Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Ebu Gayt: Araplar dışarıdan bir kurtarıcıya güvenmemeli | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Şarku’l Avsat, “Akdeniz için Birlik” kuruluşunun Barselona’da düzenlediği üçüncü bakanlar toplantısında Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile bir araya geldi. Yemen, Suriye ve Libya başta olmak üzere Arap dünyasının terör ve Akdeniz yoluyla göç konusunda maruz kaldığı sıcak noktalara ilişkin sorulara doğrudan cevap vermek istemeyen Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantılarının ilk 10 gününde yaşananlara dair dünyayı sarsan stratejik değişikliklere değindi. Genel Sekreter, BM Genel Kurulu’nun dünyadaki barış ve güvenliğin sürdürülmesine yönelik uluslararası bir forum olduğunu belirtti. Ahmed Ebu Gayt, Genel Kurul’un neler olup bittiğini, günümüz dünyasında yaşanan değişimlerin yansımalarını gözler önüne seren en iyi gözlemci olduğuna da vurgu yaptı.

Şarku’l Avsat’a özel röportaj veren Ahmed Ebu Gayt, ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’a gelişiyle ABD’nin ortaya koyduğu girişimlere, Çin’in yükselen bir güç olarak karşılaşacağı zorluklara ve uluslararası sahnenin ön safhalarına dönmek isteyen Rusya’ya değindi. Genel Sekreter ayrıca, ABD ve Avrupa kanatlarıyla “Batı kamplarında” görülen bölünmelere, Türkiye ve İran’ın yanı sıra Arap dünyasındaki ve Ortadoğu’daki bölgesel güçlerin “geleneksel” olarak tanımladığı “etki alanlarını” yeniden canlandırma arzularından da bahsetti. Ebu Gayt, Arapların kendi sorunlarını kendileri çözmesi gerektiğini ve dışarıdan bir kurtarıcı beklememeleri gerektiğini vurguladı.

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, Libya hususunda BM’nin çözümü engelleyen taraflara karşı ağır yaptırımlar uyguladığını söyledi. Aynı şekilde Ebu Gayt, ABD’ye de Filistinlilere karşı adaletsiz uygulamalarından geri adım atması konusunda çağrıda bulundu.

İşte Şarku’l Avsat’ın Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt ile gerçekleştirdiği röportajın tamamı;

– Uluslararası sahnede esas değişimleri ortaya koyan ana dönüşümler ve bu dönüşümlerin ‘büyük bir güç sayılan ülkeler arasındaki ilişkilere’, aynı şekilde ‘katıldığınız Genel Kurul’daki çalışmalar ve gerçekleşen toplantılardaki küresel faaliyetler ve çatışma yönetimine’ yansımaları nasıl? Bu duruma dair bilgi verir misiniz?

Bu yıl New York’ta gerçekleşen görüşmeler, bana göre BM’nin yıllardır herhangi bir toplantı düzenlemeksizin üzerinde durduğu konuları içerdi. Bunu uluslararası kuruluşun işleyişindeki derin deneyimime dayanarak söylüyorum. BM ve Genel Kurul çalışmalarıyla ilgili geniş tecrübem ve bilgilerim sizi korkutmasın. Dikkat çekici en önemli mevzunun, ilk olarak Washington’un dünya işlerine yönelik yeni yaklaşımı olduğunu söylemek istiyorum. Zira ABD Başkanı Donald Trump da konuşması sırasında “ABD’nin bugünün dünyasındaki rolüne” dair ifadeler kullandı. İkinci olarak ise BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in konuşması önemliydi.

ABD’nin, 1945 yılı sonrasında üzerinde çalışılan, plan yapılan ve oluşturulan dünya bağlamı dışına çıkarılmasının tehlikeli olduğunu düşünüyorum. ABD Başkanı, ABD “milliyetçiliğinin” önceliklerini ele aldı. ABD sağının vizyonunun, önce ABD olduğunu ve ABD’nin ABD dışında herhangi bir anlam ifade etmediğini söyledi. Bana göre bu öneri, 70 yıl boyunca dünyanın tanık olduğu genel bağlamdan bir ayrılışı yansıtıyor. Bu ifadelerin ciddiyeti, sadece şu anki başkanın yönelimlerini değil, şu anki ABD vizyonunu yansıtmaktadır. Temel nokta, ABD’nin 45 sonrasındaki yapılaşmayı sona erdirmeye çalışması ve dünyanın yeniden şekillenmesini istemesidir.

– Guterres hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Trump’ın aksine Antonio Guterres, baskın gücü algılama anlamına gelen “Tukididis kapanına” dikkat çekerek bu yaklaşımı çevreleyen tehlikeler konusunda uyarıda bulundu. Bu durumda da ABD’nin ticari açıdan oluşabilecek çatışmalara kapı aralayan, ekonomik, askeri veya siyasi açıdan Çin karşısında bugün tırmanan kutuplar arasında soğuk savaşa ve yıkıma neden olan, aynı şekilde rekabeti yükselten bir tehlike olduğunu söyledi. Dolayısıyla da durumun, mevcut temel unsurlarla mücadelede tehlikeye yol açma olasılığı var.

Guterres, askeri komutan ve M.Ö. 404- 431 yıllarındaki Yunan Peloponez savaşının yazarı olması nedeniyle Tukididis kapanına atıf yaptı. Savaş Atina’nın isminin yükseldiği bir dönemde bir taraftan Atina diğer taraftan da Sparta arasında gerçekleşmişti. Savaş Sparta’nın yeni rakibinin önünü kesmeyi amaçlıyordu. Bugün ise Güney Çin Denizi’ne dair açık ve büyük hırslara sahip Çin’in büyüyen ekonomik ve askeri gücü çerçevesinde ABD- Çin çatışması ve ABD- Çin tırmanışı korkusu hakim.

Bu dönüşümlerin etkisinin yansımaları bağlamındaki başka bir boyut ise Rus gücünün dünya üzerindeki etkisini yeniden kazanma girişimleri. Bu çerçevede bugün ABD’nin Rusya’yı sıkıştırmaya çalıştığı açık. Ancak bu politikanın sonucu, ABD’nin hem Çin hem de Rusya’yı stratejik bir ittifaka itmesine neden olacak. Bu durum ise bölgedeki yansımalar açısından önemli.

– Ancak Trump yönetiminin  yeni ABD vizyonu uyarınca, son 20 aydaki olayların ticari, ekonomik, politik ve hatta güvenlik boyutları açısından ABD veya başta Avrupa olmak üzere batı kampı içerisinde bir fikir birliğine ulaşılamıyor.

Evet. Dördüncü boyut olarak adlandırdığım mevzu da bu zaten. Fransa Cumhurbaşkanı bir konuşmasında, bir güç olarak farklı bir vizyon ortaya koydu, ama bu Trump’ın vizyonuyla çelişti. Dolayısıyla Avrupa- Batı kampındaki çırpınışın, ABD- Avrupa kanatları arasında yaşandığını görüyoruz. Bunun yanı sıra Brüksel’de Washington ve bazı Avrupa başkentleri arasında çatışmalar kaydettik. Dünyada bir bölünmüşlük, Libya ve Suriye başta olmak üzere bazı bölgelerde de trajik Arap durumları yaşanıyor. ABD- Rusya ve ABD- Çin rekabeti ve Avrupa- ABD bölünmesi göz önüne alındığında dikkat etmemiz gereken sonuç ve çıkarımlar var. Daha açık söylemek gerekirse, Araplar olarak dış dünyadan gelebilecek bir kurtuluşa çok fazla güvenmememiz gerekiyor. Kurtuluş, içimizden olmalı. Bu nedenle, bu çatışmaların bir yakıtı ve hegemonya mücadelesinin odak noktaları olarak kullanılmamaya dikkat etmek zorundayız. Aynı şekilde Arap çevrelerindeki bölgesel güçler, yaklaşan durumu görüyor, bu mücadeleye katılıyor ve böylece topraklarımızda olasılıklar oluşturmaya çalışıyorlar. Örneğin İran, “geleneksel nüfuz alanı” olarak adlandırdığı bölgede var olmaya çalışıyor. Aynı durum Türkiye için de geçerli. Araplar, ne yazık ki, şu ana kadar kayıp bir durumda.

– Bu uluslararası durumun, yaşadığımız krizin üzerindeki etkilerine geldiğimizde; Suriye ve Libya krizleri, Filistin- İsrail çatışması açısından engel olunması gereken şey ne?

Suriye savaşı, Arapların Suriye krizinde etkin bir rol oynama ihtiyacına dikkat çeken görüşme ve temaslardan kaynaklanmıştır. Ancak bugün bile bu rolün Arap Birliği bağlamı dışından geldiği anlaşılmakta ve bir Arap kurumsal çerçevesinde tamamlanıp aydınlatılması pek olası değildir. Suriye meselesine dair istişarelerde bulunmak üzere Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn Krallığı’nın dışişleri bakanlarının BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura ile gerçekleştirdiği toplantının yanı sıra, New York’ta bu bakanların katıldığı  görüşmeler yapıldı. Bana göre krizi çözmek ve etkin bir rol oynamaya hazırlanmak üzere ortaya koyulan Arap girişimleri var.

Libya hususunda BM’nin Libya elçisi Ghassan Salame’nin silahlı gruplarla sıkı bir şekilde mücadele etme ve yaptırım uygulama çerçevesindeki ifadeleri uyarınca New York’ta BM için yeni bir yön oluşturulduğu kanaatindeyim. Büyük kıyamet, Libya savaşı sürecinde bu grupların Libya petrol gelirlerini kullanmasından kaynaklanıyor. Bana göre bu, Libya petrolü, Libya’nın yıkımını finanse eden gelirleri ve altyapısı açısından büyük bir trajedidir. Diğer boyutsa, Paris toplantısında olduğu gibi, yasama ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bu yıl 10 Aralık’tan önce yapılmasının imkansız olduğuna dair bir inancın var olmasıdır. Libya konusuna büyük önem veren İtalya, Kasım ayında Sicilya’da bir konferans yapmaya hazırlanıyor. Konferansa biz de katılacağız.

Ancak şunu söylemek gerekir ki, Libya’yı bugünkü bölünmüşlükten çıkaran gerçek bir fikir birliğine varmak için tüm liderlerin, partilerin, grupların, şehir ve kabile temsilcilerinin geniş çaplı toplantılar gerçekleştirdiği ‘Loya Jirga’ benzerinde, BM ve Batı ülkelerince ele alınacak bir başka yaklaşımın olduğu belirtileri mevcut. Peki bu proje ve  hedefler uygulanabilir mi? Böyle bir girişimi konuşmak için henüz çok erken. Çünkü işler henüz olgunlaşmadı ve proje hala tartışılma aşamasında.

– Filistin- İsrail çatışması hakkında bir şey söylemeyecek misiniz?

Filistin- İsrail müzakerelerinin durdurulmasıyla oluşan endişe ve sıkıntı zirveye ulaştı. Filistin, Arap çevreler ve bazı Avrupalı güçler tarafından sarf edilen tüm çabalara rağmen, bu konu ne yazık ki uluslararası kaygıların ardında kaldı. Ancak İspanya ve İrlanda gibi, Filistin Devleti’nin varlığını tanımayı ciddi olarak düşünen Avrupa ülkelerinin bulunduğunu da söylemek gerek. Aynı şekilde Belçika da bu düşünceden uzak değil.

– Mesela kolektif bir Avrupa girişimi var mı?

Hayır. Bugün masada Avrupa tarafından kolektif bir girişim yok. Yani henüz yok.

– Filistin, Trump yönetimi ile ilişkilerini bozarken hata mı yaptı?

Trump yönetimi, adalet ve insani değerleri destekleme iddiası da dahil, uluslararası yasal çerçeveden ve okuduğumuz ABD değerlerinden uzak bir eylem gerçekleştirdi. Gerçekte bu yönetim, sadece Batı Kudüs’ü tanıma iddialarına rağmen İsrail’in başkenti olarak tüm Kudüs’ü tanıyarak uluslararası hukuk kurallarına aykırı davrandı. Bu karardan çekilmek zorundalar, aksi takdirde müzakerelere yer yok. ABD, Kudüs meselesinin Araplar, Müslümanlar ve Hıristiyanlar için var olan tüm dini ve ulusal boyutlarını kaldırma kararı aldı. UNRWA ile ilgili olarak, Filistinlilere karşı çok adaletsiz bir tavır takındı. Aynı şekilde bu yönetim, Filistin liderliğine “temasa girme ve temas halinde kalma” fırsatı vermedi.