Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Dinlerarası ilişkiler ve ortak zeminde buluşma | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Değişik dinler arasındakki gerilimi azaltma rolünü üstlenecek bir ortak zeminin olmaması dinler arası ilişki konusunun, konferans ve sempozyumlarda sürekli tartışılmasına neden olmuştur. Dinler ve medeniyetler arası çatışma ve diyalog konuları yirminci yüzyılın son üçte birlik döneminde zirve yapmıştır. Bu tartışmalara Bernard Lewis, Samuel Huntington ve Eric Hobbsbawm gibi büyük bir düşünürler grubu katılmıştır. Kanlı operasyonları yapmaya daha muktedir olması ve radikalizm fenomeninin İslam’a ait olduğu varsayımıyla bin yılın dönümünde İslam tartışmalar dünyasının sahnesindeydi. İlk kez, Jacques Derrida, Jurgen Habermas, Edgar Moran ve diğerleri gibi, İslam’ın ve Batı ile takipçilerinin işleyişi hakkında konuşan bir filozofların tezleri tartışıldı. Tüm tartışmalar, Müslümanlar ve Batı arasındaki gerginliğe işaret edip ele almaktaydı.

Bernard Lewis, 7 Mart 2007 tarihinde yaptığı bir konferansta, Müslümanlarla Batı arasındaki ilişki hakkındaki izlenimci tarihsel görüşüyle tutarlıdır: “Bugün Batı, en ölümcül saldırıyı yaşıyor. Arap yarımadasından çıkarıldığından beri, dar-ül küfrü (kafirler dünyasını) kontrol etmek ve politik hayatını baltalamak Müslümanların ilk hedefi oldu”. Ayrıca, Lewis, ‘Çağdaş diyalog girişimleri değişik tarzlarda görülür. Zamanımızda, Papa’nın haçlı seferleri için Müslümanlardan özür dileyen muhteşem sahnesini beraber seyrettik. Birçok yönden korkunç olan haçlıların davranışlarını savunmak istemiyorum. Fakat daha fazla adaletli olalım, Haçlıların Müslüman dünyasına karşı bir cephe oluşturduğuna inanmamız isteniyor. Ama durum şu ki, 846 yılında Müslüman hakimiyeti altındaki Sicilya’dan çıkan Müslüman denizciler lejyonu, ki çağdaş tarihçiler bunların 73 gemi tarafından taşınan binlerce savaşçı olduğunu tahmin ediyor, Tiber Nehri boyunca Kuzeye ilerleyerek Roma’ya saldırıp Ostia ve Porto’nun kontrolünü ele geçirdiler ve Tiber’in sağ kıyısındaki Aziz Pavlus Katedrali ve St Peter Bazilikasını talan ettiklerinden ancak sonra Papalığın O yıl içinde Haçlı seferlerinin yapılması için ilk çağrıyı yaptı.’ diyor.

Klasik bir tarihçi olan Bernard Lewis’e göre, İslam ve Müslümanlarla diyalog gerçekleşmesi zor olan bir rüya, diyalog kanallarının açılması zor bir misyon ve batı dünyası ile problemleri olan İslam fenomeni ile anlaşmaya varmak gerçekleşmesi güç bir projedir.

Öbür taraftan, diyaloğun imkansızlığı üzerine tezleri olan filolog, oryantalist eğilimli bir tarihçi olan Bernard Lewis’in göre, İbrahimi dinler arasında radikalizm ve düşmanlığın tek panzehiri dinler arası diyalogun olduğunu benimseyen daha modern görüşleri olan teorisyen filozoflar da var. Bu teorisyenlere göre, antropolojik bilgi patlamaları ve lengüistik dil açılımlarının da yardımıyla, din kavramının, genel olarak, daha canlı bir biçimde ele alınması mümkün olacaktır.

İtalya’nın Remini kentinde Beş bin kişinin ve dinin, bilimsel ve düşünce dünyasından yazarların katılımıyla düzenlenen ‘Halklar arası arkadaşlık’ konferansının faaliyetlerini ilgiyle izledim.

İslam Dünyası Birliği Genel Sekreteri Muhammed el-İsa dinler konferanstaki sözünde dinle ve insanlar arasındaki ilişkilerin çatışma yerine anlaşma mantığını hakim kılma anlayışına öncelik vermek gerektiğini belirterek: ‘Şeytani örgüt olan bitenden memnun değildi, o ırkçılık ve dışlanma temelinde insanları sınıflandırılmış, nefretini yaymış, savaş ve adaletsizliği ateşlemişti, gezegenimizde köken farklılığı ve çeşitlilik temelli barış ve uyum yerine çatışmayı körüklemişti ve sadece kendi dini, etnik veya partizan grubun onuru olduğunu, başakasının bu onura sahip olmadığını ilan etmişti. Bununla birlikte, Dünya üzerinde yüz milyonlarca mensubu olan İslam dininin; İslam Dünyası Birliği istatistiklerine göre iki yüz bin Müslüman’ın sadece birinde bulunan bir düşünce ile açıklanması ne mantıklı ne de adaletli değil. İnsanoğlundaki dini ve kültürel farklılıklar inkar edilemez bir gerçek ve farklılıklar ne denli büyük olursa olsun dünyanın çatışma yerine dönüştürülmesi haklı bulunamaz. Bu farklılık yaratıcının dünya fıtratına kattığı çoğulculuk ve çeşitliliğin bir tezahürüdür ve barış ve uyum içinde yaşamanın önünde engel olmamalıdır’.

El-İsa gibi değerli bir din aliminin buradaki görüşü Müslümanların genel görüşü olmakla birlikte, herhangi bir insanın ifadesi değildir. Söyledikleri incelenirse başkalarını umursamayan ve konuşmaları kışkırtıcı olan veya tolerans gösterildiğini yüzlere fütursuzca çarpan geleneksel din adamlarının söylediklerini geçmiş olduğunu anlar. Bence, Muhammed el-İsa’nın söyledikleri hem yeni hem bir din aliminin nadiren söyleyeceği şeylerdir.

Kurumların, uzun vadede mezhepler ve dinler arasında gerilimi azaltıcı uygulamalar üretebilir ve savaş söylemleri yerine anlaşma ve diyalog yoluna girmeyi teşvik edebilir.