Her ne kadar şimdilerde ilişkiler kopmuş olsa da, ABD-İran ilişkileri genellikle istikrarsızdır; zaman zaman da düşmancadır.
39. Cumhurbaşkanı Jimmy Carter’ın yönetiminden başlayarak, ilişkilere zarar veren Twitter ve açıklamalar üzerinden başkanlığını dengesizce sürdüren Trump yönetimine kadar ilişkiler hep inişli çıkışlı olmuştur.
Karşılıklı kullanılan dil de genelde sert olmuştur. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, 34. Başkan Dwight Eisenhower ile İran Şahı M. Rıza Pehlevi’nin arasında imzalanmış olan “Dostluk Anlaşması” nın tek taraflı olarak iptal edildiğini açıkladı.
Eisenhower başkanlığa bazı çevrelerce parlatılarak getirilmişti. Öyle ki herhangi bir başarı ortaya koymasına gerek kalmadı.
Şimdiki başkan Trump gibi sert ve sarsıcı bir dil kullanmayı tercih ederdi. Biz Araplar ise deprem etkisi meydana getiren bu dilden bunalmış durumdayız.
Trump’ın Suudi Arabistan’ın yaptığı iki iyiliği unutmasını hayretle karşıladık, bunların ilki; ABD askeri endüstrilerinin milyarlarca dolarlık satın alma yoluyla canlanması.
İkincisi, Kral Selman bin Abdülaziz’in çağrısı ile düzenlenen Arap-İslam Zirvesine çağrılarak (Başkan Trump) bölgesel rolü canlandırılmıştır.
Filistin konusundaki rolünü en kötü şekilde oynayan Trump bu zirveye şahsından dolayı değil oynayabileceği –muhtemel- olumlu roller için çağrılmıştır.
Antlaşmanın yürürlükte kaldığı süre zarfında ABD başkanlığına 9 kişi geldi, bunlardan sadece dördü anlaşmayı uygulamaya koydu (Kennedy, Johnson, Nixon ve Ford).
İran Şahının devrilmesi ve Humeyni devrimiyle beraber ilişkiler çok geçmeden bozuldu.
Başkan Jimmy Carter’ın yönetimi Humeyni’yi yönlendirmede başarısız oldu. Humeyni ise ABD’yi “Büyük Şeytan” olarak nitelemekle yetinmedi, bilakis, ABD’nin süper güç statüsüne de darbe vurdu, zira Devrimcilerinden bazılarını Tahran’daki ABD büyükelçiliğini işgal etmeye yönlendirdi ve onun içindeki diplomat ve çalışanlara devrim esirleri muamelesi yaptı.
Carter, onların serbest kalmasını sağlamak için özel kuvvetleri operasyon için yetkilendirdi, ancak operasyon planının gelişigüzel olduğu ortaya çıktı. Amerikan askeri harekâtı, benzeri görülmemiş bir “fiyasko” ile sona erdi.
Carter Beyaz Saray’dan ayrıldı ve Cumhurbaşkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında imzalanan “barış anlaşması” dahi iktidarda kalmasına yetmedi ve başkanlık süresini dört yıl daha uzatmayı başaramadı.
Dikkat çeken bir husus da, Başkan Eisenhower’ın yönetimi ile anlaşmayı imzalayan İran, bu anlaşmayı önemsememiştir. Anlaşma hep yok hükmünde kalmıştır.
Kalıcılığı, her yeni gelen rejimin bunu tanımasını gerektiriyordu, ancak bu gerçekleşmedi.
Tabiri caizse bu anlaşma hep komada kalmıştır. Ancak İran uyandı, Hasan Ruhani hükümeti, 63 yıl önce yapılan anlaşmayı birden hatırlayıverdi.
Başkan Trump’ın 8 Mayıs 2018 tarihinde İran’a ilaç, tıbbi malzeme, gıda ve tarım ürünleri ihraç etme özgürlüğünü kısıtlayan ekonomik yaptırımları gündeme getirmesiyle beraber, meseleyi Uluslararası Adalet Divanına taşıma kararı aldı.
İran’ın maksadı, Başkan Trump yönetiminin söz konusu mallara yönelik yaptırımlarının “1955’de imzalanan ‘Dostluk Anlaşması’ nın ihlali” olduğunu ortaya koymak ve bu gerçeği mahkeme üyeleri aracılığıyla duyurmak.
Burada, Amerikan diplomasisi Dışişleri bakanı Pompeo’nun şahsında hemen harekete geçti, 3 Ekim 2018 Çarşamba günü itibariyle ABD’nin, İran ile yapılan “Dostluk Anlaşması” nı! İptal ettiğini ilan ederek uluslararası yargıya yanıt vermiş oldu.
Buradan alışılmaktadır ki, anlaşmanın diğer tarafına önceden bildirimde bulunulmaksızın sözleşmeler iptal edilebilmektedir.
İki nüsha halinde düzenlenen ve en yüksek makamın imzasızla resmiyet kazanan bu anlaşmalarda bu şartlar açıkça belirtilmektedir.
ABD müttefiki ile imzaladığı antlaşmayı sona erdirdi, İran rejimi ise anlaşmanın üzerindeki tozları kaldırıp kendi lehine kullanmak istiyor.
Beklentisi ise, şikâyette bulunduğu konuda Uluslararası Mahkemenin kendisini desteklemesidir.
Bu arada ise başta komşuları olmak üzere diğer milletlerin içişlerine müdahale etmeye devam ediyor ve bu bağlamda mezhep kartını kullanmayı da ihmal etmiyor.
Uluslararası Adalet Divanının kararına karşı Amerikan yanıtının zayıf noktası, tepkinin somut temellere dayandırılmamasıdır.
Ayrıca zaruri olmayan bazı noktalara dikkat çekme çabası göze çarpmaktadır. Eğer ABD’in iptal kararı, Uluslararası Adalet Divanının ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarının askıya alınmasıyla ilgili kararından önce gelmiş olsaydı, Amerikan kararına boyun eğmek durumunda kalınacaktı, ancak şimdi uluslararası bir çözüm zaruri hale geldi.
Dışişleri Bakanı Pompeo’nun attığı bu adım, 27 Mayıs 1971 Perşembe akşamı Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın Sovyetler Birliği ile zorunlu nedenlerle yaptığı “Dostluk”antlaşmasını bizlere hatırlattı.
14 Mart 1976 Çarşamba günü, Enver Sedat şahsen anlaşmayı iptal etmişti. Mısır, 1973 yılının Ekim ayında büyük bir zafer kazandıktan birkaç yıl sonra bu iptal gerçekleşti.
Mısırlı kardeşlerimizle bu zaferin 45. Yıldönümünü kutluyoruz. Doğal olarak, anlaşma şayet dikte edilmişse ve haklı gerekçelerden yoksun ise tek taraflı iptal mümkün hale gelebilmektedir.
Sovyetler Birliği tarafından dikte edilen bu anlaşma, haklı gerekçelerden yoksundu ve alelacele imzalanmıştı.
İki taraf arasında yeterli müzakereler yapılmamıştı. İsrail’in bir kısım Mısır toprakları ve Süveyş Kanalı’na yönelik tahakkümünü ve işgalini sona erdirmiyordu.
Bu kanalın gelirleri Mısır için önemliydi, zira Uluslararası deniz ticaretinin getirileri, bütçe açıklarının azalmasına neden oluyor zaruri harcamaların daha kolay karşılanmasını sağlıyordu.
Cumhurbaşkanı Sedat’ın tek taraflı olarak anlaşmayı iptal etmesi için sağlam gerekçeleri vardı. Ancak anlaşmanın 11. Maddesi anlaşmanın geçerliliğini 15 yıl olarak sınırlandırıyordu. Maddenin içeriğinde;”
Anlaşmanın taraflarından biri Anlaşmayı feshetmek istediğini belirlenen sürenin sona ermesinden bir yıl önce beyan etmezse, Antlaşma beş yıl daha yürürlükte kalacaktır.
Böylelikle, beş yıllık sürenin sona ermesinden en az bir yıl önce, taraflardan biri, anlaşmayı askıya almak istediğinde yazılı olarak niyetini beyan etmek durumundadır.”
Kremlin, antlaşmanın şartlarını hazırlarken, diğer tarafın anlaşmayı iptal etmeye gücünün yetmeyeceğini zannetti. Ancak Sovyet kurnazlığı istenilen neticeyi vermedi.
Hatta anlaşma taslağını hazırlayanlar,” iptal” kelimesini dahi kullanmaktan kaçındılar, onun yerine “askıya almak” terimini kullandılar.
Diğer bir ifadeyle Abdunnasır’ın halefi Enver Sedat’ın “iptal” kelimesini kullanamayacağını düşündüler, zira onlar nazarında güçsüz bir devletin güçlü bir devlete karşı bunu yapması imkan dâhilinde değildir.
Sedat ve generaller bunu bir silah olarak kullanabileceklerini biliyorlardı.
Bu durum, Mısır’ın işgal altındaki toprakların kurtuluşu için savaşa girmelerine bir engel teşkil etmedi. Ancak Cumhurbaşkanı Sedat Arap desteği ve kahraman Mısır askeriyle giriştiği 6 Ekim 1973 savaşına kendi damgasını durmak için Sovyetlerin mümkün olduğu kadar tarafsız kalmasını istedi.
Savaşta Rus askeri varlıkların güçlü olması, zaferleri kendi hanelerine yazmalarına neden olabilirdi. Bundan dolayı birkaç yüz danışman ve uzmanın katılmasına izin verdi.
Nikolai Podgorini gibi kendisiyle anlaşma yapma durumunda kaldığı pek çok uzman ve danışmanların görevini sonlandırdı. Normalde görev süreleri bitmemişti.
Daha sonra, Troyka (Brejnev, Kosigin, Podgorni) ile olan ilişkileri yeniden kurmak için birkaç yıl bekledi. ABD’ye açılarak İsrail barışına zemin hazırlamak istedi.
Süresinin yalnızca üçte birini tamamlamış olan anlaşmayı (27 Mayıs 1971 tarihinde imzalandı, 14 Mart 1976 tarihinde yürürlükten kaldırıldı) iptal etti.
ABD Dışişleri Bakanı’nın yaptığı ile Başkan Sedat’ın yaptığı şey arasındaki farkın iyice kavranması gerekir. Sedat, Sovyetler’le anlaşmayı iptal etti, ancak eski ilişkilerini kısmen devam ettirdi.
Pompeo, işlevi bitmiş bir Antlaşması’nın kaldırıldığını duyurdu ve ortada birikmiş hala onlarca dosya var. Anlaşmanın imzacısı bir süper gücün başkanı olsa bile, Uluslararası Mahkeme yaptırımları askıya alma kararı vermemiş olsaydı, Antlaşma iptal edilmeyecekti. Belki bu rejimin gidip yeni dost bir rejimin gelmesi beklenecekti.
Sonuç olarak, görünürde “dostluk” gibi duran anlaşmalar var önümüzde, ancak içeriğine baktığımızda kaygı, endişe ve krizden başka bir getirileri olmamıştır.
Zira bu anlaşmaların çoğu zayıf tarafa dikte edilmektedir, o da imzalamaya mecbur kalmaktadır, çünkü alternatifi yoktur. Bu tür anlaşmaların iptal edilebilmesi doğaldır ve taraflardan her birinin kendince gerekçeleri vardır.
İşlevini yitirmiş ve iptal edilme zamanı gelmiş pek çok “dostluk” antlaşmaları vardır. Bu konuya da sonra değinelim.