Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Filistin davasının zayıflamasının sebebi kim? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Washington’un elçiliğini Kudüs’e taşımasına kızanlar bu kararın nasıl ve neden alındığını anlamalı.

Olaylar bölgemizde saatte 320 kilometreyle adeta bir Japon hızlı treni gibi ilerliyor. Yemen Başkanı, Yemen televizyon kanalından müttefiki Husilere karşı ayaklandığını açıklar açıklamaz Mısır Eski Başbakanı Ahmet Şefik, El Cezire televizyonuna çıkarak Mısır’a döneceğini ve seçimlere katılacağını ilan etti. Husi isyancılar, Yemen Başkanı Salih’i suikastla öldürürken Mısır’a giden Şefik kararından vazgeçtiğini ilan etti. Tam bu sırada milyonlarca Arap vatandaş, Trump’ın ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararına kızgındı. Tam bu esnada İsrail, Şam civarında İran ve Suriye askeri noktalarını bombaladı. Paralel şekilde ABD, İran’ın Irak’taki komutanı Kasım Süleymani’yi tehdit ederken, Rusya soğukkanlılıkla Suriye’de DEAŞ’ı yendiğini duyurdu. Tüm bunlar gerçekleşirken Körfez bölgesi en büyük iç krizini yaşadı; tarihinde en düşük düzeyli temsille Kuveyt’te toplandı.

Olaylar gökten zembille inerken ve bir ayda olması, anlaşılması bile güç şeyler bir günde yaşanırken, sabah kalktığımızda başka olayların gerçekleştiğini görüp şaşırıyoruz. Çoğumuzun kavrama ve işleme yetisi yara aldı. Bir balık gibi kısa bir hafızamız oldu.

Birçoğumuz propaganda ve gerçek arasındaki farkı anlamakta güçlük çekerken, hükümetler birbirine zıt görünen ve kendi vatandaşlarının hayret etmesine neden olan duruşlar sergiliyor.

İşi içinden daha da çıkılmaz hale getiren, insanların olup biteni anlamasına yardımcı olan siber dünyada da kaosun hüküm sürmesi. Zira, propaganda ve iletişim dünyası iki nedenle büyük değişime uğradı; enformasyon platformlarının çeşitliliği ve siyasi konuların dağılması.

Geçmişte Filistin davasını, Ebu Nidal, Ebu El Abbas, Saddam ve Hafız Esat gibi yüksek sesli liderler ele alırken; günümüzde Lübnan’da Hasan Nasrullah, Tahran’da Ayetullah, Katar’da Hamad ve dışarıda Müslüman Kardeşler Örgütü liderleri konuyu dillendiriyor.

Halef de selef de Filistin ve Kudüs meselesini kendi davaları için kullandı ve pazarlık konusu yaptı. İranlılar, İsrail ve Batı’ya baskı uygulamak ve varlıklarını güçlendirmek için Hizbullah’ı icat ettiler, Saddam ise Kuveyt’i elinde tutmak için Filistin’i başarısız bir pazarlık konusu haline getirdi. Esed, Lübnan’ı kontrol etmek için davayı aşırı derecede kullandı. Tüm bu örnekler arasında Filistin davasına sadık biri ortaya çıkmadı.

Olayların yoğunluğu ve risklerin çeşitliliği ışığında, güvenliği ve varlığı ile ilgili tehlike yaşamayan tek bir Arap ülkesi dahi yok gibi gözüküyor. Filistin sorunu eski silahını, yani herkesin davası olma silahını nasıl muhafaza edecek? İsrail tehlikesini nasıl dengeleyecek? Bu stratejinin yara alma sebeplerini gözden geçirirsek, Filistin davasının en büyük düşmanının İsrail’den sonra İran olduğunu anlayabiliriz. Tahran rejimiyle çatışmalı olduğumuz için bunu söylemiyorum. İran’ın bölge ülkelerini ya Tahran’ın hâkimiyeti altında ya da İran ve vekillerinin tehditlerine karşı kendini savunmak zorunda kalan ülkelere dönüştürdüğünü görüyoruz. İran’ın kontrolü sağladığı anda da, İsrail ve eylemlerine karşı çıkarak bilgi kirliliğine başvurduğunu da söyleyebiliriz.

Bu esnada pozitif bir şey oldu; Suriye savaşı öncesinde İran propagandasından gözleri kamaşan Arapların çoğu günümüzde azınlık haline geldi.

İran, şu an Katarlı propaganda araçlarına ve Müslüman Kardeşler türünden Sünni müttefik cemaatlere dayanarak görüntüsünü restore etmek istiyor. Kuşkusuz, bütün bunların içinde kaybedenler bu çatışmada dahli olmamasına karşın, Filistinlilerdir. Filistin meselesini pazarlık aracı olarak gören İran ve benzeri radikal güçler Filistin davasını savunmada ön safları aldıkça, kaybeden yine Filistinliler olacaktır. Her yeni cephe açılması Filistin davasının aleyhine olur. Zira, hiçbir devlet varlığını tehlikeye atmaksızın politik baskı dahi uygulayamaz hale gelmiştir. İran’ın, Filistin’den de Kudüs’ten de daha büyük bir projesi var. Tahran, İran’ın genişleme, yayılma ve kontrol altına alma hakkının İsrail tarafından tanınmasını istiyor. Bu amaçla Tahran, hem Batı’dan hem de İsrail’den kendisinden isteneni yapmaya hazır görünüyor. Bir önceki Amerikan yönetimiyle vardığı anlaşmada, bölgede elinin serbest bırakılması koşuluyla nükleer programını sattığını unutmamamız lazım.