Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Dünya düzeni çöküşün eşiğinde | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri, Genel Kurul kürsüsünden yaptığı konuşmada yasalara dayanan dünya düzeninin çökmek üzere olduğunu ve uluslararası işbirliğinin giderek daha da zor hale geldiğini söyledi.

Dünyanın baştan beri alışıldık tarihi ikiliğini kaybetmesinin ardından biz düzensizlik çağına girdik. Dünya haritasına bakan biri, kaosun arttığı ve net vizyonların yok olduğu kritik bir geçiş sürecinde olduğumuzu anlar. Diğer yandan uluslararası değerler neredeyse ortadan kaybolmak üzere. İdeal demokrasi ise kuşatılmaya başlandı. Özellikle de Batı Avrupa’da ve ABD’de demokrasi projesinin derinliklerine oklar yöneltildi.

21’inci yüzyılın 20 yılını geride bırakmamıza yaklaşık 2 yıl kala birçokları her şeyi yok edebilecek kasıtlı ya da kasıtsız insani hatalardan dolayı ellerini vicdanlarına götürüyor. Zira dünyanın sonuna 2 dakika kaldı. Bu, dünyanın nükleer savaşa ne kadar yaklaştığını ölçmek için bilim insanlarının belirlediği bir süredir.
Bugünlerde yerküremizin afetinin “çifte ahlaklılık” olduğunu söyleyebilir miyiz?

Dünyanın nükleer tehditlerden arındırılması meselesi, BM Genel Kurulu çalışmalarının 73. dönem faaliyetleri içerisinde öne çıkan başlıklardan birisiydi.

Fakat hangi tehdidi ortadan kaldırmaktan bahsediyorlar? Soğuk Savaş dönemindeki silahlardan daha korkunç ve daha yıkıcı ölümcül nükleer füzeler yapan Rusya’dan mı bahsediyorlar? Ki Putin’in açıklanmayan silahlarının yanı sıra Sarmat gibi bir cehennem füzesi, Teksas büyüklüğündeki ABD eyaletini yok edebilecek kapasitede. Yoksa her ne kadar Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından ihmal edilse de cumhuriyetçi Ronald Reagan tarafından 1983’te netleşen Yıldız Savaşları programını yeniden canlandırmaktan mı bahsediyorlar? Kısacası bu, uzayı füze çatışma sahası haline getirmek demektir.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bahsettiği dünya düzeninin çöküşü, mavi gezegende meydana gelen tehditlerle ilgili. Öyle ki bu tehditler, iklim değişikliğinin ihmal edilmesi nedeniyle yeryüzündeki canlı varlığının sonunu getirebilir.

Thomas Friedman, bize gelecek yeni dünyayı müjdelerken Francis Fukuyama ise totaliter mantıkta tarihin sonu olan kapitalizm ve neoliberalizmin, Nazi Almanyası düşüncesinden çok farklı olmadığını kesin bir dille ifade ediyor. Ancak milletleri şok eden şey şu ki bugün küreselleşme yok olmak üzere. Bunun sonuçlarını ise milliyetçiliğin ve köktenciliğin artmasında ve şovenizm çekişmelerinin yeniden başlamasında görüyoruz. Hepsi de aynı şeyi ifade ediyor: Mevcut durumda dünya düzeninin tabakalarında yapısal ve tektonik bir bozulma var.

Baskıya dayalı küreselleşmenin başarısızlığını önceden görenler arasında BM Eski Genel Sekreteri Dr. Butros Gali de var. Gali, Kanadalı Sosyal Bilimci Marshall McLuhan’ın 1960’larda söylediği küresel köy düşüncesinden Londra, San Francisco, Kahire ya da Yeni Delhi gibi şehirlerin etrafındaki gerçek köye geri dönüş olacağı öngörüsünde bulundu.

Sebep ise sıradan bir insanın küreselleşmenin sorunlarıyla yüzleşmesinden kaynaklanmaktadır. Bu da insanın televizyonu açıp etnik soykırım fotoğraflarını, iç savaşları ve mültecilere yönelik muameleyi gördüğü zaman güvensizlik hissetmesine neden oluyor.

Butros Gali’nin düşüncesi 1990’lara yönelikti. Şimdi belki de İngiliz vatandaşı, komşusuna İngiltere’nin Avrupa Birliği’nde (AB) kalmasının gerekli olup olmadığını ve bu durumun kendisine nasıl faydasız yükler getirdiğini soruyordur. Bunun için İngilizler, AB’den ayrılma konusunda kararlı. İngiliz örneği başta Almanlar olmak üzere diğer Avrupa halklarının zihinlerini meşgul etmeye devam ediyor. Zira aşırı sağ Alternatif Partisi’nin Alman parlamentosunda 100 sandalyesi var. Diğer yandan Neo-Naziler, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarından beri ülkeyi dolaşıyor. Fransa ve İtalya’nın durumu da pek parlak değil.

Guterres, uluslararası kaostan ve gelecek olan çöküşten şikâyet ettiği zaman bu düşüncesinin arka planında Vestfalya’nın çöküşü ve sahneye yeniden egemen olmak için güç mefhumunun dönüşü yatıyor olmalı. Özellikle Ortadoğu buna örnek verebilir. Öyle ki Ortadoğu’da yaygın anlamda modern devlet, ister uluslararası zıt güçler isterse milletlerin güven ve emniyetini yok edebilecek silahlı gruplar olsun apaçık müdahalelerin yararına olacak şekilde yıkıldı. Silahlı gruplar, milis savaşlarının en tehlikeli türüdür, ki düzenli ordular milis savaşlarına karşı koymada başarılı olamıyor.

ABD’nin dış politika teorisyeni Richard Haass, gerçek barışa ihtiyaç duyulduğunu, milletler arasında yapıcı ve yaratıcı diyalogun olması gerektiğini ve özellikle soyut güç anlayışının başarısızlığının kanıtlandığını belirtiyor.

Örneğin her ne kadar diğerleriyle rekabeti zayıflasa da ABD, şu ana kadar dünyada en güçlü kutup olarak kalmaya devam etmesine rağmen uluslararası barışı ve huzuru kendi düşüncesine göre yayamaz. ABD, bu konuda diğer taraflara ihtiyaç duyacaktır. Bu da uluslararası güçlerin farkında olan yeni ağlar geliştirmenin yanı sıra eski müttefikleri muhafaza etmek demektir.

Kant’ın en güzel sözlerinden biri şudur:

“İçinde gizli bir şekilde savaş nedeni bulunan hiçbir anlaşma, barış anlaşması sayılamaz. Bireylerin davranışları gibi devletlerin davranışları da etik olmalı. Temiz niyete ve iyi iradeye dayanmalıdır.”

Genel Kurul’un son toplantılarında büyük devletlerin birbirlerini gözlemlemesinin dışında herhangi başka bir şey olmadı. Nitekim Başkan Trump, Çin’i kendisini devirmek için ABD seçimlerine müdahale etmeye çalışmakla suçladı. Bu da gösteriyor ki barışçıl irade mevcut değil. Aynı durum Ortadoğu’daki füzeleriyle neredeyse Armageddon mitolojisini gerçekleştirecek olan Ruslar için de geçerlidir.

Kant’ın barış teorisinin alternatifi, Karl Marks’ın önceden çalıştığı “Savaş, tarihin ebesidir” anlayışıdır.

Dünya, yeni bir dünya düzeni kurmayı yeryüzündeki hayatın sonu olabilecek bir savaş aracılığıyla mı başaracak?