Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Esaret içerisinde iki gelin… Kudüs ve Ahed Tamimi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Filistin meselesini barışçıl yollarla çözerek Arap-İsrail çekişmesini sonlandıracağı tahmin edilen Oslo Anlaşması’ndan 20 yıl sonra ve ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararının ardından Mahmut Abbas’ın dediği gibi Oslo, asrın anlaşmasını değil bilfiil asrın tokadını teşkil etti. Filistin Merkezi Konseyi’nin Tel Aviv, Filistin devletini tanıyana, Doğu Kudüs’ü ilhak etme kararını iptal edene ve yerleşim faaliyetlerini durdurana kadar İsrail’i tanımayı askıya alma kararı şaşırtıcı değildir.

Aynı şekilde Filistin Merkezi Konseyi’nin Oslo Anlaşması’nın içeriğini kabullenmeyen İsrail’le imzalanan bütün anlaşmaları iptal etmesi ve 2014’ten beri durdurulan barış süreci için ABD yönetiminin gözlemci ve arabuluculuk ehliyetini kaybettiğini belirtmesi de sürpriz değildir. Filistin yönetimi ve Başkan Trump idaresi arasındaki bu çatışmayla barış süreci bitmiş gibi görünüyor.

Bütün bunlar Birleşmiş Milletler (BM) kararlarında açık bir şekilde belirtildiği barışçıl çözüm süreci adına Washington’un Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak önermesine karşı koymak için gereklidir ve makul bir gerekçedir. ABD diplomasisi çeyrek asırdan fazla bir süredir barış sürecinin başarılı olması için çalıştı. Ancak bu çaba daima İsrail’in reddi ve inatçılığıyla karşı karşıya kaldı. Diğer yandan İsrail, yerleşim ve Yahudileştirme faaliyetlerine devam etti.
Ancak nereye kadar?

Bu, Filistin ve Arap siyasetinin karşı karşıya kaldığı ve genellikle Arap vicdanında suça benzer bir ağırlık yaptığı en zor ve en acı sorudur. Aynı şekilde bu, uluslararası meşruiyetin iflas ettiğini ve uluslararası hukukun heybetini kaybettiğini gösteren yeni bir örnektir. Filistin meselesi İsrail’in esaretinde kalan iki gelin gibi (Birincisi şehirler şehri Kudüs, ikincisi ise Ahed Tamimi’dir) dururken bütün bunlar nereye kadar sürer? Şu anki şartlarda bu esareti ABD muhafaza ediyor, uluslararası ve Arap iflası da bunu kuşatıyor.

Mahmut Abbas (Ebu Mazen), dikkatsiz birisi değildir. Nereye gideceğini tam olarak biliyor. Bunun için savunmada kalmaya özen gösterdi. Trump ve İsrail ile açık bir çatışmaya girmemeye dikkat etti. Çünkü Ebu Mazen, uluslararası ve Araplar açısından üzücü olan bu şartlarda Binyamin Netanyahu’ya Filistin yönetimine saldırma ve Filistin kanını heder etme fırsatı vermeyecek.

Birisi Arapça konuşma dilinde muhatabına “evin yıkılsın” dediği zaman bu, kişinin eline kazma alıp söz konusu evi yıkması anlamına asla gelmiyor. Bu, muhabbetvari bir azarlamadır. Fakat Ebu Mazen’in kazmayla Beyaz Saray’ı yıkmaya gitmediğini Donald Trump’a kim açıklayacak?

Netanyahu ve Liberman, Kudüs kararının parçaladığı Filistin-ABD evinin son taşını yıkmak için iğrenç bir çabayla Abbas’ın sözlerini farklı yerlere çektiler.

Ebu Mazen, Trump’ın Filistinlileri müzakereleri reddetmekle suçlamasına cevaben sadece “Evin yıkılsın. Ne zaman reddettik?” şeklinde yanıt vermiştir. Yani bu cümle “Filistinliler asla reddetmediler” anlamında söylenmiştir. Oysaki İsrail bunu baştan beri reddediyordu. ABD de bu reddi daima görmezden geliyordu. Trump, Abbas ve Filistinlilerden ABD Büyükelçiliği’ni taşıma kararını alkışlamalarını ve çeyrek asırdan beri ölü olan müzakereler ateşinin üzerine konulan ABD’nin “çakıl taşı yemeği”nin önünde oturmaya devam etmelerini bekliyorsa bu başka bir meseledir.

Şu an fiili olarak kapılar tamamen kapalı gibi görünüyor. Tel Aviv, barış istemedikleri yönünde Filistinlileri suçlayarak son çözüm fırsatını da yıkmaya daha fazla çalışacaktır. Çünkü Filistinliler İsrail’i tanımayı ve Oslo Anlaşması’nı askıya aldı. ABD’nin arabuluculuğunu da reddediyorlar. Bu konuda Netanyahu, “Abbas bizimle Filistinliler arasındaki çatışmanın Filistinlilerin Yahudi devletini tanımayı reddetmesinden kaynakladığı gerçeğini keşfetti” şeklinde bir açıklama yaptı. Buna rağmen hiç kimsenin Ortadoğu’ya ve dünyaya asrın anlaşmasını vaat ettiği gibi sunulmadığı ve Filistinlilerin aldığı “asrın tokadı” konusunda Trump’ı ikna etmesi mümkün değildir. Tarihi bir sorun yaratan ve küresel bir krizi çözmeyen ABD diplomasisinin güvenirliğini Birleşmiş Milletler’in kararlarının geçerliliğini, uluslararası meşruiyetin ve hukukun heybetini kapsayan “asrın skandalı” konusunda hiç kimse Trump’ı ikna edemez.
Kapalı Filistin duvarında daha fazla karışıklığa, daha fazla işgale, daha fazla yerleşim faaliyetine, genellikle İran ve direniş hareketinden duyduğumuz ucuz müzayedelere, Güvelik Konseyi’ne hatta dünya devletlerinin üzerine düşen sorumluluğun daha fazla ağırlığına yer yok. Söz konusu devletler Trump’ın elçiliği taşıma kararına karşı oy kullandıkları zaman ABD’nin BM Temsilcisi Nikki Haley’den açık bir tehdit geldi. Haley, bunu Washington’un unutmayacağı bir hakaret olarak addetti. Aslında hakaret, uluslararası meşruluğu takip eden ABD tarafından yapılmıştı.

Bütün bunlar nereye kadar?

Trump’ın yürüttüğü ve cellâdın yararına olacak şekilde artan bir çatışmaya dönüşen politikanın gidişatının düzeltilebileceği konusunda Avrupa’nın rolüne yönelik bir iddia var. Bu bağlamda İngiltere, Filistin yönetimine Filistin devletini tanımaya doğru gittiğini bildirdiği ve diplomatik kaynakların İngiltere’yi Fransa ve diğer Avrupa devletlerinin takip edeceğini tahmin ettikleri bir zamanda Ebu Mazen, bunu talep etmek için gelecek günlerde Brüksel’e gidecek. Ebu Mazen, Avrupa Birliği devletlerini çözümü kurtaracak ve Oslo Anlaşması’nın tamamen parçalanmasını engelleyecek şekilde politikasını düzeltmesi için Washington’a bir tür baskı yapmaya çağırabilir.

Fakat gerçekler açık ve nettir. Kuruntulara yer yok. Beyrut’a ulaşan Avrupa kaynaklı diplomatik raporlar 5 Avrupa devletinin (İngiltere, İtalya, Fransa, Almanya ve İspanya) Filistin’e Oslo Anlaşması’nı iptal etmeye yönelik herhangi bir karar almamaları konusunda ısrar ettiklerini, sekteye uğrayan çözüm sürecini canlandırmak için zorlukları artırabilecek şekilde İsrail’i tanıma kararını çekmemelerini vurguladı. Yine söz konusu raporlar Kudüs konusunda 5 ülkenin ABD yönetiminin kararına karşı çıktıklarını, Kudüs’ün iki devletin başkenti olacak şekilde iki devletli çözümü desteklediklerini ve yerleşim faaliyetlerini kesinlikle reddettiklerini belirtiyor.

Fakat Avrupalı devletler Washington ve Tel Aviv’le çatışmaya girecek değiller. Avrupalı devletler önceden Filistinlilere Filistin devletini hemen tanımayacaklarını ve Filistin devletini tanımak için hazırlığa devam edeceklerini açıkladılar. Daha da önemlisi Avrupalı devletler, ABD’nin bir müttefiki olarak bu tutumlarına bağlı kalacaklar. ABD’nin bir alternatifi olmayacak. Bu da arabuluculuk sürecini ABD’den Avrupa’ya taşıma konusunda Filistin iddiasına yanıt teşkil ediyor.

Vladimir Putin, yeni Filistin – İsrail müzakerelerini ağırlamaya hazır olduğunu ilan ettikten ve Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’nın Ebu Mazen’in açıklamalarını ve pek çok taviz veren ancak karşılığında hiçbir şey alamayan Filistinlilerin duygularını anladığını söyledi. Rusya, çözümü canlandırma hattına doğru girmeye çalışıyor. Rusya, ikili arabuluculuk ya da uluslararası dörtlüyü canlandırarak uluslararası arabuluculuk yoluyla müzakerelere dönmeyi öneriyor. Bu da ABD’nin geri dönmesi için belirsiz bir kapı açabilir. Putin, İsrail-ABD ikilisi dışından çözüme ulaşma hususunda herhangi bir olumsuz izlenime sahip değil.