Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Dünyadan nefret ettiğinde | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İngiliz yargıç Dennis Lloyd kanunların gelişimini özet olarak açıklamak istemiştir. Fakat onun “Kanun Düşüncesi” adlı kitabı bundan fazlasını sundu. Bilgiye ve insana ilişkin her tarihsel dönüşümün ana dinamiğini zekice yorumlamıştır; Efsanelerin çöküşü ve bilimin ilerlemesi.

Uzun tarih yolculuğunun her adımında, insanın kurtuluşunun, zihinsel eğilimlerin gelişmesi ile ilişkili olduğu açıktır. Aklın rolüne alan açıldıkça bilim gelişir ve insanın tabiatı kavrayış oranı artar. Yatırım yapma kabiliyeti yükselir, maddi olarak ilerleme kaydedilir. Bu maddi ilerlemenin insanlar arasındaki ilişkilere yansımaları ortaya çıkar ve aralarındaki ilişki için daha gelişmiş kurallar oluşturmak üzere, aynı zihinsel ölçülere tekrar dönülür. Böylece toplum, maddi ve ahlaki açıdan gelişerek, insanın kendisinin ve büyük dünyasının anlayış alanı genişler.

Lloyd’un çalışmasında dikkatimi çeken bir husus da, bu anlam dünyasını zenginleştirmede semavi dinlerin rolüne, evren hakkındaki efsanelerin çökmesine ve insanın doğayla olan ilişkisine katkısına işaret etmiş olmasıdır.

Meselenin özü şu şekildedir; Eski çağlarda İnsanoğlu, kasırgalar, fırtınalar, seller ve diğer korkutucu tabiat olaylarını, onları kontrol eden ilahların gazabının belirtileri olarak görmüştür.

Ateş tanrısı kızdığında sönmüş yanardağları hareket ettirir, yağmur tanrısıyla çekişmeye girilirse selleri harekete geçirir. Zayıf insanlar, iddia edilen bu tanrıların öfkesinden kurtulmanın yolunu, yalnızca onlara sunulan kurban ve hediyelerde buldular. Kur’an, gemi yolcuları tarafından, öfkeli deniz tanrısına, gemilerini batırmaması için, kurban olarak atılan Yunus peygamberin kıssasını anlatıyor.

Sözün özü; Varlık konusundaki endişeler, geçmiş dönem insanlarının hayatını etkileyen en bariz unsur olmuştur. Şunu iyi biliyoruz ki, kendi varlığı ile ilgili endişe duyan insan, hayatta kalmaktan başka bir şey düşünmüyor.

Semavi dinler, evrenin hassas ölçülere göre çalıştığına ve bu çalışmanın idrak edilebilir bir mantığı olduğu gerçeğine odaklanmıştır. Yine semavi dinler, Allah’ın birliği üzerinde durduğu gibi, evreni yaratan merhametli Allah’ın, kullarından intikam almadığı ve bu tür abes işlerle uğraşmadığı gerçeği üzerinde de durmuştur. Kanunlar ve ahlaki değerlere ek olarak bu yeni anlayışla, insan, doğanın ve iddia edilen tanrıların azması neticesinde yok olma ve korkma endişesinden kurtuldu. Onu kontrol altına alıp, ondan istifade etme yollarını düşünmeye başladı. Tam da bu noktadan hareketle, bilim ve ilerleme treni farklı yönlere hareket etmiş oldu.

Dolayısıyla insanın ilerleme tarihi, batıl inançtan kurtulma, yerleşmiş vehimleri ve sabit fikirleri reddetme tarihidir. Bu da selim aklın hâkim kılınması ve bilimin üstün tutulmasına yoğunlaşmakla olur. İşte bu, tabiattan korkma aşamasından, onu kontrol altına alıp, ondan istifade etmeye geçmenin gerçek hikâyesidir.

Dünya, endişe ve kaygı nedenlerinden tamamen sıyrılamayacağı gibi insan da gerginlikten kurtulamayacaktır. Ancak sebebi, tabiat felaketleri karşısındaki acizlik olan endişe ile içinde bulunduğu duruma karşı yürüttüğü mücadele, yaşamını ve dünyasını kontrol etme arayışından kaynaklanan endişe arasındaki fark oldukça büyüktür. İlk endişe insanın geriye doğru kaçması yani hurafenin yaygın, aklın ise olmadığı bir yöne gitme anlamı taşırken ikincisi, öne doğru atılması yani problemle yüzleşme, onu aklı ve ilmiyle çözme çarelerini arama anlamı taşımaktadır.

Diğer bütün Semavi dinler gibi İslam da hurafeleri sökmek ve insanların dünya anlayışını rasyonalize etmek istedi. Tabiattan istifade etmeye sürekli vurgu yaptı. Ancak her nedense Müslümanlar, gerileme dönemlerinde, tabiat ve dünyadaki hiçbir şey için çaba sarf etmeye gerek olmadığına karar vermişlerdi.

Çoğunluğu, bu hayatın geçici bir durum ve Ahiret hayatını beklemek için verilmiş kısa bir mühlet olduğunu düşünmüşlerdi. Müslüman artık yaşamın sefalet ve geri kalmışlığı konusunda endişelenmiyor ve kendisini dünyanın medeniyetini inşa etme konusunda bir ortak olarak görmüyor. Bütün endişesi, bir sonraki hayatta, cehennem ateşinden kurtulmaktır.

Heyhat… Müslümanlar, dünyadan tamamen elini çekmiş ve sadece sonraki hayatla meşgul iken dünyanın gelişmesine katlı sağlamaları mümkün müdür?