Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

DEAŞ hakimiyetindeki Musul’dan hikayeler | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Londra/Adnan Hüseyin Ahmed

Bağdat’taki Sutur Yayınevi ve Sana Kitabevi, Iraklı roman yazarı Nevzet Şemdin’in ‘Kadimune Ya Atik’ (Eskiye Dönüyoruz) kitabının ikinci baskısını yayımladı. Şemdin, Musul kentinin işgalinden birkaç ay sonra, 9 Haziran 2014’te yayımladığı kitabının ilk baskısıyla DEAŞ örgütüne ait fikirlerin etkisini kaybetmesine katkıda bulundu.

Yeni baskıda kitap bazı düzeltmeler yapılarak genişletildi. Şemdin kitabının yeni baskısında bazı makaleleri çıkararak yerine gelecek nesiller için faydalı olabilecek, Musul halkının ne gibi imtihanlardan geçtiğini anlamalarına yardım edebilecek yeni kısa hikayeler ekledi. Kitap, kısa bir önsöz ile olanları belgelendirmeyi amaçlayan sembolik ve bilgilendirici 28 makaleden oluşuyor. Ancak makaleler, derinlikleri ve göz ardı edilemeyen ağır ironisi ile ön plana çıkıyor.

Kitap ana temasını aşarak bir otobiyografiye dönüşüyor. Yazar bazen bir Bangladeşli, bazen bir Hindu bazen de bir Norveçli olarak karşımıza çıkabiliyor. Ardından yeniden ulusal, dini ve mezhep çeşitliliğiyle Ninova ve çevresindeki Irak şehirlerine dönüyor. Şemdin kitabına DEAŞ’ın ordu, federal ve yerel polislere rağmen 2014 yılında Musul’u resmen işgal etmesinden çok daha önce hakimiyet kurduğunu söyleyen bir ifadeyle başlıyor. DEAŞ’ın askeri birliklere saldırmama karşılığında rüşvet aldığını belirtiyor. Liderlerin, tüccar ve vatandaşları onları tutuklamak ya da idam cezasına götüren terörle ilgili 4. madde ile suçlamakla tehdit ederek ödediklerini geri aldıklarını ifade ediyor. Kıdemli subayların ve askerlerin yüzde 80 oranında gelememeleri karşılığında maaşlarını aldıklarını, ayrıca DEAŞ’ın merkezi hükümeti kışkırtmadan şehirdeki ihalelerin yüzde 20’sini aldıklarını söylüyor.

Şemdin’in kitabına göre, DEAŞ’ın Musullulara verdiği cezalar yalnızca acımasız değil ayrıca çeşitli toplumsal katman ve kesimlerde Iraklılar tarafından kınanan bir adaletsizlik örneğiydi. Sigara içmek, şarkı söylemek ve dinlemek gibi basit suçlamaların cezası kamusal alanlarda sopa veya kamçı ile dövmek ile veriyordu. Başlığı ‘Bülbüller (DEAŞ) ile neden savaşmıyorsun?’ olan makaleyi okumamız, maruz kaldığı büyük tehlikelere rağmen evinin bodrum katında öğrencisine ud çalmayı öğreten müzisyen Esad Aziz’in yaşadığı sıkıntıları anlamamız için yeterli olacaktır. Aziz, müziğin sesinin gözcülerin kulağına gitmemesi için camları kerpiçle kapatmıştı. Makale bize ayrıca DEAŞ’ın Güzel Sanatlar Akademisi’nde Arapça hat bölümü dışında müzik, şarkı, resim, heykel ve oyunculuk bölümlerini kapattıklarını bildiriyor. Daha da ileri giderek ünlü müzisyen Musullu Molla Osman Efendi’nin heykellerini parçaladıklarını ve müzik dinlemenin bedeli ağır bir suç haline geldiğini öğreniyoruz.

‘Hilafet Devrinde Şeffaflık’ adlı hikayesi, yazarı hayal yolu ile Bangladeş’in güneydoğusundaki Chittagong’a götüren sembolik bir anlatı. Yazar hikayede şehirlerini geçmişte silip süpüren veba salgını ve bir üyesi hariç tüm belediye meclis üyelerinin kaçışının kıssasını anlatan Pinao isimli bir berber koltuğunda oturuyor. Kaçmayan üye, bu tehlikeli veba karşısında kararlı bir mücadele verdi. O, meclis üyesi olmadan önce bir kuafördü fakat ülkesine bağlıydı. Ülke için kendini feda etmeye hazırdı. Bu sembolik kıssanın hissesinde başkent Dakka, hastayı tedavi etmek için tek bir hasta bakıcı gönderme konusunda bile kendini sorumlu hissetmedi. Tıpkı Bağdat’ın her yanını DEAŞ kurtlarının kuşattığı Musul’un kaçınılmaz kaderine terk edildiği gibi. Hikaye mutlu sonla bitiyor. Hayal eden kişi, bir söğüt ağacı altında oynayan iki çocuk görüyor. Çocuklar hikayede gerçekleşecek olan hayalleri temsil ediyor. Ağaç bunun yakında olacağını simgeliyor. Sözün kısası Musul yakın zamanda bu vebadan kurtulacak ve göç eden bölge halkı yeni evlerine geri dönecek.

Kitap ayrıca ‘150 Yıl Sonra Musul’, ‘Barış Sağlanırsa Aynı Gün Musul’a Dönecek misin?’, ‘Musul’un Bodrumları’ isimlerini taşıyan hikayeleri de içinde barındırıyor.