Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Irak… Bankacı, molla, milis ve aşçı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

“Irak nasıl?” Bu soruyu Bağdat’tan az önce dönen bir arkadaşımıza sorduk.

“Kötü, son derece kötü arkadaşım. Özel aşçımın bile yeni hükümetin nasıl kurulacağıyla ilgili görüşleri var” diye cevapladı.

Iraklı arkadaşımız, gençliğini Batılı ülkelerde sürgünde geçiren ve Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinin ardından ülkelerine dönen büyük bankacılardan birisidir. Bununla birlikte o, kendilerini diktatör rejimin kurbanı olarak gören birçoğumuzun inançlarına ve düşüncelerine egemen olan klasik Ortadoğu zihniyetini hala muhafaza ediyor gibi. Buna rağmen onlar, aşçıların hakkında bir görüşe sahip oldukları herhangi bir rejimden oldukça endişeleniyorlar.

Iraklı arkadaşımıza karşı dürüst olmak gerekirse Bağdat’taki mevcut politik sahne, huzur ve güven verici değil. Şöyle ki son parlamento seçimleri, net çoğunluğu gerçekleştiremedi. Öte yandan yeni hükümeti oluşturmak haftalarca sürebilir.

Ortadoğu’da bakanlıkların içinde ve dışında koltuk sevdalısı belirli adayları görmeye alıştık. Böyle bir sistemde Saddam Hüseyin’in zirvede olduğu zamanlarda yaptığı gibi bakanlara ateş açılarak ya da sıcak ve sevgi dolu tokalaşmalarla üst düzey diplomatik görevlerle onları yurt dışına sürerek hükümet kurma engelleriyle baş edilebilir.

Sadece bankacı arkadaşımızın özel aşçısı, yeni Irak hükümetinin nasıl kurulacağı konusunda bir görüşe sahip değil. Siyasi öz geçmişleri yarım sayfayı geçmeyen birçok kişi görüyoruz.

Şii din adamı Mukteda el-Sadr, bir yandan eski eğilimlere sahip hırslı komünistlere, bir yandan da gizemli Şii milislere liderlik yapmaya çalışarak kendisini usta bir siyasetçi ve müzakereci şeklinde yeniden tasvir ediyor. Birçok siyasetçi ve asker, Washington ve Tahran’daki efendilerinin dikte ettiği tutumları sergiliyorlar. Arka planda ise aşiret şeyhlerini ve sahada askerleri sağa sola hareket ettiren mollaları görüyoruz.

Bankacı arkadaşımız “Komünistler, Mukteda el-Sadr’la ne yapacak? Komünistlerin ve Mukteda el-Sadr’ın milis lideri Hadi el-Amiri’yle alakası ne?” şeklinde bir soru yöneltti.

Onları bir araya getiren an az 3 ortak payda var:

Her şeyden önce eşsiz siyasi görüşlere sahip aşçı gibi onların hepsi de Iraklı. İkinci olarak hepsi de Irak hükümetlerinin seçim sonuçlarına dayanması gerektiğini kabul ediyor. Üçüncü olarak ise onlar, Irak’taki etnik, dini ve mezhepsel çeşitliliği tanımak zorundalar. Bu da demek oluyor ki herhangi bir grup ya da oluşum, din ya da ideoloji adı altında tek başına iktidara gelemez.

1960’ların başlarında yayınlanan bildirisinde, o dönemde Şii çoğunluğu içinde barındıran Irak Komünist Partisi, amacının proletarya diktatörlüğü kurmak ve Irak siyasetinde dini tamamen yok etmek olduğunu deklare etti. Bugün o parti, iktidarı paylaşmaktan, çoğulculuktan, laiklikten ve koalisyondan bahsetmeye başladı. Ki bu terimler, 2003 yılına kadar Irak’ın politika sözlüğünde mevcut değildi.

Komünistlerin iltifatına vefa borcu olarak Iraklı Şii âlimler, pek çok kez Irak’ta Marksizm’e ve öğretilerine bir şekilde tamamen yasak getirilmesi çağrısında bulundular. Üstelik o dönemde diktatör Saddam Hüseyin, Irak soluna yönelik meşhur kampanyasını başlattığı zaman bunu destekleyerek tezahürat yaptılar.

Her şeye rağmen bugün âlimler, hoşlarına gitmeyen siyasi partileri yasaklamaya çalışmanın mevcut Irak kamuoyu tarafından kabul edilmeyeceğini ve desteklenmeyeceğini biliyorlar.

Önde gelen dindar el-Sadr ailesindeki üst akıl, Irak’ı Şii din adamlarının hâkimiyetine itaat ettirebilmek ümidiyle Davet Partisi’ni kuran eşinin babası Ayetullah Muhammed Bakir el-Sadr idi.

Bununla birlikte Mukteda el-Sadr’ın mevcut düşmanları, Davet Partisi içerisinde bulunuyor. En azılı düşman da önceki Irak Başbakanı Nuri Maliki’nin şahsiyetinde ortaya çıkıyor. Buna rağmen Maliki bile saygıdeğer arkadaşımızın aşçısının kendisiyle alay etmesinden ve dalga geçmesinden endişelendiği için partinin eski temel öğretilerini yaymaya cesaret edemiyor.

Bugün Mukteda el-Sadr’ın etrafını saran genç teknokratlar, özellikle ekonomiyle ilgili düşüncelerini Muhammed Bakir el-Sadr’ın “Ekonomimiz” adlı kitabından ziyade Milton Friedman’ın metinlerinden temin ediyor.

Belki de bölgedeki en farklı toplum yapısına sahip ülke Irak. Bu durum, diktatörlerin yönetiminde birçok trajediye ve hüzne neden oldu. Fakat bu çeşitlilik, gelecekte büyük bir avantaja dönüşebilir.

Irak toplumunu oluşturan etnik, dini ve mezhepsel oluşumların büyük bölümü, herhangi bir grubun yönetimi tek başına devralıp etkin bir şekilde yürütmesinin mümkün olmadığını biliyor. Bunun için ülkedeki ideolojik ve siyasi çeşitliliği kabul etmek gerekiyor. Irak’ın son 15 yılda bu konuda önemli bir ilerleme kaydettiğini düşünüyorum.

Son seçimlerde oyların büyük çoğunluğunu kazananlar arasında devam eden koalisyon görüşmelerinin kesin sonuçları hakkında bir tahminde bulunmak oldukça erken. Mukteda el-Sadr’ın Hadi el-Amiri’yi koalisyon görüşmelerine dâhil etme kararı, zeki bir politik adım sayılabilir. Büyük iç ve dış sorunlarla karşı karşıya kalacak olan yeni Irak hükümetinin, Hadi el-Amiri’nin yeni parlamentoda muhalif bir lider olarak ortaya çıkıp demokrasiyi gerçekleştirme yolunda Irak’ta meydana gelebilecek başarısızlığı istismar etmesine izin vermesi mümkün değildir.

Pek çok Iraklı vatandaş, Hadi el-Amiri’nin İran’ın Irak’taki adamı ve General Kasım Süleymani’nin parmakları arasında itaatkâr bir kukla olduğundan şüpheleniyor. Bu düşüncenin bir kısmı, Süleymani’nin propagandasından kaynaklanmaktadır. İranlı general, kendi reklamını yapma konusunda usta. O, modern medyayı profesyonel bir şekilde aldatmaktadır. Bununla birlikte Hadi el-Amiri, ABD’yle güvenilir bir bağa sahip ve Irak’taki Amerikan güçlerinin eski komutanı General David Petraeus ile farklı Şii gruplar arasında doğrudan arabuluculuk yaptı. İran’ın Bağdat’taki çıkarlarını savunmaya özen gösterse de Hadi el-Amiri, Irak’ta İran tarzı siyasi bir sistemin propagandasını yapmanın politik intiharla eşit olduğunu bilecek kadar zekidir. Hadi el-Amiri’yi aynı şemsiye altına koymak, Tahran’ın şemsiye dışından yaptığı kötü davranışları azaltabilir.

Her halükarda beraber olsalar bile Mukteda ve el-Amiri, yeni Irak hükümetini oluşturmak için gerekli sayıya sahip değiller. Onlar, güvenilir siyasi bir koalisyon kurmak için en azından Sünni Arap grupların yanı sıra Kürt bloğunun bir bölümüne başvurmak zorunda kalacaklar. Bu da kendi aralarında muhalefet oluşturmaları için küçük Şii, Sünni ve Kürt partilerden bir bloğu kenarda bırakabilir. Etnik ve mezhep sınırlarını aşan hükümet koalisyonuyla birlikte muhalefet de aynı kısıtlamalardan kurtulacaktır. Bu da Irak siyasetini çatışan dini ve etnik kimlikler ya da soyut ideolojik bölünmelerin değil, rekabet eden politik programların bir forumuna dönüştürebilir.

Halihazırda gerçek politik sistemde Irak, büyük trajedilere sebep olan ütopik hayallerden kurtulup bunun yerine bankacı arkadaşımızın ve usta aşçısının endişeleriyle bağlantılı aktif meselelere yoğunlaşabilir.