Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Din adına Irak’ın petrol gelirleri nasıl yağmalandı? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suudi Arabistan’dan sonra OPEC’in en büyük ikinci ve dünyanın dördüncü büyük petrol üreticisi bir ülke, nasıl olur da halkına yeterli elektrik sağlayamaz; birçok kişi bunun şaşkınlığını yaşıyor. Halk bu konuda ciddi sıkıntılardan muzdarip, zira Ulusal Elektrik Dağıtım Ağı, özellikle de Irak’ın kavurucu yazında, günde sekiz saatten fazla elektrik dağıtımını sağlayamıyor.

İnsanın şaşkınlığı bazen daha da artıyor, zira Irak halkı aynı zamanda Dicle ve Fırat gibi iki büyük ırmağa sahip olmasına rağmen bu sıcak yaz aylarında içme suyu sıkıntısı yaşıyor. Bu nehirler insanlık tarihinde Dünyadaki en büyük uygarlıklardan üçünün doğması ve gelişmesine beşiklik etmiştir: Sümerler, Babiller ve Abbasiler.

Diğer insanların aksine, Iraklılar gerçekten büyük bir şaşkınlık yaşıyorlar, zira onlar milyarlarca dolarlık petrol gelirlerinin yanı sıra, yüzlerce milyon dolarlık gümrük, vergi ve diğer gelirlerin devlet kasalarından nasıl buharlaştığını gözleriyle görüyorlar, kulakları ile işitiyorlar ve akılları ile idrak ediyorlar.

Son 15 yıl içinde şiddetlenen Irak halkının ızdırapları elektrik ve su ile sınırlı değildir, kamu hizmetleri sistemi (sağlık, eğitim, barınma, ulaşım, temizlik vb.) neredeyse tamamen çökmüş durumda, yoksulluk % 30’un üzerinde, işsizlik ise % 20’dir. Bütün bu sıkıntılar Irak halkının Periyodik olarak tepki vermesine neden oluyor; şimdi olduğu gibi…

Artan Irak halkı öfkesinin tümünde, “idari ve mali yolsuzlukla mücadele” sloganı var. Bu halk artık radikal politik ve idari değişiklikler istiyor ve tüm bu talepler, devletin federal ve yerel organlarına sunulmuştur. Irak’ın büyük maddi zenginliğinin, kalkınmaya nasıl yatırım yapacağını bilen yetkin ve adil şahsiyetler tarafından yönetilmesini istiyorlar. Bu kimseler sadece ülke ve toplumun refahı için çalışmalı ve kamu parasına ellerini uzatmamalılar. Mevcut perişanlık, kamu fonlarının, hesap verme ve cezalandırma korkusu olmaksızın kolaylık ve rahatlıkla yolsuzluğa maruz kalmasından kaynaklanmaktadır. İktidar partilerinin (çoğunlukla İslami) liderleri ve kadroları, kendilerine ve yolsuzluklarına karşı koruma kalkanı oluşturmuş durumdalar. Bakanlar Kurulu ve beş hafta önce sona eren Temsilciler Meclisi’nin diğer üst düzey yöneticileri tarafından düzenlenen bir dizi oturumda, kamu parası soygununu yürüten “ekonomi komisyonların” varlığını ortaya çıkardı. Bu komisyonlar, devletin etkili tarafları/partileri tarafından bakanlar, kurum başkanları ve devlet dairelerinin genel müdürleri, valiler ve il meclisleri ile birlikte çalışmak üzere oluşturulmuş.

Bu kamu görevlerinin, federal parlamento, Kürdistan bölge parlamentosu ve il meclislerinde temsil büyüklüğü ile orantılı bir dizi pozisyon kazandıran kota sistemine göre bu taraflar tarafından paylaşıldığı bilinmektedir. Bu makamlarda bulunanlar, kamu projelerinin uygulanması için sözleşme yapılan şirketler ve yüklenici firmalar tarafından ödenen rüşvetleri (komisyonlar) “Mali komisyonlar” aracılığıyla, kendi taraflarına/partilerine aktarıyorlar. Büyük komisyonlar/rüşvetler (milyonlarca ve on milyonlarca dolar) genellikle kişisel hesaplara veya Irak dışındaki hayali şirketlere ödenir. Bu yetkililerin çoğu, kendileri için aldıkları hususi rüşvetlerle birkaç yıl içinde milyonlarca lira para ve birçok gayrimenkul ediniyorlar. Parlamento adına çalışan Denetleme Komisyonu ve Finans Komisyonu’nun periyodik raporları bu konuda şaşırtıcı ve şok edici detaylar ortaya çıkardı. Ancak partilerin bu kişilere sağladığı koruma, birçoğunun ceza almasına engel olduğu gibi haklarında soruşturma dahi açılmamıştır. Bunun sonucu olarak yüzlerce önemli kalkınma projesi kesintiye uğramıştır, genellikle bu projeler için ayrılan finansal tahsisatlar “rüşvet alan ve veren taraflar” arasında paylaşılmakta, projeyi yürütmek için sadece birkaç “kuruş!” kalmaktadır.

Bu şekilde elde ettikleri fonları, parlamento ve yerel seçimlerde oy kazanmak için kullanıyorlar ve böylece devletteki nüfuzlarını güçlendirmiş oluyorlar. Bu aslında, halka arasında “Farhud” olarak bilinen büyük bir yağmadır ve şimdi birkaç yüz milyar dolar devlet gelirinin nereye harcandığı bilinmiyor. 2015’in sonundaki ölümünden önce, eski Meclis Maliye Komisyonu başkanı, milletvekili Ahmet Çelebi, nereye harcandığı bilinmeyen fonların hacminin 300 milyar dolardan fazla olduğunu ve diğer kaynaklarla beraber bu miktarın yaklaşık 500 milyar dolar olduğunu herkese ilan etmişti. Bazı bilgilere göre, bu fonların bir kısmı, ABD ve diğer ülkeler tarafından dayatılan ekonomik yaptırımlardan sonra döviz ihtiyacı ortaya çıkan İran’a yöneldi.

Geçtiğimiz ay, Irak Merkez Bankası, 2005-2017 yılları arasındaki toplam gelirlerinin 706,23 milyar ABD doları olduğunu bildirdi. Birkaç gün sonra ise, eski Temsilciler Meclisi Maliye Komisyonu üyesi Macide Temimi, Irak’ın 2004’ten 2018’in ortalarına kadarki gelirlerinin 1032 trilyon 207 milyar dinara (yaklaşık 900 milyar dolar) ulaştığını belirtti. Bu iki astronomik rakamın Iraklıların hayatında olumlu bir etkisi olmadı. Mevcut hükümeti ve öncekileri eleştirenler, hükümetlerin bu parayla bir fabrika, bir tarımsal proje veya bir baraj inşa etmediğini, uluslararası bir yol yapmadığını ya da yeni bir uluslararası havaalanı inşa etmediğini savunuyorlar. (Bunun tek istisnası Necef havaalanıdır. Necef il meclisine hükmeden beş İslam partisinin eline geçen bu havaalanının bütün gelirleri de onlara akıyordu. Bağdat hükümeti, geçen ay, yozlaşmış parti yönetiminin değişmesini talep eden göstericiler tarafından işgal edilene kadar buranın kontrolünü ele geçiremedi. Yaşananların özeti bu!) Şu anda var olan tüm büyük ekonomik ve hizmet projelerinin, önceki rejimlerin mirası olması tam bir ironidir. Daha da ötesi 2003 sonrası hükümetler, bu projelerin harap olan kısımlarını tamir etmeyi dahi başaramamışlardır.

Bu politik sınıfın yapıp ettikleri ve şok edici gerçekler karşısında Iraklı öfkenin patlaması, buzdağının görünen kısmıdır. Unutmamak gerekir ki bu politik sürecin düzenlenmesini yöneten ve bu yeni düzende İslamcı cemaatlerin önünü açan ABD ve İngiltere’dir. Peş peşe protesto hareketlerine katılanlar, seslerini bu İslamcı grupların yüzlerine karşı yükseltiyorlar.
Sloganları ise şöyle: “Bu hırsızlar din adına her şeyimizi çaldılar!”