850 milyar dolar, 3.684 Trilyon dolar, 14.092 trilyon dolar.
77 milyar dolar, 281 milyar dolar, 421 milyar dolar.
İlk üç rakam Türkiye, Almanya ve Çin’in, 2017 yılı gayrisafi milli hasılasını, diğer üç rakam ise Türkiye, Almanya ve Çin’in 2017 yılı bütçe açığını gösteriyor.
Üç ülkeyi bir araya getiren ise kendilerine yüksek miktarda gümrük vergileri getiren Donald Trump yönetimindeki ABD ile ticari savaş vermeleri. Üç ülkeye de alüminyum ve çelik maddelerinde gümrük vergileri uygulama kararı alan Trump, dün yaptığı açıklamada, bu vergilerin ABD sanayisini kurtaracağını söyledi.
ABD ekonomisi geçtiğimiz yıl 566 milyon dolarlık ticari açık verse de, bu yıl ön görülen gayrı safi milli hasılasının 20.412 trilyon dolar olması bu ülkenin ekonomisini yine de dünyanın en güçlü ekonomisi kılıyor.
ABD’nin ana ticari ortağı Çin
Türkiye, Almanya ve Çin, ABD’ye karşı ticari savaşta birleşse de üç ülke farklı yöntemler kullanıyor. Örneğin Çin, ABD’ye mütekabiliyet esasına göre cevap verse de diyalog kapısını açık tutarak Washington’a diplomatik heyet gönderiyor. ABD’den senet satın alması ise Çin’i bu ülkeye en fazla borcu olan ülke konumuna getiriyor. Çin, uyguladığı bu ekonomik diplomasi ile çıkarlarını korumaya çalışıyor. Zira ABD, Çin’in ana ticari ortağı.
Almanya, Trump ile iki sorun yaşıyor
Almanya ise Trump ile iki sorun yaşıyor. Bu sorunu en iyi dile getiren ise “Almanya, özgür ticareti ve gümrük vergilerinin düşük tutulmasını istiyor” diyen Almanya Ekonomi Bakanı Peter Altmeier dile getirdi. Ancak, olumsuzluklar gerçekliği ortadan kaldırmıyor. Almanya, Avrupa Birliği’nin (AB) taleplerini destekleyerek, Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile görüşerek bir “ticari ateşkes” koparmayı başaran AB Baş Müzakerecisi Claud Jan Juncker’i destekliyor.
AB ve ABD ile üçlü ticari ilişkiler yürüten Almanya, dünyanın en büyük üçüncü ticari hacmine sahip ülkesi olarak öne çıkıyor. Bu yüzden Trump, Almanya ve Fransa gibi ülkelere öfkelenirse Almanya’dan ithal edilen otomobillerden alınan gümrük vergilerini artırabilir. Bu durumda Alman ekonomisi büyük bir darbe alabilir. Angela Merkel, işte bu sebeple akıllı davranma ve diyaloğu sürdürme çağrısı yaparak, çalışmaların G20 kapsamında sürdürülmesinin önemine dikkat çekiyor.
Türkiye’nin ABD adımları
Buna karşılık Türkiye ya da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hangi adımları atıyor?
Washington, Türkiye’den ithal edilen çelik ve alüminyuma yüzde 20 ila 50 oranında gümrük vergisi artırımına giderek Ankara’ya yaptırım uyguladığında, Başkan Trump, Türkiye ile ilişkilerinin kötü durumda olduğunu söylemekte tereddüt etmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise ABD’ye elektronik cihaz ticaretinde boykot uygulamakla cevap verdi.
Bütün bunlarla birlikte Türk lirası da değer kaybediyor. Liranın değer kaybetmesi Merkez Bankası’nı ek tedbirler almaya yöneltirken, Erdoğan da vatandaşlara Türk lirası yerine yabancı paraları kullanmama çağrısı yaptı.
Tabii ki bu tedbirler yeterli değil. Bu sebeple Erdoğan’ın ortaklarından ve müttefiklerinden bahsettiğini görüyoruz. Dün de, müttefiki Katar’dan 15 milyar dolarlık yatırım desteği sözü almayı başardı.
Ancak bu da sorunların çözümüne yetmeyebilir. Hangi ülke Trump’ı daha fazla kızdırmak ister? Fransa mı? Almanya mı? Yoksa Çin mi? Tabii ki hiçbiri. Büyük sanayi ülkeleri, ABD ile yaşadığı sorunlara Türkiye ekonomisini kurtarmak için başka sorunlar eklemeyi göze almayacaktır.
Bu noktada son gerilimin sadece Türkiye’nin Rahip Andrew Brunson’ı alıkoymasından kaynaklanmadığı söylenebilir. Erdoğan’ın komplo kurulduğuna dair sözleri de alüminyum ve çelik ithalatına yüksek gümrük vergisi uygulanan bir ülkenin para biriminin değer kaybetmesini engelleyemiyor.
Türk lirasının değer kaybetmesinin temel sebebi ise Erdoğan’ın siyasi kazanç elde etmek amacıyla yaptığı müdahaleler nedeniyle ekonominin zayıflamasıdır. Şüphesiz Erdoğan’ın son seçimlerde elde ettiği zaferle siyasi gücünü artırması onu doğru ekonomik politika izlediğine daha fazla ikna etmiştir. Üstelik, uyguladığı ekonomi politikasını ülkedeki kalkınmanın temel dinamiği olarak görüyor. Bu kapsamda yaptığı en kötü şey ise faiz yükseltmeye düşman olduğunu belirterek, faizlerin yükselişini “suni” olarak nitelemesiydi.
Erdoğan, bununla birlikte ekonomi politikasını eleştiren herkesi uzaklaştırmakta tereddüt etmedi. Seçim sonrası kurduğu hükümette de kendi politikasını uygulayacağından emin olduğu damadını ekonominin başına getirdi.
Her hâlükârda, 850 milyar dolar gayrı safi milli hasılası olan bir ülkenin, 20 trilyon dolarlık gayrı safi milli hasılaya sahip bir ülkeyle ticaret savaşına kalkışması mantıklı değil. Böyle bir durumda komplo teorilerini dillendirmenin de hiçbir faydası olmaz. Trump’ın tavrının bilgece olmadığı da kesin. Türkiye’nin Brunson’u serbest bıraksa da gümrük vergilerini kaldırmayacağını ve bu durumun ulusal güvenlikle alakalı olduğunu söylemesi bu durumu gösteriyor.
Özetlersek, Erdoğan’ın Trump’a karşı politikasını değiştirerek diplomatik çözüm yolları araması ve evhamlarını bir tarafa bırakarak ekonomi politikasını değiştirmesi gerekir diyebiliriz. Zira, “Cumhuriyet”, “İmparatorluk” değil, “Cumhurbaşkanı” da “Sultan” değil.