Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Dönüşümlerin birbirine bağlı olduğu Irak ve Lübnan | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

1950’li yıllarda Arap-Arap ilişkileri, bölgesel ve uluslararası ittifaklara göre kurulan dengelere bağlıydı. O dönemde eski Lübnan Cumhurbaşkanı Kamil Şemun’un Nasırcılık hareketine ve Sovyet destekli sosyalist eksene karşı iktidarını korumak için Irak’a yakınlaşmasının ardından Lübnan ve Irak arasında bir yakınlaşma meydana geldi. Irak, o süreçte Batı nüfuzunun dayanaklarından birisini temsil ediyordu. Özellikle üçlü saldırı sonrası süreç, Ortadoğu’da Franco-Sakson boşluğunu doldurmak için Washington ve Moskova’ya bir alan açtı.

Cumhurbaşkanı Şemun, coğrafi mantığın ötesinde “Güçlü bir Irak, istikrarlı bir Lübnan” fikrini temel alan politik bir denkleme tutundu. Bu denklem, iç savaşın başından beri Lübnan’ın bölünmesinin zor olduğu kanaatini sağlamlaştırdı. 1976 yılında taraftarlarından birisinin Lübnan’ın geleceğiyle ilgili sorduğu bir soruya Şemun, “Gözlerini Irak’a çevir.” şeklinde cevap vermişti. Şemun, Lübnan’ı Irak’la irtibatlandırmıştı. Şemun, Ortadoğu’da bölünmenin meydana gelmesi halinde bu bölünmenin, büyük Irak’tan başlayıp daha sonra da küçük Lübnan’a intikal edeceğini düşünüyordu. Şemun, Irak’ın bölünmesi halinde bölgenin peş peşe bölüneceğini ve Irak’ın bir bütün olarak kalması halindeyse bölge halkının ve devletlerinin bir bütün olarak kalacağını vurguluyordu.

Merhum Başbakan Refik Hariri, işareti erkenden alarak 2003 yılında Baas rejiminin yıkılmasının ardından Cumhurbaşkanı Şemun’un Irak dosyalarını yeniden açtı. Zira Baas rejiminin yıkılmasıyla birlikte soğuk savaş sonrası süreçte geriye kalan rejimlerin istikrarı da tehlikeye girmişti. Refik Hariri, Irak’taki rejim değişikliğinden sonra Irak’ın ilk başbakanı olan Dr. İyad Allavi’yi ağırlamakta tereddüt etmedi. Allavi’nin Beyrut ziyareti, Şam ve Şam’ın Beyrut ve Tahran’daki müttefiklerini rahatsız etti. Irak’taki yeni siyasi Şiilik ile Lübnan’daki siyasi Hariricilik arasında yeni siyasi kesişimlerin mümkün olduğu netleşmeye başladı. Söz konusu müttefikler, Hariri’nin bu durumunu bölgeye empoze etmek istedikleri siyasi parametrelerden bir ayrılış olarak yorumladılar. Şam ekseni, bunun Lübnan sınırından daha geniş bir siyasi Sünnilik hareketi olduğunu söyleyerek Hariri’nin politikasına ithamda bulundu. Hariri’nin politikası, söz konusu müttefiklerin zihinlerinde Bağdat Paktı’nı yeniden gündeme getirdi. Şubat 2005’te suikasta uğrayana kadar Refik Hariri’nin gözleri Irak’a ve Iraklıların gözleri de Hariri’nin yeniden imar tecrübesine yoğunlaşmıştı.

Bu bağlamda 2010 Irak seçimlerini takip etmek için iki meslektaşımla Bağdat’ta bulunduğum sırada Iraklı büyük bir yetkili, kendi özel ofisinde bize şunları aktardı. Maliyeti 150 milyar doları aşan büyük Basra limanında çalışma planı başladığı zaman, dev proje konusunda Refik Hariri tercih edilmiş, bu da Suriye yönetimini rahatsız etmişti. Bunun üzerine Suriye yönetimindeki üst düzey bir yetkili, Refik Hariri’yle konuşmadan önce kendileriyle istişare edilmediğinden dolayı Iraklı yetkiliyi arayarak fırçalamıştı.

Hiç şüphesiz Hariri’nin Irak’ın yeniden yapılandırılmasında ortak olması, Refik Hariri’ye İpek Yolu’nun birçok yeni istasyonunda aktif bir şekilde var olmasını sağlayacaktı. Roma’nın yeni çıkarları, İpek Yolu haritasını Mançurya’nın steplerinden başlayarak büyük Basra limanı, Halep ve Beyrut’a kadar çizmişti. Fakat Beyrut-Bağdat yolu, mayınlarla döşeliydi. Refik Hariri de bu yolda yıkıldı. Abdülmecid el-Hoyi, suikasta uğradı. Bu ikisini Pakistan Başbakanı Benazir Butto’nun öldürülmesi takip etti. Katiller, Orta Asya’dan Şattü’l-Arab’a kadar sosyal, kültürel ve ekonomik normalleşmeyi engellemenin gerekliliği konusunda anlaşmışlardı.

Irak-Lübnan ilişkilerinin mühendisi, Nuri el-Said hükümetinde dışişlerinden sorumlu devlet bakanı ve Iraklı diplomat Burhaneddin Paşa Ayan, hatıralar kitabında 1 Ekim 1956 tarihinde kendisine yönelik Nasırcılık faaliyetinin artmasından dolayı endişelerini dile getiren ve Irak’tan ekonomik yardım alma temennisini belirten Cumhurbaşkanı Şemun’la görüşmek için Beyrut’ta beklediğini ve kendisinin ise Lübnan’a askeri yardımda bulunmayı teklif ettiğini anlatıyor.

Burhaneddin Paşa Ayan, görevde bulunduğu sırada Lübnan sahasında Irak’ın varlığını pekiştirmek konusunda ısrar ederek Lübnan hükümetini iki ülke arasında ortak bir savunma anlaşması imzalamaya teşvik etti. Burhaneddin Paşa, bölgeye hâkim olmaya başlayan komünist ve Nasırcılık hareketlerin karşısında durmak için Cumhurbaşkanı Şemun’un desteğinin stratejik bir gereklilik olduğunun altını çizdi. Bunun için Burhaneddin Paşa, 13 Ocak 1957 tarihinde Beyrut’a gitti. Cumhurbaşkanı Şemun’la görüştükten sonra Bağdat’a Başbakan Nuri el-Said’e bir telgraf çekti. Bu telgrafta Lübnan’daki gelecek seçimlerin Lübnan devlet başkanlığını ve Irak’ın Lübnan’daki tutumunu etkileyeceğinden dolayı bu seçimlerin önemli olduğuna dikkat çekiliyordu. Burhaneddin Paşa, Nuri el-Said’e Irak’ın gerekeni yapmasını önerdi.

Krallık yönetiminin yıkılmasından 60, Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden 15 ve Hariri suikastından 13 yıl sonra iki ülke, gelecek ay önemli seçimlerde bir araya geliyor. Bu seçimlerin sonuçları, bölgedeki ittifakların yeniden çizilmesinde etkili olacak. Sanki iki ülke, gidişatın ve akıbetin aynı olduğu konusunda ısrarcı gibi…