Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Dünyanın gözü Kim ile Trump arasındaki ‘Fırsatlar Zirvesi’nde | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD Başkanı Donald Trump ile Kuzey Kore Lideri Kim Jong-un, dün Singapur’da bir araya geldi. İki ülke arasındaki gerginlik ve güvensizliği sonlandıracak olan tarihi zirveye ise daha iki gün var.

Pyonyang’ı seneler boyu bir dizi uluslararası yaptırım ile karşı karşıya bırakan Kuzey Kore’nin nükleer tersanesi, tartışmaların odak noktasında yer alacak. Kuzey Kore lideri ile doğrudan müzakerede bulunan ilk Amerikan başkanı olarak Trump, Singapur’a Başkanlığa ait Air Force One adlı jetle iniş yaptı.

Yurtdışına çıktığı nadiren görülen Kuzey Kore Lideri, günün erken saatlerinde buluşma yerine vardı ve limuzin aracıyla 20’den fazla arabanın yer aldığı konvoy eşliğinde şehir merkezine götürüldü. Daha sonra zirveye ev sahipliği yapmasından ötürü teşekkürlerini iletmek üzere Singapur Başbakanı Lee Hsien Loong ile buluştu. AFP’nin aktardığına göre Kim, konu hakkında şu ifadeleri kullandı: “Eğer zirve başarılı olursa zirveye ev sahipliği yapmak suretiyle aldığı cesur ve övgüye değer kararıyla Singapur’un çabaları tarihe geçecek.”

71 yaşındaki Trump, 30 yaşından küçük Kim ile yarın Singapur’da lüks bir otelde buluşacak. Trump’ın Kanada’daki G-7 Zirvesi’ndeki tavrı (öfkeli bir çıkışla sürpriz bir şekilde nihai bildirgeyi imzalamaktan vazgeçmişti), onun diplomatik politikasına dair sorgulamalara sebep oluyor. Bununla birlikte Beyaz Saray’ın üst düzey ekonomi danışmanı Lawrence Kudlow, ABD Başkanı’nın G-7 Zirvesi’nin nihai açıklamasından onayını geri çekmesindeki hedefin Kim ile olan zirvesinden önce ‘zayıf görünmemek’ olduğunu ifade etti.

Zirvede Trump ile Kim objektiflere birlikte poz verecek ki bu durum, henüz laf dalaşı yaptıkları birkaç ay öncesinde imkânsız olarak görülüyordu. Ancak zihinlerde tüm dünyanın yakından takip edeceği bu zirvenin nasıl sonuçlanacağına dair önemli sorular mevcut. Washington, Kuzey Kore’nin tam anlamıyla ve geri dönüşü olmayan bir şekilde nükleer silahlardan el çekmesini talep ediyor. Pyonyang ise nükleer programının Amerikan tehdidine karşı gerekli olduğunu gerekçe gösteriyor.

Kuzey Kore defalarca Kore yarımadasının nükleer silahlardan arındırılacağı sözünü vermişti ancak bu ifade birçok farklı şekilde yorumlanıyor. Fransız haber ajansının kendisinden aktardığına göre Washington’daki Brookings Enstitüsü’nden Michael O’Hanlon, tek gerçekçi yolun ‘adım adım’ ilerlenen ve zamanla tamama erecek bir süreç olduğunu düşünüyor ve şöyle söylüyor: “Rejimi uzun yıllardır nükleer silahlara kendi güvenliği için ihtiyaç duyduğunu söyleyen bir adamın büyük ekonomik bedeller ödemek zorunda kalsa bile tek darbe ile bundan vazgeçeceğini düşünemiyorum.”

Washington, Kore savaşının önünü alabilmek için olası bir başlangıç anlaşmasından bahsetti. Nitekim Kore Savaşı (1950-1953), ateşkesle sona ermiş ve bir barış anlaşması imzalanmamıştı. Bu durum, iki Kore’nin hâlihazırda savaş durumunda olduğu anlamına geliyor. Cumartesi günü Kanada’dan ayrılmadan önce Trump, başkanlık döneminde bir dönüm noktası olmasını umduğu bu zirveye yönelik iyimserliğini bir kez daha yineledi ve şöyle dedi: “Kim Jong-un’un halkının iyiliği için güzel bir şey yapmayı istediğini hissediyorum. Zirve, onun için bir fırsat ve bu eşsiz fırsat bir daha gelmeyecek.”

Gözlemciler, Trump ve Kim arasındaki zirveyi tarihi bir fırsat olarak değerlendiriyor ve şu birkaç sebepten ötürü olumlu sonuçlanacağına ihtimal veriyor: öncelikle ABD ilk kez Kuzey Kore’ye tepeden bakmıyor. Nitekim Trump, Kuzey Kore Lideri ile yapılacak ‘denkler’ zirvesini onaylamakla uluslararası toplumu şaşkınlığa uğratmıştı. Bu zirveyi başarıya götürmesi muhtemel olan ikinci etken, Washington’un önceden olduğu gibi Pyonyang’ı nükleer programından vazgeçirmek için gıda ve mal yardımları teklif etmemesi ve nükleer programın durması için ekonomik yaptırımları kaldırma sözü vermekle yetinmesidir. Üçüncü etken, Amerikalı ve Kuzey Koreli yetkililer arasında yürütülen perde arkası görüşmelerdir. İki taraf, Seul ve Pyonyang arasındaki olası bir barış anlaşması için başlangıç taslaklarını alış-veriş edebilir.

Sonuncu ve en önemli etken ise, Rus ve Çin’in yanı sıra önceki hükümetleri döneminde Kuzey ile yakınlaşmaya şüpheli bakan Güney Kore ve Japonya da dâhil olmak üzere tüm tarafların zirvenin başarısına destek vermesidir. Chatham House Kraliyet Enstitüsü’nde Uluslararası İlişkiler Birimi’nden Micah Zenko, Singapur Zirvesi’nin Amerika’nın yararına olacağını düşünüyor. Zenko, Bill Clinton’un birinci ve ikinci başkanlık dönemlerinde Kuzey Koreli üst düzey bir askeri yetkilinin Kim İl Sung’un görüşme talebini ilettiğini ancak Amerikan Başkanı’nın bunu reddettiğini hatırlattı. Kim İl Sung o zaman, “Bill Clinton, Güney Kore lideri ile görüşebiliyor da neden bizimle görüşmüyor? diye sormuştu. O zamandan beri hiçbir Amerikan başkanı Kuzey Kore lideri ile görüşmeye yanaşmadı. Ta ki Trump ile Kim Jong-un bu denklemi değiştirene dek. Zenko, iki taraf arasında iletişim olmaksızın düzelme olmaz diyerek Trump’ın kararını destekliyor.

Öte yandan zirve, büyük tehditler içeriyor ve birkaç engelle karşılaşabilir. Bu engellerden en önemlisi de Kim Jong-un’un otoritesi ve Batı’ya açılma durumunda ülkesi üzerindeki yönetme gücüne dair ortaya atılan sorular. Kore Lideri’nin, siyasi rakiplerini hedef alan suikastlar gerçekleştirdiği orduyu ‘temizleme’ süreci ile güçlü bir hâkim olarak göründüğü bir zamanda derin Kuzey Kore rejimi, ABD ile yakınlaşmayı reddedebilir.

Üstelik şu an tüm bölgesel ve küresel güçler birleşmiş görünüyor ancak Singapur’dan ayrıldıktan sonra bu durum değişebilir. Amerika-Kuzey Kore yakınlaşmasının gerçekleşmesi durumunda Seul kendisini yalnızlaşmış hissedebilir. Pekin ve Moskova ise ‘Kuzey Kore kartını’ kaybetmeye itiraz getirecektir. Çin de özellikle iki Kore’nin birlik olması ve etkin bir ekonomik güce dönüşmeleri ile bölgedeki etkinliğini tehdit etmesi muhtemel herhangi bir siyasi hareketin karşısında yer alacaktır.

Zirve ile birlikte gelen diğer endişeler, bir orta sınıfın ya da siyasi bir partinin yer almadığı Kuzey Kore’nin açılma ve yaptırımların kaldırılması olasılığından sonra nasıl bir yola gireceğine ilişkindir. Seul’un bir barış anlaşması imzalanması durumunda ticari ve medyatik varlığını Kuzey Kore’ye yayması mümkün. Ancak Amerikalı ve uluslararası gözlemcilere göre en büyük tehdit, Trump’ın müzakerelerde bulunma ve kısa vadeli görünen anlaşmalar imzalama konusundaki politikasıdır.

Kuzey Kore Hakkında Amerikan Ulusal Komisyonu Merkezi’nden Daniel Ritz, ABD-Kore yakınlaşmasının sona ermesini önlemek için Pyongyang’a yönelik ‘aşırı baskı’ politikasının Kim’i zirveye ikna ettiğini ancak onu Washington’un şartlarını kabul etmeye teşvik etmek için farklı bir politika gerekebileceğini ifade etti. Ritz’e göre yakınlaşmanın ilk aşamasının sıtma ve tüberküloz hastalığına karşı aşılama ve gıda desteği gibi insani yardımların yanı sıra iki ülkede kamuoyunun bakışını iyileştirmek için bir kültür alışverişini de kapsaması gerekiyor.

Kuzey Kore’nin nükleer silahsızlanmayı kabul edip esas adımları atması durumunda ABD, aşamalı olarak yaptırımların bir kısmını kaldırmaya başlayabilir ve iki Kore arasındaki ekonomik işbirliğini destekleyebilir.

Trump Perşembe günü, ilk buluşma güzel geçerse Kuzey Kore Lideri’ni Beyaz Saray’a davet edebileceğinden bahsetti. Pyongyang’da Kim Jong-un ile iki kez görüşen Amerikan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, daha temkinli bir üslupla zirveye yönelik beklentilerini ifade etti ve tweetinde şu ifadeleri kullandı: Air Force One uçağı, Singapur zirvesi yolunda. Kuzey Kore için daha güzel bir gelecek mümkün.”

Beyaz Saray’da bu zirvenin sinyalleri, Güney Koreli bir elçinin Kim Jong-un’dan Donald Trump’a bir davet getirdiği ve Trump’ın da bunu hemen kabul ettiği Mart ayında gelmeye başladı. Bu davet ve seri kabul, herkesi şaşırtmıştı. Dosyanın eski müzakerecisi Amerikalı Christopher Hill, olaya şu sözleri ile dikkat çekti: “İnsanlar tarihi bir zirveden bahsediyor. (…) Ancak önemli olan şunu unutmamaktır: istemiş olsalardı bu zirve, her Amerikan Başkanı için mümkündü. Ancak farklı sebeplerden ötürü hiçbiri bunu istemedi.”