Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Vaadettiği Firdevs Cennetini Cehenneme çeviren Molla | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

60’ların sonlarında, ‘kalkınma’ ve ‘ekonomik özgürlük’ terimleri kuru dala yayılan ateş misali akademi ve basın çevrelerine yayıldığında birçok uzman, ‘gelişmekte olan ülkelerin’, ilerleme modeli ve modernlik ilhamı almak adına devletin bir kısmına daha fazla eğilmesi gerektiği konusunda ısrarcı oldu. ‘Gelişmekte olan ülkelerden’ biri olarak İran, Şah döneminde ülkenin güneybatısında yer alan Huzistan’ı sözü edilen gelişmeye model olarak benimsedi.

Bu seçim zor olmadı. Nitekim Huzistan, maden zengini bölgelerden biriydi ve diğer bölgelerin erişmek için 10 sene belki daha fazla beklemesi gerekecek modern altyapı, orada zaten kısmen mevcuttu. Petrol sanayisinin varlığı sayesinde Huzistan eyaleti, birçok bölgede elektrik ve su üretimi için modern bir sisteme tanıklık eden ilk İran eyaletlerinden biriydi ki başkent Tahran’da aynı proje en az yirmı yıl sonra uygulandı. Bu eyalet aynı zamanda ülkenin tek demiryolu ağının da merkeziydi. Hani şu Huzistan’ı Tahran üzerinden Kazvin Denizi’ne (Hazar Denizi) bağlayan meşhur İran tren yolu hattı.

Petrol sanayisinin görece iyi ücretlerle birçok iş sağlamasına bakarak ülkenin dört bir yanından göçmen çekmeyi başardı. İşin aslı, başkent dururken bu eyalet, ülkenin kent merkezlerinde daha iyi bir hayat özlemi içerisinde olan kırsal gençliğini bir mıknatıs gibi çeken biricik bölgesi oluverdi.

Aynı şekilde bolca sahip olduğu su kaynakları ve verimli ovalar sayesinde Huzistan, ülkenin geri kalanı açısından zengin bir yemek sepeti gibiydi.

Eyalet, denizciliğe elverişli tek nehir olan Karun nehrinin de vatanıydı. Bunun yanı sıra eyaletin sınırları, Karkha, Carahi, Dez ve Şuş gibi başka nehirleri de kapsıyordu. Dünyadaki en büyük rafineri olan Abadan rafinerisi de Huzistan’da bulunuyordu. Bu rafineri on yıllar boyunca dünyanın en büyük petrol üretim rafinerisi olarak kaldı.

Eyalet, Hint okyanusundaki en büyük limanlardan birini içinde barındırmakla da öne çıkıyordu. Söz konusu liman, tarihin bir bölümünde Hurremiyye (Kudaşiyye) fırkasına ya da Babek b. Behram el-Hurremî önderliğinde kırmızı gömlek giyen milliyetçi isyancılara başkentlik etmiş kadim Hurremşehr kentinde bulunur. (Kırmızı gömleklere gönderme yapılarak şehir, İslam çağında ‘Kırmızı Şehir’ adı ile tanınırdı).

Huzistan eyaleti, kültür ve sanat faaliyetleri ölçüsünde özel bir konuma da sahipti. Batı Asya’nın en önemli arkeolojik kazıları bu bölgede yapıldı. Antik Elam medeniyetinin görkemi ve çömlekçiliğinin sembolü olan Çoğa Zenbil tapınağına ait başka değerli parçalarla birlikte İze şehrinde tarihi iki bin yıla kadar uzanan başka tapınaklar da bulunmaktadır.

60’larda ‘Halkımız Güney’e gidin!’ sloganı altında düzenlenen bir kampanya İran gençliğini, geleceğini Huzistan’da aramaya yöneltti. Zaten Huzistan da o sırada ciddi bir eleman sıkıntısı çekiyordu. Bu kitlesel akın, bölgedeki geleneksel ziraat yaklaşımlarında büyük bir dönüşümü sonuç verdi. 70’lerin ortasında Eyalet, artık Ortadoğu’nun en modern çiftliklerine sahip olmakla da övünür oldu.

60’ların sonlarına gelindiğinde Huzistan, su ve enerji bakımından ülkenin geleceğinin merkezi olarak seçildi. ABD’nin kamu sektöründe en büyük kurum olan Tennessee Vadi Projesi’nin başındaki adam David Lillenthal, bu eyalet üzerine doyurucu bir rapor hazırlamak için seçilmişti. İran’ın İngilizce yayımlanan uluslararası günlük gazetesi Keyhan’ın genç bir muhabiri olarak, Lillenthal’in gezisini takip etmek ve onun tavsiyeleri hakkında bir gazete raporu hazırlamakla görevlendirildim. Gezinin bir bölümünde bize Washington Post gazetesinin emekli editörü Alfred Friendly de eşlik etti. Friendly o sırada gelişmekte olan dünyanın, ümit vadeden bölgeleri konusunda bir seri üzerinde çalışıyordu ve bu çalışma, Hindistan’daki Pencap’tan başlayıp İran’ın Huzistan eyaletinden geçerek Brezilya’daki Porto Alegre’ye uzanıyordu.

O zamanlar Huzistan eyaletini, Şah’ın ilk adım olarak mütevazı bir ölçekte başlattığı nükleer enerji sanayisinde en büyük merkezlerden biri haline getirme düşüncesi hâkimdi.

Bölgedeki enerji ve su kaynaklarının bolluğu sayesinde çok geçmeden Huzistan, petrol sanayisinin yanı sıra başka sanayileri de çekmeye başladı. Eyalet, özellikle kış mevsiminde yerli ve turistler için İran’ın en öncelikli yüzlerinden biri oldu.

Gezi, beni en sevindiren şeylerden biri oldu zira aslen Huzistanlı idim ve doğum yerim, eyaletin başkenti olan Ahvaz’dı. Eyaleti gelecek, umut ve iyimserlik dolu görmek, mutluluk sebeplerinden biriydi. Değil mi ki Eyalet, gençler arasında en yüksek okuma yazma oranına ve o dönemin koşullarında hayal edilebilecek en büyük iç kültürel çeşitliliğe sahip olan nüfusu ile daha iyi bir geleceğe doğru yüz dönmeye başlıyordu. Küçük şehirlerde bile ülkenin dört bir yanından gelen insanlarla karşılaşmanız ve onları konuştukları çeşitli lehçelerden ayırt etmeniz mümkündü.

O eski günlerde Huzistan, İran topraklarının Firdevs’i konumundaydı. Şu anki ruh halim, mutlu bir geçmişe yoğun bir özlemle tarif edilebilir. Haklı da olabilirsiniz ama o zamanlarda bende ve İranlı vatandaşların çoğunda hâkim olan duygu buydu. O kadar ki Eyaleti, ümmetin tacının mücevheri olarak görüyorlardı.

O zamanlarda Huzistan söz konusu olunca hayal dünyamıza yansıyan rüyaların, korkunç kabuslara dönüşeceğini hiç kimse düşünemezdi. Ama ne yazık ki iktidardaki Humeyni rejimi tarafından 40 yıldır uygulanan kötü yönetim, yolsuzluk ve acımasızlık bu sonucu ortaya koydu.

Yatırım eksikliği ve bakım hizmetlerinin gerilemesi ile birlikte Huzistan’daki petrol sahalarının pek çoğu, ya üretim potansiyelinin altında üretim yapar oldu ya da hepten ülkenin petrol üretim dairesinin dışına çıktı. Ki bu sahaların bazısı, üretim bakımından dünya ölçeğinde en büyük petrol sahalarındandı. Şaka gibi ama Huzistan bugün, 1977’deki petrol üretiminin yüzde 20’sinden bile az üretim yapıyor. Eyaletin Karun dâhil birçok nehri, ya hepten kurudu ya da çevresel olarak can çekişiyor. Zira kötü tasarlanmış ve oldukça kirletici hidroelektirik enerjisi projelerinin kurbanı oldular.

Bugün Hurremşehr, 40 sene önceki nüfusunun yalnızca yüzde 60’ına sahip olan bir hayalet şehre dönüştü. Huzistan eyaleti, gıda malzemelerini ithal eder hale gelirken nüfusunu İran’ın diğer bölgelerine ihraç eder oldu. Birtakım değerlendirmelere göre Eyalet, doğum oranlarında da ülkenin diğer eyaletlerine kıyasla ciddi bir gerileme içerisinde.

Geçtiğimiz hafta Hükümet, kirlilik oranının yükselmesi bir yana nüfusu, kirlilik oranının artması, su ve enerji kaynaklarının yetersizliği ve genel hijyen yapılarının yokluğundan kaynaklanan salgınların yayılması gibi sebeplerle ölümle yüzleşen Eyalet’in ‘tam bir kriz’ halinde olduğunu açıkladı.

‘Acil durum’un üstesinden gelememekle birlikte kriz yönetiminden sorumlu komisyon, bazı zamanlarda sıcaklık derecesinin 50 derece su sıcaklığına kadar artması ile haftada üç gün Eyalet’in tatil edileceğini duyurdu.

Ahvaz’daki ‘kriz’ dosyasından sorumlu Hamartac Hacızade, elektrik enerji tüketimini makul seviyeye getirme, su tüketimini sınırlama ve talihsiz olayların önüne geçme gibi amaçlarla ‘Huzistan eyaletinin kapatılacağını’ açıkladı. Bu da itfaiye birimleri, polis merkezleri ve her hafta Çarşamba günleri acil durum bölümleri hariç olmak üzere tüm ekonomik birimleri, idari ofisleri, okulları, bankaları ve aktif diğer hükümet kurumlarını kapatmakla gerçekleştirilecek.

Bu, Eyalet’te hala bir işi olanların yalnızca 4 gün çalışacağı anlamına geliyor.

ıHumeyni ülkedeki iktidar koltuğuna kurulduğunda tutarsız daha pek çok konuşmalarından birinde Şah’ın İran halkına bu dünyada Firdevs Cenneti vaadedip öte dünyadaki Firdevs’ten mahrum bıraktığını söyleyerek kendi İslam Cumhuriyeti’nin halka hem orada hem burada Firdevs’i bahşedeceğini belirtmişti.

Doğal olarak öteki dünyadaki Firdevs Cenneti hakkında bir şey bilmiyoruz ama Humeyni, bu çağdaş dünyada Huzistan Firdevs’ini gerçek ve canlı bir cehenneme çevirdi onu biliyoruz!