Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Dünya yeni gelişmelere gebe… Peki, ne doğacak? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD Başkanı Donald Trump, uluslararası ilişkiler dünyasında şimdiye kadar konuşulmamış şeylere kapılar açtı. Kapıları öncelikli olarak ekonomik olarak tıkladı, ancak arkasında birçok askeri-politik strateji ve uluslararası aktörlerin araçları var. Birçok politikacı, sonradan gelenler yüzleşsin diye bu argümanları görmezden gelmeyi veya onlardan kaçmayı tercih etti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Fransa’nın yurtdışındaki büyükelçilerine yönelik yaptığı konuşmada, uluslararası ilişkilerde, özellikle de ABD, Avrupa ve uluslararası düzeyde ekonomik ve askeri yetenekleri olan diğer ülkeler arasındaki ilişkilerde şimdiye dek konuşulmayan şeyler sandığını açtı. Macron aklından geçenleri açıkça, sözü dolandırmadan ve yüksek sesle dile getirerek Trump ekolüne mensup olduğunu gösterdi. Fransa cumhurbaşkanı çok kutuplu bir dünyadan bahsetti, Avrupa’ya kendi savunma sistemini kurma çağrısı yaptı ve Avrupa’yı Amerikan hegemonyasından kurtaracak yeni bir siyasi, askeri ve ekonomik yapı oluşturmanın zaruretine değindi. ‘Şeytan ayrıntıda gizlidir’ denir, ancak çoğu zaman ayrıntıların açıkları doldurma yeteneği şeytandan daha güçlüdür.

Tarih boyunca dünyada birçok savaş olmuştur. Ancak her dönemin kendine has silahları, dilleri, alanları ve liderleri olmuştur. II. Dünya Savaşı’ndan sonra, Sovyetler Birliği ve ABD’nin önderliğinde Doğu ve Batı blokları oluştu. İlk bloğun çöküşünden sonra, soğuk savaş dönemi sona erdi. Soğuk barış dönemi başladı, ekonomik boyutları olan uluslararası oluşumlar ortaya çıktı ve Avrupa kendi devasa birliğini kurdu.

Küreselleşme, ekonomik ve teknik kalkınma sayesinde, dünyadaki üretim ve tüketimin tabiatının değişmesi nedeniyle aktif bir unsur haline geldi. Dünya Ticaret Örgütü, yeni bir ekonomik dünyada ilişkilerin yenilikçi organizatörü oldu. Yeni ekonomik güçlerin, özellikle de Çin’in ortaya çıkışı, verileri benzeri görülmemiş ölçüde değiştirdi. Yeni denklemlerin oluşmasını zorunlu hale getirdi. Güç dengeleri ve dünyadaki finansal hareketin seyri değişti. Japon ekonomik mucizesi, Çin fenomeni açısından bir model haline geldi. Çin tecrübesi, merkeziyetçi sosyalist ekonomiden kontrollü kapitalist faaliyete geçişte politik, hatta sosyal bir ders oldu. On yıllardır komünizmi yaşamış olan Rusya ise sürekli geriledi ve hükümet, ekonominin bütün unsurlarını kontrol etmeye başladı. Komünizm hem Rusya hem Çin’de geçmişin uzay boşluğuna atıldı, oysa her iki ülkedeki yan etkileri tamamen farklıydı. Peki niçin? Siyaset, ulusların hareketinin belirli aşamalarında özel tecrübeler elde etmiş liderlerin ellerindeki bir kalemdir ve ekonominin haritalarını çizer.

Mao Zedong’dan sonra görevi devralan Çin lideri Deng Şiaoping işte bu türden bir Çinli liderdi. Partinin değişik kademelerinde Mao’nun önderliğinde yaşadı. Fakat Kızıl liderin kişiliği, kendisinin entelektüel ve politik derinliğini ortadan kaldırmadı. Deng gençliğinin bir dönemini Sovyetler Birliği’nde geçirdi. Hayatının bu bölümü, kişiliğinin şekillenmesinde büyük bir etki yaptı. Çin liderliğinin basamaklarında yükseldi. Ancak Kültür Devrimi’nin ateşinin temizlik sopasıyla devre dışı kaldı ve fabrika işçilerinin saflarına geçti. Nice olgun insanlar onun safında yer aldı. Direndiler ve pes etmediler, sıkıntıları ve baskıları fırsata dönüştürdüler. Deng, Kültür Devrimi’nden sonra liderliği devraldı ve Mao Zedong’un ilk halefi oldu. Deng, askeri komutanlarla olan ilişkisini güçlendirmeye hevesliydi. Zira onların Komünist Partinin liderlerinden daha güçlü olduklarını ve pek çok önemli ulusal kararların onların ellerinde olduğunu fark etti. Ülkede kapsamlı bir değişiklik, ancak onların rızasıyla sağlanabilirdi. Bu yüzden aralarında bulunmaya ve tüm araçları kullanarak güçlü ilişkiler kurmaya hevesliydi. Deng, başta ekonomik yapı olmak üzere Çin’in politik ve sosyal durumunu iyice kavradı. Çözüm reçetesini öncelikle kendi zihnine yazdı, o da; Komünist Partiyi ulusal birliğin garantörü görüp, kapitalist ekonomiye geçmek. Parti, güvenliği sağlamanın teminatıydı. Zira Çin, pek çok etnik kökenden insanın olduğu kalabalık bir ülkeydi ve Avrupa gibi çoğulcu demokrasiyi kaldıramazdı.

1979’dan bu yana, “özel mülkiyet” ibaresi Çinli liderlerin söylemlerinde ortaya çıkmaya başladı. Bir vatandaş Pekin’de özel bir lokanta açtığı zaman, eleştiri dalgasına maruz kaldı. Bazı fanatik komünistler, bunun ortadan kaldırılması gereken çirkin bir kapitalizm olduğunu haykırdılar. Çanlar yeni lider için çalmaya başlamıştı ve kendisi reformlarına eski zihinsel yapının kök saldığı başkentten değil çevreden başlamaya karar verdi. İkinci büyük değişim hareketini başlatmak için uzak şehirlere ve köylere doğru hareket etti.

Politik ve ekonomik olarak sarsıntı yaşayan Sovyetler Birliği’nde ise, Sovyet Komünist Partisi’nin üst düzey liderlerinden sonra Gorbaçov göreve geldi. Çin, özellikle tarımsal reform ve değişim tecrübesiyle ilgileniyordu, ancak Rusya tarihsel olarak böyle bir tecrübe yaşamadı. Dolayısıyla Kültürel devrim ya da tarımsal reformun ortaya çıkardığı sancılarını yaşamadı. Gorbaçov, demokrasi alanını şeffaflık sloganı altında genişleterek siyasi reformlara yöneldi. Ancak siyasi çatışma daha da genişledi, parti çöktü ve Sovyetler Birliği dağıldı. ABD ve Avrupa, Rusya ve Çin’de olup bitenlere kayıtsız kalmadılar. Amerika, Almanya’dan Sovyetler Birliği’ne 5 milyar dolar kredi vermesini istedi, fakat Almanya bunu reddetti. Çin kendine farklı bir yol çizdi. Batı’dan gelen tüm teklifleri kabul etmedi, ancak onlarla bir sürtüşmeye de girmedi. Bazı Batı yardımlarını kabul etti.

Gorbaçov neden Deng Şiaoping gibi başarılı olamadı?

Deng gibi bir politik tecrübesi yoktu. Sovyet ordusuyla ilişkisini güçlendirmedi. Bütün bildiği, Batı Avrupa ve Amerikan politika mekanizmalarına dair bilgilerle sınırlıydı. Böylece bir zamanlar Paris ve Londra arasında yaşanan “iki şehrin hikayesi”, Rusya ve Çin arasında tekrarlanmış oldu. Nasıl ki değişim çağındaki Fransız ve İngiliz tecrübeleri, küresel hareketi yeni bir döneme doğru şekillendirmede bir dönüm noktası oluşturdu, Rusya ve Çin’deki dönüşümler de, ekonomi ve yeni uluslararası stratejik askeri dengelerde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Çin ve Rusya farklı sonuçlara ulaşmalarına rağmen, komünizmin tabutuna çakılacak en büyük çiviyi ürettiler. Kapitalizmin ekonomi üzerinde hakimiyet kurmasına katkı yaptılar. Sendikaların dünyadaki rolü azaldı ve İngiliz başbakanı demiryolu işçileriyle sürdürdüğü savaşı kazandı. İtalya’daki sendikaların rolü, Komünist Partinin ortadan kalkmasından sonra geriledi. Sermayenin demokrasi üzerindeki egemenliği, birçok Batılı ülkede güçlenmiş oldu.

Bugün dünya yeni gelişmelere gebedir, rahminde büyük dönüşümleri taşıyor. Trump Amerikası, Çin, Avrupa, Rusya ve Latin Amerika ile uluslararası ilişkilerde yeni ve önemli bir dönüm noktasını temsil ediyor. Ekonomik bir dev olan Çin, yıllarca süren içe kapanmanın ardından, ekonomik, politik ve hatta askeri alanda uluslararası bir aktör olarak hareket etmeye başladı. Rusya, Suriye krizinin kapılarından yeni araçlarla uluslararası sahneye girmiş oldu. ABD Başkanı Donald Trump, “yaratıcı yaptırımlar” politikasını icat etti. Bu politika, Joseph Schumpeter’in ekonomik teorisinin (yaratıcı yıkım) yeniden canlandırılması anlamına mı geliyor? Hindistan önümüzdeki yıllarda politik ve askeri olarak nerede olacak? Komünizm sona erdi, Soğuk Savaş bitti, Avrupa Birliği(AB) çatlama ve muhtemelen çöküşün eşiğinde. Yeni uluslararası düzeni şekillendirecek yeni bebek nedir? Sorunun cevabı belki de yakın bir zamanda verilecek.