Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

En kötüsü henüz İran’ın başına gelmedi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Olayları gözlemleyen birisi, bölgenin ve dünyanın gidişatındaki bu tarihi aşamada İran’ın en iyi günlerini yaşamadığı hususunda yanılması mümkün değildir.

İranlı karar alıcıların anlayamadıkları ya da kavrayamadıkları şey, bugün dâhili, bölgesel ve uluslararası olarak İran’a karşı olan her şeyin komplo ya da entrika olmadığıdır. Ancak bu basitçe, Rejimin on yıllık politikasının ve stratejisinin doğal bir sonucudur.

Dâhili olarak, özellikle 2009’daki muhalif Yeşil Hareket’ten sonra, çeşitlenmiş ve çoğaltılmış olan tüm baskı ve diktatörlük araçlarına rağmen, İran halkının protestoları ve ayaklanmalarının seyri bazen artıp bazen de azalmaktadır. Ancak coğrafi olarak devam ediyor ve yayılıyor, küçülmüyor ve gün geçtikçe kök salıyor. Diğer bir deyişle, halk, Velayet-i Fakih rejiminden umudunu kesmiştir. Artık iyice kavramıştır ki Rejim, herhangi bir reform ve değişikliğe gitmeyecektir. Halkta bu konuda en ufak bir umut parıltısı dahi kalmamıştır.

Bölgesel olarak, dini liderlerin siyasete müdahalesine ilişkin tüm çekincelerine rağmen, Rejimin sembol isimlerinin Arap ülkelerindeki karar mekanizmalarını kontrol etmekle övündükleri üç önemli olayı tespit edebiliriz. Irak’tan başlarsak; ülkedeki en büyük Şii dini merci kabul edilen Ali Sistani, Irak devletini ve Irak halkını dibe vurduran yozlaşmış ve başarısız siyasal sınıfı uyaran bir fetva yayınladı. Zira ona göre bu sınıf terörizmin ve mezhepçiliğin yayılmasına izin verdi, Irak’ın tüm zenginliklerini yağmaladı ve yabancı ülkeler olarak adlandırdığı şeyle doğrudan temas kurdu. Burada tam olarak kastedilen, Irak egemenliğini ihlal eden ve siyasi kararı açık bir şekilde ele geçiren İran rejimidir.

Sistani’nin Şii mezhebinin ruhunu koruduğu ve geleneksel kaynaklara dayalı olarak temsil ettiği Şiilik ile Velayet-i Fakih Rejiminin siyasal İslam’dan kopyaladığı Şiilik arasında büyük farklar olduğu bilinen bir gerçektir. Zira Velayet-i Fakih Şiiliğinin, orijinal Şii fıkhi mezhebinde herhangi bir dini dayanağı ve kökü yoktur.

Lübnan’da ise; Lübnan’ın birçok vatandaşı siyasal sürece karşı büyük bir kırgınlık yaşıyor. Bunlardan biri de Şii mezhebine mensup bir grup bağımsız adayın yaptığı çıkıştır. Bunlar Şii olmasına rağmen Hizbullah’ın Şiiliği ve devleti rehin almasını, Şiilerin temsil edilmesini kuvvet ve şiddet ile tekeline alma çabasını, Şii Lübnan vatandaşının partideki seçeneklerini sınırlayan tehditlerini reddediyorlar. Bu çıkışın nedeni; Hizbullah’ın Lübnan Şiileri’ni yıkıma, ölümlere ve sonu gelmeyen maceralara sürüklemesindendir. Bu vatanın evlatları, hiçbir çıkarları olmadığı halde Suriye ve Yemen’de savaşmaya gönderilmektedir. Uyuşturucu ticareti ve terörizm gibi uluslararası suçlara sürüklenmektedir. Partinin mezhebi temsil etme noktasında tekelinin kırılmaya çalışılmasının bu aşamada önemli bir sembolik değeri vardır.

Yemen’de ise; Husilerin akıbeti kısa vadede neredeyse kesinleşti. Uzun vadede ise kesinlik kazanmış oldu. Bütün dünya, burada milislerin işlediği suçları, acımasızlıklarını, kan dökmelerini, ideolojik inatçılıklarını, politik başarısızlıklarını ve herhangi bir siyasi çözüm sürecine girmeyi becerememelerini konuşuyor. Yemen’deki Husi modelinin çöküşü çok yakındır. Konu sadece bir zaman meselesidir.

Bölgesel olarak iki durum daha var: Birincisi, Fas’ın Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerinden aldığı geniş destekle İran’la ilişkilerini koparması. Bu durum İran rejiminin eylemlerinin doğal bir sonucudur zira ayrılıkçı Polisario Cephesi’ne askeri destek sağlanmıştır. İran’ın Fas’ta yürüttüğü mezhebi bir faaliyet değil kültürel ve siyasal anlamda bir Şiileştirme politikasıdır. Bunu da Fas’taki siyasi bilince rağmen yapıyorlar. Ancak iş artık doğrudan askeri yardım gibi kritik bir noktaya ulaşmıştır. Bölgedeki İran projesinin reddedilmesi Arap ülkelerinin bir başarısıdır ve daha önce de benzer birçok başarı sağlanmıştır.

İkincisi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun İsrail’in İran’ın nükleer projesini geliştirmeye devam ettiğini kanıtlayan belgeleri elde ettiğini açıklanmasıdır. “beş artı bir” ile imzalanan nükleer anlaşmaya rağmen, şayet bu durum ispatlanırsa nükleer anlaşma temelden yıkılmış olacaktır. Obama yönetiminin İran rejimi ile yaptığı bu kötü anlaşma, İran rejiminin genişlemesine, nüfuzunu artırmasına, balistik füzelerle oynamasına ve başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkelerinin istikrarını tehdit etmesine yol açtı. Bu belgeler doğruysa, Başkan Trump, bölgedeki ve dünyadaki kötülük rollerini temsil eden ve dünyanın geleceğine yönelik tehdit oluşturan bir rejimin en büyük destekçisi konumuna düşecektir.

Uluslararası olarak, dünya, İran Rejiminin kaos, Radikalizm ve teröre olan desteğini, uluslararası yasaları ve politikaları açıkça ihlal etmesini tüm gücüyle kınıyor ve karşı koymaya çalışıyor. Uluslararası çatışmalarda önemli bir tarihsel aşamaya geçildi. Kuzey Kore, güney komşusuna açılmaya, dünyayla entegre olmaya, Doğu Asya ve dünyada yıllardır süren istikrarsızlığa son vermeye doğru ilerliyor. ABD ve Kuzey Kore arasında ciddi bir gerilim ve askeri tırmanma tehlikesinden sonra, Kore baskılara boyun eğdi ve yeni bir sayfa açtı. ABD başkanı ve Kuzey Kore Lideri gelecek haftalarda bir araya gelmeye hazırlanıyor.

Kuzey Kore krizinin ve uluslararası rolünün yatışmasının ardından ve Trump’ın, yönetim unsurlarını -Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’dan Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’a kadar- İran rejimine yönelik olarak yenilemesinin ardından İran, en kötü günlerini yaşıyor. Trump yönetiminin, Suudi Arabistan ve Körfez devletlerin baskısı sonucunda, İngiltere, Fransa ve Almanya da dâhil olmak üzere Avrupa’nın isteksiz tavrında bir azalış, İran’ın nükleer anlaşmasındaki kusurların veya eksikliklerin giderilmesine yönelik tavırlar gözlemlenmektedir. Uluslararası yasalara saygısızlık eden, komşularını tehdit eden, bölgedeki ve dünyadaki birçok ülkenin içişlerine müdahale eden ve bu konularda adeta bağımlı hale gelen İran rejiminin durumu bu günlerde iyice kötüleşiyor.

12 Mayıs’ta Başkan Trump, İran ile nükleer anlaşma konusundaki nihai duruşunu ilan edecek. Trump bu antlaşmayı tarihteki en kötü anlaşma olarak nitelemişti ve görüşünü devam ettirmektedir. İran rejimi, kendisine ve politikalarına karşı birleşmiş bir dünyada kendini yalnız bulacaktır. Ve en kötüsü de henüz başına gelmemiştir.

Yeni Suudi Arabistan, İran rejiminin tehlikesini açığa çıkarmak için çok çalıştı ve yıkıcı faaliyetlerini yumuşak ve kaba gücü birleştiren siyasi, diplomatik ve askeri profesyonellikle kontrol altına almaya çalıştı. Başarmak için gerekli olan bilgelik ve sabır gösterilmiş, bu çabanın gerektirdiği her şey sürekli desteklenmiş ve gün geçtikçe büyük kazançlar elde edilmiştir.