Kürt ve Arap gruplardan oluşan, Amerika’nın desteklediği ve Uluslararası koalisyon’un hava desteği verdiği “Suriye Demokratik Güçleri” nin sözcüsü Talal Silo, Rakka’da hakimiyetin tamamen sağlandığını açıkladı. Burası, her yerde hezimet yaşayan DEAŞ’in başkentiydi. Bu da bir terör örgütünün hezimetinin tamamlanması demektir.
Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu İsrail’de, 2011 den bu yana devam eden Suriye’deki savaşın sona ermek üzere olduğunu ve Moskova’nın Suriye’de 30 Eylül 2015’te başladığı askeri operasyonun da durma aşamasına geldiğini duyuruyor.
Bu, Washington ve Moskova’nın, “DEAŞ” in yenilmesi ve başkentinin düşmesinin zaferini ilan etme yarışını mı temsil ediyor? Bu ilanın özellikle, tabiri caizse ikinci sıradaki liderlerin ifadelerinde gelmesi bir tesadüf müdür? Yoksa bu iki tarafın ilanı, Amman’da Ürdünlü komutanların katılımıyla gerçekleşen, 4 gerilimi azaltma bölgesinin kurulmasının temellerinin atıldığı, Vladimir Putin’in sürekli bir şekilde Suriye’deki durum için ‘en iyi çözüm’ olduğunu söylediği ve federal bir sistemin temelini oluşturduğu görülen, Amerikalılar ile Ruslar arasında geçen yoğun görüşmelerle alakalı bir husus mudur?
Elbette bu sorulara cevap vermek zordur. Ancak 7 Temmuz’dan beri Trump ve Putin arasında Hamburg’da ardı ardına iki zirve yapıldı. Daha sonra, 4 gerilimi azaltma bölgesinin kurulması planına ilişkin anlayışların dile getirildiği güvenilir diplomatik raporlar açıklandı. Gelişmeler göstermektedir ki, çözümleri kolaylaştırmak için iki taraf arasında bir tür rol paylaşımı başlamıştır.
Bu durum, üzerinde anlaşmaya varılan çerçevede Amerikalıların İsraillileri kontrol edecekleri anlamına gelmektedir. Özellikle de Amman’daki iki tarafın görüşmelerine Tel Aviv kendi taleplerini sundu. Bu talep; Suriye’nin güneydoğusundaki Golan şeridinden, Ürdün sınırına 50 kilometre uzaklıktaki İranlılar ve milislerinin sınır dışı edilmesi. Talebin kabul gördüğü söyleniyor.
Başka bir deyişle, Ruslar, bu anlayışın nihai taahhüdü açısından İranlıları, milislerini ve Suriye rejimini kontrol edecektir. Özellikle istihbarat raporlarının, Tahran’ın söz konusu sözleşmeye onay verdiğini bildirmesinden sonra. Hamburg zirvesi arifesinde Sergey Şoygu’nun İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Şamkani ile yaptığı acil bir telefon görüşmesi ile ABD-Rusya pazarlığının bir parçası olarak İran’a Suriye’de Golan hattından uzak durma karşılığında başka kazanımlar verildi.
Şoygu’nun Tel Aviv’e ulaşması arifesinde, Lübnan hava sahasında uçan İsrail savaş uçaklarına, roket saldırısı yapıldıktan sonra, Şam’ın 50 kilometre doğusundaki roket üsleri İsrail tarafından tahrip edildi. Bu durum, İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman’ın sadece Hizbullah’ı yok etmekle kalmayıp aynı zamanda Lübnan’ı yok etmek ve Taş Devri’ne geri döndürmekle tehdit etmesine yol açtı. Ayrıca Lübnan ordusunun Hizbullah ile birlikte çalıştığını ve savaşın, Lübnan, Hizbullah ve Suriye’yi de içine alacak şekilde, kuzey cephesiyle olacağını söyledi.
Bu nedenle, Binyamin Netanyahu’yla da görüşen Şoygu’nun ziyareti, sıcak ve peş peşe gelen faktörlerin bir sonucu olarak, kapsamlı anlaşmanın çöküşünü önlemek için yapılmış bir “yangını söndürme ziyareti” gibi görünüyordu.
Lübnan hava sahasında uçan İsrail savaş uçaklarına roket atılması ve buna karşılık olarak Suriye roket üslerinin tahrip edilmesi bölgede tansiyonu yükselti. Tel Aviv’in, İranlıların Golan cephesinden uzaklaşması konusunda anlaşmalara bağlı kalmamasından şikâyet etmesi de aynı şekilde tansiyonu yükseltmektedir. Trump’ın Hizbullah ve İran Devrim Muhafızlarına yaptırım uygulama yönündeki kararları, durumu daha da kötüleştirmektedir.
Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki Şoygu’nun İsrail’deki misyonu ortamı sakinleştirmek, durumu kontrol etmek, sözleşmelerin bozulmasını önlemek ve bir savaşın tüm anlaşmaları yok etmesini engellemek gibi görünüyor. Bu arada Netanyahu, özellikle Fetih ve Hamas arasında yapılan anlaşmadan sonra, ABD’nin barışçı çözüm sürecini yeniden başlatma çabalarını sabote etmek ve zayıflatmak için çabalıyor.
Bunu da şahsıyla ilgili, hakkında çıkan yolsuzluk vakalarının araştırılması için beşinci defa çağrıldığı bir zamanda yapıyor.
Bu arada Şoygu’nun çabası sadece Hamburg zirvesi anlayışını bozan bir savaşı engellemekle sınırlı kalmadı, bilakis Suriye’deki savaşın sona ermek üzere olduğunu ve Rusya’nın Suriye’deki askeri operasyonun da durma aşamasına geldiğini duyurdu.
Yüksek diplomatik raporların da işaret ettiği gibi Moskova’nın bölgedeki politikalarında nitel bir değişim gözlemlenmektedir.
Bu raporlar bu değişimin, bu ayın beşinci günü Kral Selman ve Putin arasındaki tarihi zirvede gerçekleşen önemli müzakereler ile bağlantılı olduğunu söylemektedir.
Şoygu’nun sözleri ve Kral Salman ile Putin arasındaki görüşmelerin bitiminde ilan edilenler, bölgedeki durumu ele almalarının bir neticesi olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu görüşmede, BM’nin 2245 sayılı kararı uyarınca Moskova, Cenevre ve Astana’da yapılan daha önceki anlaşmalara dayanarak, Suriye krizinin hızla çözüme kavuşması için çalışma yapılması ihtiyacı konusunda görüş birliğine varılmıştı.
“Suriye Demokratik Güçleri” nin Rakka’nın düştüğü ve DEAŞ’ın bittiğine dair Washington Deklarasyonunu ile Şoygu’nun ‘Suriye’deki savaş sona ermiştir’ ve ‘Rusya Suriye’deki askeri operasyonlarını durduracaktır’ şeklindeki deklarasyonunun delalet ettiği anlamlar arasında sıkışıp kalmak yeterli değildir. Daha da önemlisi, Suriye’nin geçmişten farklı bir tabloya sahip olacağı ve bunun, bölgesel seviyedeki gelişmelerle bağlantılı olduğu açıktır. Bu gelişmeleri, bölgesel düzeyde kapsamlı bir çözüm üretmek için işbirliğine geçiş yapmanın ele alındığı Kral Selman ve Putin arasında yapılan görüşmelerin sonuçları ışığında değerlendirmek gerekir.
Örneğin, Suudi-Rus zirvesinin sonunda Bakan Adil el-Cubeyr ile yaptığı ortak basın toplantısında Sergey Lavrov’un sözlerine geri dönmek gerekiyor. Lavrov şunları söylemişti, “Görüşmelerde esas olarak Suriye, Libya, Yemen ve Körfez bölgesindeki durum ve Filistin-İsrail barışı üzerinde durulmuştur.” Rusya’nın, Suriye’deki savaşı sona erdireceğine değinen Lavrov, ‘Kral Selman ve Cumhurbaşkanı Putin bu sorunları çözmek için tüm taraflar arasında yapıcı diyaloğun zarureti hususunda görüş birliği içindedir’ söyleminin akabinde gelmesi durumu açıkça ortaya koymaktadır.
Şurası kesindir ki; krizlerin üstesinden, hızlı bir şekilde ve sağlam politik yöntemlerle gelinmelidir. Bu da Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuk ilkelerine dayanan kapsamlı milli bir diyalog yoluyla yapılmalıdır.
Suriye’deki savaşın sona ermek üzere olduğunu ve Rusya’nın askeri operasyonları durdurduğunu ilan etmesi, bu ayın sonunda Cenevre görüşmelerinin yeniden başlayabilmesi için muhalefetin birleştirilmesi gerektiğine dair ABD ve Suudi Arabistan tarafından daha önce yayınlanan bildiri, neredeyse aynı çizgidedir.