Recep Tayyip Erdoğan, 20. yüzyılın başlarında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından şu ana kadar geçen süreçte cumhurbaşkanlığı görevinde bulunan önceki cumhurbaşkanlarından farklılık arz ediyor. Erdoğan, kadim tarihi yeniden canlandırmak için pek çok Türkün bilinç atındaki gizli hayalleri harekete geçiriyor.
Şehirleri işgal etmek, halkı yerinden çıkartmak ve şehirlerin demografik yapısını değiştirmek gibi Türk ordusunun şu an Suriye’nin kuzey bölgelerinde gerçekleştirdiği faaliyetleri, Türkiye’nin genişleme hayalleri çerçevesinde değerlendirmeden takip etmek mümkün değildir.
Bu hayaller ister sorgulanabilir olsun isterse olmasın. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde yaptıklarını, Kuzey Irak’ta özellikle de Sincar bölgesinde yapacağı konusunda tehditlerde bulunuyor.
Türkiye, hayalleri konusunda uluslararası baskılarla özellikle de ABD ve Batı’nın baskılarıyla karşı karşıya kalıyor.
Erdoğan, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sebeplerini ve aynı şekilde Arap olsun Batılı olsun bu çöküşten sorumlu olanları hesaba çekmeyi unutmuyor.
Bugün milliyetçi partilerin arkalarında bıraktıkları trajik sonuçları görmemize rağmen Araplardan birtakım kimseler, Arap milliyetçiliğini uyandırma hayalleri kuruyor. Arap milliyetçiliği arkasında bıraktığı trajik sonuçlar gibi Türk milliyetçiliği hayali de trajik sonuçlara yol açabilir. Nasıl yararlanacağını ve nasıl öğreneceğini bilenler için tarihte büyük dersler vardır!
Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun bir uzantısı olması için gerçekleştirmeye çalıştığı hayalini gizlemiyor. Erdoğan, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı görevini devralmadan önce birçok platformda bu hayalini dile getirdi. Özellikle İstanbul’da Osmanlı dönemini temsil eden birçok tarihi mekânı canlandırmaya çalıştı. Tabi bu, Erdoğan’ın zihninde daha geniş siyasi bir projeyle ilintili değilse bu konuyla ilgili herhangi bir sakınca yoktur. Geçen ay İstanbul’da Yıldız Sarayı’nda düzenlenen Sultan 2. Abdülhamid’in vefatının 100. yıldönümünü anma programına (Bu, Erdoğan’ın yaptığı yeni bir anma programıdır) katılan Erdoğan, bu programda “Birileri ısrarla bu ülkenin tarihini 1923’ten (Atatürk’ün Cumhuriyet’i ilan ettiği tarih) başlatmaya, geçmişi silmeye çalışıyor. Birileri inatla bizi, köklerimizden, kadim değerlerimizden koparmaya gayret ediyor” dedi. Erdoğan, bu sözlerle muhalif partilerin eleştirilerine, Türkiye’yi sınırlarına bağlı kalmaya ve komşularının sınırlarına saygı göstermeye çağıran dış tutumlara yanıt veriyordu.
Tarih ya da geçmişte yaşamış şahsiyetler, günümüze faydalı ve somut bir şeyler sunmasa bile büyüklük hayalleriyle böbürlenen herkes gibi Erdoğan ve benzerleri de tarihten ve geçmişte yaşamış şahsiyetlerden medet umuyorlar. Mesela bugün dünya devletlerinin çoğuyla karşı karşıya gelen Vladimir Putin’in Rusya’da yaptıklarına bir bakın. Rusya Devlet Başkanı, II. Katerina ve I. Petro’nun hatıralarını yurttaşlarına okuyor, yurttaşların Rus milliyetçiliğinin büyüklüğüyle ilgili hayallerini harekete geçiriyor ve Rus milliyetçiliğine bağlı olmakla gurur duymalarını salık veriyor.
Recep Tayyip Erdoğan, Osmanlı hayalleri konusunda önceki Başbakan ve Cumhurbaşkanlarının çoğundan farklılık arz ediyor. 80’li yıllarda 3 Türk liderle görüşme fırsatım oldu. O dönem Türkiye’de meydana gelen olayların haberlerini yaparken bu liderlerle yaptığım röportajlar, Al Majalla dergisinde yayınlandı. 1980 yılında askeri darbeyi yöneten ve 1982 yılına kadar cumhurbaşkanlığı görevinde kalan Kenan Evren, Türkiye’nin güneydoğusunda Kürt bölgelerine yönelik askeri saldırılardan, düşmanlık ve husumet yıllarından sonra Türk-Kürt ilişkilerini iyileştirmeye çalışan Turgut Özal ve Erdoğan’ın kendisinin manevi babası olarak gördüğü Necmettin Erbakan’la röportajlar yaptım. Hepsi de Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarına rıza gösteriyor, Arap komşularıyla olan doğal ilişkilere sahip olmakla yetiniyor ve Arap komşularının içişlerine karışmamaya özen gösteriyordu. İslam dünyasıyla Batı dünyası arasındaki ilişkilerin karanlık fotoğrafı, Erbakan’ın zihninde daima yer almasına rağmen Erbakan, Erdoğan gibi Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden canlandırma hayali kurmuyordu.
Erdoğan, Suriye savaşına müdahalede bulunarak Suriye’nin herkesin haklı ya da haksız müdahalesine açık bir yer haline gelmesinden istifade etti. İranlılar, Ruslar ve Türkler ya rejimi desteklemek ya da mezhepsel çıkarlarını muhafaza etmek için veyahut da Türklerin şu an Suriye’nin kuzeyinde operasyon düzenlemek için iddia ettikleri gibi terörle mücadele etmek bahanesiyle Suriye topraklarında bulunuyorlar. İran’ın savaşın başından beri Beşşar Esed’in yanında yer almasına ve Rusya’nın da Suriye rejimi yıkılmak üzereyken Beşşar Esed’i kurtarmak için iki yıl önce müdahalede bulunmasına rağmen bu iki ülke, Suriye savaşına katılmalarının arkasında yer alan amaçlarını açık bir şekilde belirtti. Fakat Türk birlikleri Moskova ve Tahran’la sahada koordine kurarken sadece Erdoğan, Suriye rejimiyle savaşmaya ve rejimi yıkmaya yönelik söylemlerine devam etti. Öyle ki kendi hesap ve çıkarlarına göre Suriye’nin parçalarını bölüşmek ve koparmak için İran-Rusya-Türkiye troykasından bahsetmek mümkün hale geldi. “Çatışmasızlık bölgeleri” kapsamında değerlendirilmesi öngörülen Doğu Guta’da göç operasyonları devam ederken Afrin ve çevresinde de benzer göç operasyonları cereyan ediyor. Erdoğan, Kürt terörüyle mücadele etmek bahanesiyle “Zeytin Dalı” sloganı atıyor ve öncelikli düşmanının Kürt terörü olduğunu söylüyor. Oysa ki Kürtler, hem Suriye’de hem de Irak’ta DEAŞ örgütüyle çatışan güçler arasında bulunuyorlardı. Erdoğan, Afrin’e yönelik operasyon başlatmadan önce Afrin şehri de Suriye savaşından kaçan farklı din ve ırklara mensup insanların sığınak yeriydi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu operasyonu Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) aracılığıyla yürütüyor. Ortak yaşam ve eşitlik ilkeleri temelinde bütün vatandaşların haklarını koruyan adil bir rejim kurulduktan sonra ÖSO’nun, yeni Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturması bekleniyordu. Suriye devriminin başlamasıyla birlikte bir grup subay, rejim ordusundan ayrılarak ÖSO’nun temelini attı. Bu ordunun önemli liderleri arasında Nusayrilik de dâhil farklı mezhep ve gruplardan şahsiyetler vardı. Bu kişiler, geniş bir kutuplaşma projesine dönüşebilecek sloganlar ürettiler. Suriyelilerin çıkarlarından uzak bir şekilde kendi çıkarlarını muhafaza etmek için rejimin ve çeşitli dış güçlerin bu sloganlara yönelik düzenlediği saldırılar, yeni Suriye ordusunu oluşturma hayalini ortadan kaldırdı. Son olarak Özgür Suriye Ordusu ya da bu ordudan geriye kalan unsurlar, terörle mücadele etmek bahanesiyle Suriye’nin kuzeyinde Suriyeli Kürtlere karşı savaşa dâhil edilerek bu hayale öldürücü darbe indirildi. Türkiye’nin kendi sınırında bu büyüklükte bir müdahalede bulunmasının arkasında yatan amaçlar unutuluyor. Bu müdahalenin Tel Rıfat, Münbiç ve hatta Irak sınır bölgesi, Sincar ve çevresine kadar genişletilmesi düşünülüyor.
Türkiye’nin bugünlerde komşularıyla olan ilişkileri, Türkiye’nin “devrik” Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” politikasına tanıklık ediyor.