Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Doğu ‘Kudüs’ bizimdir | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Washington, Kudüs’teki büyükelçiliğinin açılış tarihini 14 Mayıs yani dün olarak planlanmıştı. Açılış, Başkan’ın danışmanları, kızı İvanka, kocası Jared Kushner, ABD Hazine Bakanı, on iki Kongre üyesi ve Afrika, Avrupa, Asya’dan 32 ülkenin temsilcilerinin katılımı ile gerçekleşti. Büyükelçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma adımı, ABD Başkanı Donald Trump tarafından iki kez açıklanmıştı. İlki geçen yılın sonundaydı, Arap ve Müslüman dünyasında şok etkisi yaratmıştı ve daha sonra yeni yılın başında, Mayıs ayını elçiliğin açılışı tarihi olarak belirlemek üzere yeniden harekete geçmişti.

Şüphesiz bu üzüntü verici bir haber ve kışkırtıcı bir adımdır. Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı, Doğu Kudüs’ün Araplara tabi kılınması konusunda açık bir tutum sergilemişti. Arap tavrının devamlılığını teyit etmek için, Zahran’daki son Arap Zirvesi “Kudüs Zirvesi” olarak adlandırılmıştı.

Filistinliler protesto gösterilerine devam edeceklerdir. Bu adımı kınayan bazı İsrailliler de var ve onların görüşüne göre, atılan bu adım iki grup arasındaki uçurumu genişletecek ve barışa dair fırsatları da uzaklaştıracaktır. Şüphesiz, İsrail güvenliği bu vesile ile tekrarlanıp durdu ve tüm olasılıklar için hazırlıklar yapıldı.

Trump bu adımı atmak için niyetlenen ilk Amerikan başkanı olmasa da bu yaşananlar sıradan bir hadise değildir. Burada Trump’ı diğerlerinden ayıran, eylem adamı olmasıdır. Genel atmosfer kasvetli görünüyor ama biz her zaman karanlık ortasında bir ışık aramak zorundayız, gelecekte umut ışığı daha fazla olabilir.

Trump’ın yönetimine gelince, barış sürecindeki her bir adımın zorluğunu kabul ediyor, Ancak öte yandan İsrail’in konumunu güçlendirmek ve Arap bölgesinin ortasında onu korumak için kararlılık sergiliyor. Ancak ayrıntılı, gerçekçi ve etkili görünse de, büyükelçiliği taşıma projesinin uygulanmasında zorluklar var. En önemlisi Kudüs’te seçilen coğrafi konumdur. Kudüs, İslami veya Hıristiyan dini kurumlar veya bireyler tarafından sahip olunan, çoğu tarihi binaların ve birkaç arazinin bulunduğu karmaşık bir şehirdir. Washington Büyükelçiliği, hem güvenlik hem de politik risk açısından uygun olmayan aşırı kalabalık bir alana taşındı. Müslümanlar ve Hristiyanlardan oluşan Araplar Kudüs’teki paylarının, İlk kıblemiz Mescid-i Aksa ve Kıyamet Kilisesi’ni içeren doğu kısmı olduğuna inanıyorlar. Bütün Arap forumlarında ve toplantılarında Araplar Kudüs’ün tamamı hakkında değil, daha ziyade doğu kısmı hakkında konuşuyorlardı ve bu vazgeçilemez bir haktır.

Ülkesinin büyükelçiliğinin Kudüs’e nakledilmesinin duyurulmasının başlangıcından bu yana, Doğu Kudüs’ü tercih ederek, Müslümanlar ve Hıristiyanlarla çatışmaya gireceği, pek çok kimse gibi benim de aklıma hiçbir zaman gelmedi, çünkü Trump, bölgenin kutsallığını ve ona dokunmanın getireceği siyasi neticeleri ve bölgedeki iç barışı ne şekilde etkileyeceğini iyi biliyor. Bu yüzden 1949’dan bu yana İsrail ile Ürdün arasında askerden arındırılmış bir bölgede, Batı Kudüs’te uzak bir karargâh seçti. Bu bölge Arapların 1967’deki yenilgisinden sonra, işgal altındaki toprakların bir parçası oldu.

Prensip olarak, ABD diplomatik karargâhının yerini seçme konusunda egemen bir hakka sahiptir. Ancak, dünyanın en güçlü ülkesi olması ve liderleri uzun yıllardan beri barışa aracılık etmesinden dolayı, bu adım bir tarafın diğer tarafın aleyhine tarafsızlığını yitirmesi olarak algılandı.

Arapların iyi bilmesi gereken iki şey var; Birincisi, Trump bu görüşünden vazgeçmeyecek ve dost bildiği İsrail ile ilgili farklı hesapları var. Arapları, Avrupalı müttefiklerinin muhalif konumuna rağmen İran’ın düşman etkisinden korumak için cesur bir hamle yaptığı gibi, bugün İsrail’i korumak için kendince benzer bir hamle yapıyor. Washington, Arap beklentilerini takip etmek zorunda değildir. Ve özellikle Kudüs meselesini birleştirici bir vesile yapmaktan aciz kalan Filistinlilerin beklentilerine göre de hareket etmesi gerekmiyor. Nasıl ki bizim kendimize göre hesaplarımız var, Washington’ın da kendine göre hesapları var.

Bu, nükleer anlaşmadan çekilme konusundaki tutumunun Kudüs’e büyükelçiliği taşımaya karşılık geldiği anlamına gelmez. Ama nihayetinde etnik, ideolojik ve politik farklılıklara rağmen müttefiklerini korumak istiyor. Araplar, Washington’un nükleer anlaşmadan çekilme ve elçiliğini Batı Kudüs’e taşıma gibi iki kritik kararı verdikten 10 gün sonra ne yapabilir?

Öncelikle, birinci kararı olumlu buluyor ve destekliyoruz. Birkaç gün önce Suriye’deki İsrail saldırısından sonra İran’da korkunun nasıl hissedildiğini, Tahran’ın, Golan Tepeleri’ndeki İsrail mevkilerine yapılan saldırıyı üstlenmekten nasıl kaçındığını gördük. Güvenlik Konseyi kararıyla reddedilmesine rağmen İran’ın ısrar ettiği balistik füzeleri geliştirme projesi, Tahran’ın yaptığı büyük bir hataydı ve Washington’un İran’a olan öfkesini hızlandırdı. Yaptırımlar ardı ardına geri dönecek ve Tahran’ın çatışmaların ateşini körüklemek ve kan dökmek için ellerinin serbest kaldığı iki yıllık balayısı sona ermiş olacak.

Washington elçiliğinin Batı Kudüs’e taşınması karşısındaki en akıllıca Arap tavrına –belki de bir hayal- gelince, bu olayın müzakerelere koşmak için bir neden olması ve tam tersi bir durumun yaşanmamasıdır. İnatçılık ve kibir duygusu yaratan öfke hali daha önce işe yaramadı ve muhtemelen bundan sonra da işe yaramayacaktır. Filistin yönetimi, elçiliğin taşınması ve ciddi müzakereler yapma konusunu cesaret ve beceriye sahip olsaydı, İsrail’i uluslararası toplum önünde zor durumda bırakacak ve onu utandıracak bir adım atacaktı. Arap dünyası, -uygulamaya konması zor olsa da- Doğu Kudüs’ü Filistinlilerin başkenti olarak ilan edebilir. Bu konuyu Trump ile tek taraflı bir müzakereye dönüştürme girişimi taraflar arasındaki güveni yeniden tesis edebilir.

ABD Başkanı Donald Trump, elçiliğin taşınmasına cüret etmesine rağmen, bu onun çok zor ve kararlı biri olduğu gerçeğini yok etmiyor. Bu durum, Filistinliler ve Araplar için bir fırsat olabilir ve belki de tekrar yakalanamayacak…