Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

DEAŞ tabağı “Tuzlu Sirkeli” | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Doğrusu Filipinler Cumhurbaşkanı Rodrigo Duterte’nin, yemeye hazır olduğunu ifade ettiği menünün ilginç olmasıyla birlikte hikaye, ‘tabaklara dizilmiş mezeli DEAŞ’ten öte bir şeydir.

İlginç Cumhurbaşkanı Duterte’den gelen bu tuhaf açıklama konusunda sinirli cumhurbaşkanı kınanmaz. Sinirli adam, her halükarda başkalarından farklı şekilde eylem ve söylemde bulunur.
Filipin Askeri Birlikleri birkaç gün önce, Filipin yük gemisi mürettebatından Müslüman görünmeye çalışan, bölgede tanınan bir terör çetesi tarafından başları kesilmiş şekilde dört ceset buldu. Bu Filipin’in güneyinde bulunan “Ebu Seyyaf” çetesi terörüdür.

Cumhurbaşkanı Rodrigo Duterte, geçtiğimiz çarşamba günü geç bir vakitte gazeteci ve yerel yetkililerin önünde felaketzede gemi görevlilerinin resimlerini gösterirken, “İsterseniz onların ciğerlerini yiyeceğim. Bana tuz ve sirkeyi verin önünüzde onları yiyeyim” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü, “Ben her şeyi yerim. Yenilmeye elverişli olmayan şeyleri de yerim.” O sırada Duderte’nin elinde, öldürülen mürettebattan iki kişiye ait resmin bulunduğu bir cep telefonu vardı. Duderte, “Bunların bize boyun eğdirmelerine izin verir miyiz?” dedi.

Şayet iş, menünün tuhaf ve vahşiliğine rağmen bize “kuzuların sessizliği” filminin kahramanı bunak, psikoloji doktoru Hannibal Lecter’i hatırlatan bu eylemle biterse ne ala. Ancak durum, bu törensel ve vahşisel tabaktan daha ilginç ve çirkindir. Ayrıca sanıldığından da daha kötüdür.

Kızılderililer, geleneklerinde olduğu gibi düşmanlarını öldürdükten sonra meydanlarda, kafasının derisini yüzüyorlardı. Portekizliler ise miladi 16.yüzyılda denizlere ve Arap limanlarına yaptıkları barbarca saldırılarında, öldürdüklerinin başını kesip içini samanla dolduruyorlardı. Sonra, öldüren komutana ve sülalesine simge olsun diye o başın resmini komutanın zırhının üzerine nakşederlerdi. Tıpkı Bahreyn adasında Portekizlere direnen Arap kralı Mükaren bin Zamil’in katili Künet Lous’un yaptığı gibi.

Bugünkü dünyaya dönüp bakacak olursak; kayıplara karışan Obama’nın el-Kaide’nin şeytanı Üsame bin Ladin’i öldürüp cesedini zincire vurulmuş haliyle Arap denizinin karanlıklarına atmakla ve el-Kaide’nin kasabı Iraklı Zerkavi’ye korkunç hava saldırısı, Abdulaziz el-Mukaren’nin el-Kaide’nin Suudi Arabistan’daki suçlusunu Suudi emniyetinin başkent Riyat’ta cesur bir hamle sonucu öldürmesiyle övünmesi son hikâye değildir. Ayrıca Rusya’nın dediğine göre, kötülüğün halifesi Ebu Bekir Bağdadi’nin öldürülmesi de son bir eylem değildir.

Evet, bu şeytanların izini sürmek, öldürmek ve hapse atmak kesin, gerekli ve kaçınılmazdır. Bunlar emniyetin, savcılığın ve yargının görevidir. Ancak söz konusu bu yetkilileri aşan ve daha derin etkileri olan toplumsal sınıfa ait bir görev vardır.

Bu düşüncelerin cezbediciliğini söküp atma konusunda devlet ve toplum nasıl başarılı olacaktır? Bu şeytani yumurtanın yavrulamasını sonsuza dek engelleyecek çevre nasıl oluşturulacak? Bu, büyük devlet liderlerinin, yeni ve cesur fikirlerinin öğretilmesi sayesinde yapacakları görevidir. Ancak şimdiye kadar gerçekleşmedi. Bu nedenle bir avuç tuz ve birkaç damla sirke, bazı odun toplayanlara çözüm oldu.