Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Dicle de mi? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Dicle de mi?! Maalesef son yıllarda Irak’tan, ülkenin köprülerini, tarihi eserlerini, siyasi ve toplumsal figürlerini hedef alan çarpıcı ve üzücü haberler duymaya alıştık. Şimdi de sıra, Fırat Nehri ile birlikte Irak’ın kimliğini (Mezopotamya) oluşturan Dicle’ye geldi. Dicle Nehri’nin kıyılarında, Asurlulular ve Ninova gibi peş peşe medeniyetler kuruldu. Bu medeniyetler, sulama ve ziraat gibi çeşitli alanlarda dünyaya öncü oldu.

Bugün Mezopotamya, iki nehrinden birisini kaybetmek üzere. Diğerinin kaybedilmesi de yakın gibi görünüyor. Mezopotamya, verimli topraklara sahip bir ülkeden, başta Irak’ın gerilemesinden istifade eden Türkiye ve İran olmak üzere tarımla ilgili temel ihtiyaçlarını çeşitli devletlerden ithal eden bir ülkeye dönüştü. Bütün nehirler gibi Dicle Nehri de ekonomik ve toplumsal gelişmenin ve kalkınmanın anahtarı ve ekolojik sistemleri korumanın can damarıdır. Dicle Nehri’nde 55 balık türü bulunuyor. Fakat ülkedeki durumların kötüleşmesi ve çevre kirliliğinin artmasıyla birlikte avlanma konusunda da ivme kaybedildi. Kısacası Dicle, bugün yerleşik yaşamın kaynağıdır.

1850 km uzunluğa sahip olan Dicle Nehri, Türkiye’den doğup Suriye’nin kuzeyinden ve Irak’tan geçerek Şattü’l-Arap’a dökülüyor. Türkiye’nin Ilısu Barajı’nı aktif hale getirmesiyle birlikte Irak’ta Dicle Nehri’nin en kurak haline şahit olunmakta. Çarpıcı fotoğraflar, nehrin kurumasının ardından Iraklıların nehirde yürüdüklerini gösteriyor.

Türkiye’ye Ilısu Barajı’nı çalıştırma kararı almadan önce uyarılar yapıldı. Barajı çalıştırma kararıyla birlikte Irak’ta Dicle Nehri’nin suları yüzde 50 oranında azalacak. Yıllardır Ankara, barajlar inşa etmek için yeni projeler ilan ediyor. Dolayısıyla bu projeler, Irak ve Suriye’yi de etkileyecektir. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında 22 baraj ve 19 hidroelektrik santralin yapımı yer alıyor. Bununla ilgili çalışmalar, 2010 yılında başladı. Şu an 2018 yılı da geride kalacak. Türkiye, projenin aktif hale getirilmesiyle birlikte ekonomiye yıllık 6.6 milyar dolar katkı yapacağını umarak bu projeye 10 milyar dolar yatırım yaptı. Fakat bu paralarla birlikte Irak ve Suriye’nin su hakkı engelleniyor. Yaklaşık 10 yıl önce Bağdat, Ankara ve Şam arasında yapılan üçlü toplantılar bir sonuç getirmedi. Bağdat ve Şam’ın kendi iç sorunlarıyla uğraşması, Ankara’nın kontrol edilemez bir şekilde hareket etmesine neden oldu.

Türk yetkililer, Irak’la ortak bir program çerçevesinde hareket etmek isteyerek aylar öncesinden Bağdat hükümetine Ilısu Barajı’nda su tutma işlemi yapılacağını haber verdi. Fakat bu program, gerçekleşmedi. Taraflar, sorumluluk almaktan kaçınıyorlar. Su savaşlarının gelecekteki savaşlar olacağını yıllardır dinledik. Gelecek çoktan geldi. Sorunlar diplomatik yollarla çözülmezse bu durum, savaşlara yol açabilir. Türkiye’nin suların paylaşılmasıyla ilgili uluslararası anlaşmalara bağlı kalması gerekiyor. Yoksa bu durum, su ve nehirlere ortak olan ülkelerin ilişkilerini düzenleyen anlaşmalar üzerinde ciddi bir soruna dönüşecek. Diğer yandan İran, bu fırsatı değerlendirerek Dicle Nehri’nin kollarını değiştirdi. İran, Türkiye’ye ve Türkiye’nin dev projelerine yoğunlaşarak bu durumu kendi çıkarına kullanıyor.

Hiç şüphesiz Türkiye ve İran’ın bu krizde büyük bir sorumlulukları var. Fakat aynı zamanda Irak’ın çıkarlarını korumada Bağdat hükümetinin ve Su Kaynakları Bakanlığı’nın da sorumluluğu bulunuyor. Şayet Irak, Bekhme Barajı gibi yeni barajlar inşa etmeye çalışsaydı ulusal su hakkını korumuş olacaktı. Fakat Irak’ta Dicle’nin batı yakasında en büyük baraj olan Musul Barajı, ciddi ve resmi bir adım atılmadığı sürece çökme tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor. Iraklılar özellikle de Musul halkı, Musul Barajı’nın yıkılması halinde ölümcül taşkınların altında kalmaktan korkarken bugün de onlar, Dicle Nehri’nin ölümcül kuraklığı karşısında endişelenmeye başladılar.

Türkiye ve İran’ın toprak ve nehir hırsı, hiç şüphesiz Irak’ı tehdit etmektedir. Bir yandan Dicle Nehri kururken diğer yandan Türk askerleri Irak topraklarına giriyor. Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, Bağdat’ta dolaşıyor. Her iki durumda da Irak’ın egemenliği, hedef alınmakta ve sonuçlar, vahim görünmektedir. Bağdat ve Ankara arasında su meselesiyle ilgili sınırlı görüşmelere rağmen Irak, hakkını savunmada başarılı olmadı. Anlamsız ve sorumsuz bir şekilde petrole güvenmek, Iraklı yetkililerin petrolden daha önemli konuları göz ardı etmelerine neden oldu. Petrol kuyuları, Dicle’nin tatlı sularını telafi etmeyecek.

Mevcut su krizinin, Dicle Nehri’nin kendi topraklarından çıkmasından dolayı Türkiye’nin bu durumu istismar etmesini engelleyecek uluslararası bir müdahaleyle çözülmesi bekleniyor. Fakat bu kriz, tarım ve çevre politikalarına yoğunlaşmanın yanı sıra Irak hükümetinin tutumunda da ciddi bir değişikliğe yol açmalıdır. Yıllardır su kesintisi yaşayan Musul’da suların kesilmesinden dolayı halk, su elde etmek için rastgele kuyular kazmak zorunda kaldı. Ayrıca su kaynaklarına yönelik ilgisizlik, sağlıklı tarım politikasının yapılmasında ve uygulanmasında bir nevi başarısızlığa yola açıyor. Örneğin; bugün Irak, domates ve salatalık gibi en basit sebze türlerini ithal ediyor. Aynı şekilde Irak, bölgedeki en önemli hurma kaynağı olma özelliğini kaybederek hurmayı da ithal etmeye başladı. Bu, Irak’ın ekonomik ve sosyal bakımdan gelişmesi için en önemli sektörlerden birisidir. Bugün Irak’ın yerel sanayisi ya da petrolden bağımsız bir ekonomisi mevcut değil. Irak ekonomisi, neredeyse tamamen petrol ihraç etmeye dayanıyor ki petrol kuyuları da birkaç nesil sonra kuruyacak. İki nehrin ve verimli toprağın varlığıyla birlikte tarım politikalarının, şimdiki zamanı ve geleceği garanti altına almak için Irak hükümetlerinin öncelikleri arasında yer alması gerekiyordu.

Geçmişte ise büyük ölçüde Dicle ve Fırat nehirlerine bağlı hareket edildi. Dicle Nehri’nin su hukuku konusunda iki taraf arasında ilk anlaşma olması paradoksal bir durumdur. M.Ö 2500 yılında iki Sümer kent devleti Lagaş ve Umma, Dicle Nehri üzerindeki anlaşmazlıklara son vermek için bir anlaşma yaptı. Lagaş ve Umma’nın liderleri, ortak su yönetimi konusunda anlaşmaya vardı. Tarihteki bu ilk anlaşma, birden fazla tarafın su hakkını bir düzene sokmuştur. Birleşmiş Milletler, ortak su hukukunu açıklamak için bu anlaşmayı baz alıyor. Irak, 4500 yıldan fazla geriye giderek su kaynaklarını koruyamaz hale mi geldi? Dicle’yi de mi kaybedeceğiz?