Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Esed’i ehlileştirmenin koşulları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Siyasette duyguya yer yoktur. Politikaların seyrini anlamak istiyorsan duyguları bir kenara bırakman gerekir. Şimdilerde Suriye’de Beşşar Esed’in iyileştirilmesine işaret ediliyor. Bunu da 16 Temmuz Pazartesi günü iki lider Donald Trump ve Vladimir Putin arasında gerçekleşen Helsinki Zirvesi’nden sızdırılan birkaç bilgiye ulaşmış Batı’daki yorumcular işliyor. Anlaşma, ‘büyükler’ arasında gerçekleştiği için diğer oyuncular bir yana öncellikle onların yararına. Olayların gidişatı açıkça gösteriyor ki küresel sistem, değerler ittifakından çıkarlar ittifakına doğru eviriliyor. Konunu özü, Başkan Trump’ın Rusya ile olan ilişkide gördüğüdür. Şimdi de değil; seçim kampanyasından beri. Nitekim geleneksel müttefiklerin aleyhine de olsa bir ‘büyükler ittifakı’ için çabalıyor. ABD ve Rusya arasındaki ilişkinin denk ve sıkı bir işbirliği düzeyinde olması gerekir. Birçok Amerikalı siyasetçinin ‘Trump yönetimi ile Rusya arasındaki ilişki’ konusunda kafası karışık. Kimileri bu ilişkiyi anlaşma olarak nitelerken, kimileri de Amerika’nın dayandığı ilkelere ‘ihanet’ olarak görüyor. Buna rağmen Trump, herkesi sağır kulağıyla dinliyor ve zannediyor ki Putin, dünyayı kendi seçtikleri müzikte oynamak üzere organize edebilir. Bu aşamanın yolu birden fazla vesileyle döşendi. Bu vesilelerin sonuncusu da 11-12 Temmuz’daki NATO zirvesiydi.

Ortadoğu’da bu iki tarafın ‘ikna olmuyorsa, bari öfkelenmesin’ diye çabaladığı bir oyuncu vardır: İsrail. Helsinki Zirvesi gerçekleşmeden birkaç gün önce İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Putin ile görüşmek üzere Moskova’daydı (Bu iki isim, 18 ay içerisinde 9 defa bir araya geldi). Toplantının ardından Netanyahu şu açıklamayı yaptı: “İleriki zamanlarda Suriye’de Esed rejimi ile işbirliği yapma konusunda herhangi bir çekincemiz yok”. Bu sözler, ‘rejimin değişmesi gereğine’ dair sık sık tekrarladığı isteklerinin tam tersi.

Suriye konusunda Amerikan-Rus anlaşması neredeyse şu şekilde: Suriye’ye Rusya’nın kayyum/vasi olarak atanmasında bir sakınca yoktur. Esed güçlerinin İsrail sınırlarından uzak tutulması ve İran güçleri ile ona bağlı milislerin Suriye’den çıkarılması gerekir. Gelecekte iki tarafın gözetiminde (Suriye-İsrail arasında) daimi bir barış anlaşması imzalanmalı (Suriye devleti, 1948 yılından beri İsrail ile savaş halinde). İran’a da bir teselli sunmak lazım: evvela Tahran’ın ve Hizbullah’ın ‘Esed’in kalmasını sağlama’ görevini tamamladığını ve artık güçlerinin orada kalmasına gerek olmadığını söylemek suretiyle manevi bir teselli verilmeli; sonra da maddi teselli. Nitekim Rusya, İran gazı ve petrol sanayiinde 50 milyar dolarlık doğrudan yatırım yapacağını açıkladı. Beri taraftan da (İsrail’i rahatsız etmemek için) Suriye’yi S-400 hava savunma sistemi ile donatma planlarını rafa kaldırdı. Bu sistem, İsrail’i İran güçlerini ve Suriye topraklarındaki müttefikini hedef alma konusundan caydırabilirdi.

Suriye sahnesindeki bir diğer oyuncu olan Türkiye, belki anlaşmanın olumlu neticelerinden kendisine de pay düşer diye Rusya’nın ardı sıra koşuyor. En büyük endişesi, güney sınırlarını tedirgin eden silahlı herhangi bir Kürt gücünün sınırlandırılmasıdır. Görünen o ki böyle bir durum, Türkiye’yi öne sürülen planın uygulanmasında işbirliğine razı edecek kadar sağlanmıştır.

Trump’ın yeni kırmızı çizgisi, İran’ın ve müttefiklerinin Suriye’den çıkarılmasıdır. Bu duruma Helsinki’deki basın toplantısında şu sözlerle işaret etti: “İran’ın DEAŞ zaferimizi sömürmesine izin vermeyeceğiz”. Aynı zamanda Amerikan yönetimi, Suriye’deki özel güçlerinden iki bin kadarını geri çekebilir. Ukrayna’nın yanı sıra Suriye’yi de Rusya’nın etkinlik sahasına bırakmasında bir beis yok. Zira kuvvetlerini çekmek, Kasım’daki ara seçimlerde Cumhuriyetçilerin elini güçlendirir. Başkan Trump’ın danışmanı John Bolton’ın ifadeleri şu yönde: “Esed’in Suriye yönetiminde kalması, artık ABD’nin stratejik meselesi değildir”. Bu açıklama, öncekilerle tam bir çelişki halinde. Trump, daha Nisan ayına kadar Suriye rejimini ‘katil’ olarak nitelendiriyordu. Hatta aynı ayın içerisinde İngiltere ve Fransa ile birlikte Suriye’nin askeri bölgelerine bir hava saldırısı bile başlatmıştı. Batı’nın tamamının tavrında köklü bir değişiklik ve rejimin halkı için sebep olduğu kan deryasını unutuş söz konusu. Amerika, Rusya ve İsrail’in şiddetli bir iç savaşta yedi yıldır devam eden bu boğuşmayı durdurmak adına Suriye’de çözüm için hemfikir oldukları şeyin adı: Esed rejimin kalması! Onu ‘direniş yanılsaması’ndan sıyırdıktan sonra.

ABD, bazı Suriyeli güçlere karşı desteğini geri çekiyor. Yönetimin seçmenlere verdiği söz üzerine Amerika, özellikle Ortadoğu’dakiler olmak üzere birçok Amerikan askerinin kurban verildiği savaşlara dalmayacak. Amerika artık Ortadoğu’nun petrolüne de muhtaç değil ki oradaki gelişmelere kulak kabartsın. (Amerika ve Rusya’nın zafer hanesine yazılan) bir anlaşmaya varılırsa Rusya da Çarlığın uzun zamandan beri hayalini kurduğu o sıcak Akdeniz’deki deniz gücünü koruyabilir.

Amerika ve İran arasındaki söz dalaşı alevlenmiş ve aradaki karanlık yoğunlaşmışken ilkinin yani Amerika’nın stratejisi, bundan birkaç hafta sonra uygulamaya girecek olup, düzeyini artıracak ekonomik ambargolar yoluyla ikinciye baskı uygulamaktır. İki taraf arasındaki askeri çatışmaya gelince… O da ahmak politikacılar oyalansın diye ortaya bırakıldı. Ekonomik ambargolar ne kadar şiddetlenirse şiddetlensin, İran rejimini değiştirmek zorunda değildir. Belki zayıflatabilir. Değişim olasılığı var, ancak İranlıların, Kuzey Korelilerin yaptığı gibi üçüncü bir taraf aracılığıyla anlaşma yaparak Amerika’yı razı etmesi şeklinde bir başka olasılık da var. Bu durumda üçüncü taraf, Avrupa ülkelerinden biri olabilir. Tabi Suriye’den geri çekilme ve Yemen’de Husiler’e destekten el çekme karşılığında. Bunu yaptıkları takdirde çok da bir şey kaybetmezler.

Şimdiye kadarki siyasi kâr-zarar hesaplamalarında İsrail’in kârlı olduğunu görürüz. Nitekim Golan’ı bir İsrail toprağı olarak elinde tutuyor. Hem İran hem de Hizbullah’ın ona karşı asker bulundurma bahanesini ellerinden alıyor. Kimse artık buna güç yetiremez. Aynı şekilde Rusya da Suriye topraklarında yaptığı tüm askerî yatırımlardan sonra kâr getirecek kartları elinde bulunduruyor. Trump, teröre karşı zaferini, İsrail’e olan başarılı desteğini ve Amerikan askerlerinin dışarıya gönderilmesini engellediğini ilan edebilir. Tüm bunlar, önümüzdeki ara seçimlerde elini güçlendirecek kartlar. Bu oyunun kaybedeni, İran kampı ve onun müttefikleridir. ‘Büyük Şeytan ve İsrail’e direniş’ olarak adlandırdığı dut yaprağını elden çıkardı. Suriye, Rusya’nın korumasına girdikten sonra Rusya’nın onun etrafındaki cepheler için tam anlamıyla bir sakinliği garanti ettiği çıkış noktası yok artık.

Helsinki’de ana hatları belirlenen bu senaryo karşısında göçmenlerin Suriye’nin çevresindeki ülkelere ve Batı’ya mülteci akışı gerileyecek. Ancak hikâye burada bitmiyor. Esed’in iktidarda kalması, daimî gibi gözükse de geçici olmak zorundadır. Rus efendinin aşamalı bir değişim için gerçekleştirdiği hummalı siyasi bir etkinliğe sahne olacak Suriye Evi’nin düzenlenmesi bile Rusya’nın kalışını garanti eder. Tıpkı İsrail’in tüm sınırlarını pekiştirmesini sağladığı ve Amerika’nın çıkarlarını güvence altına aldığı gibi.

Şimdiye dek bazı detaylarını ve kısa vadede mümkün olasılıkları gösteren harita budur. Özetlenebilecek tek şey, Ortadoğu’nun Helsinki Zirvesi’nden sonrasının öncesinden bayağı farklı olacağıdır!

Sözün özü; Suriye’de ortaya atılan barış planı, taraflar Amerika ve Rusya’nın da hemfikir olduğu üzere kendi dinamiklerini üretebilir. Çünkü diğer aktörler, hazırlanmış senaryoda bir değişiklik için müdahale edecektir. Suriye halkının geniş kesimlerinin rızası olmaksızın da plan kör gibi görünecek!