbakan Haydar İbadi ve Şii lider Mukteda el-Sadr’ın Riyad ziyareti sırasında bu yaklaşım, Suudi Arabistan tarafından sıcak bir karşılamayla kendilerine gösterildi. Ki Mukteda el-Sadr’ın ziyareti, Necef’teki Şii dini otoritenin onayıyla gerçekleşti. Zira Şii dini otorite, komşularıyla ilişkilerinde yeniden dengeyi sağlamak için Arapları Irak’ta varlıklarını sağlamlaştırmaya davet ediyor.

Suudi Arabistan’ın Bağdat’a yönelik açılımının siyasi ve ekonomik tarafına bakılmaksızın bu ziyaret, mezhep yanlısı medya organlarının ve mezhepsel söylemlerin önünü kesen yeni Riyad’ın tutumlarından zarar gören siyasi şahsiyetlerin yaydığı klasik izlenimi yok etti. Bu iftiralar, sadece Irak’la sınırlı kalmadı. Azınlık yanlıları, azınlık hakları adı altında imtiyazları muhafaza etme gerekçesiyle Müslüman çoğunluğu temsil eden Arap toplumlarının imajını bozmak için faaliyet yürüttüler. Bu durum, Riyad’ın desteklediği Suriye devrimini karalamak için kullanıldı. Fakat geçen yılın sonlarında Lübnan Marunî Patriği Mar Beşara Butrus el-Rai’yi ağırlayan Riyad, ortak yaşam konusunda Lübnan modelini ve Arap çoğulculuğunu muhafaza etmenin gerekliliğini dile getirdi. Prens Muhammed, Kahire’deki programını tamamladı. Şöyle ki Prens Muhammed, Kıpti Kilisesi’ni ziyaret ederek Suudi Arabistan’ın açılım politikasının herkesi kapsadığını ifade etti. Ayrıca radikalizm ve şiddetin her türlüsüne karşı koymak için ortaklığa vurgu yaptı.

Muhammed bin Selman, Baas tarzı şovenist milliyetçilikten uzakta Arap kimliğinin farklı bir şeklini taşıyan, Sünniliği Arap ve Şiiliği de İran milliyetçiliğiyle ilişkilendirmeyi reddeden ve eşitliği benimseyen Suudi Arabistan’ın farklı rolüyle ilgili vizyonunu Kahire’de el-Ezher kapısından dünyaya takdim etti. Ayrıca Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan’daki Şiilerin ülkenin gelişmesine katkıda bulunduklarını ve yönetim makamlarında yer aldıklarını belirtti. Oluşumların ortadan kaybolduğu ve özellikle de Suriye ve Irak’ta Arap toplumlarının dinamizminin yok edildiği bir zamanda tüm Sünni ve Şii mezhepleri kendi toprakları içerisinde barındıran kraliyet, Arap çoğulculuğunu koruma becerisine sahiptir. Öyle ki Irak ve Suriye’deki sistematik şiddet, insanlığın medeniyet mirasını yok ediyor ve asırlardır muhafaza ettikleri tarihi ayrıcalıkları Arapların kaybetmesine sebebiyet veriyor. Fakat sahnenin katı, tehlikeli ve birçok zorlukların olmasına rağmen Riyad, çoğulculuk, merkezcilik ve ılımlılık üçlüsünü benimsedikten sonra şiddete karşı koymak ve tarih yapmak için meydan okuma çıtasını yükseltti.