Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Eşit olmayan karşılaşma: Helsinki! | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

“Vahim bir hatayı daha da vahim ve acınası bir yolla düzeltmeye çalışmak…’’ Helsinki Zirvesi’nde Vladimir Putin ile bir araya gelen Donald Trump’ın zirve sonrası gerçekleştirilen basın toplantısı sırasındaki sözlerini geri almasının ardından, ABD’deki siyasi çevrelerde ve medyada dolaşan yorumları işte bu cümle ile özetleyebiliriz.

ABD gibi hem kendisi hem de rolü büyük olan ülkelerin liderlerinin gerçekten de böyle acınası ve vahim hatalara düşmemesi gerekiyor. Ancak Avrupa ve Helsinki’yi kapsayan dış gezisi sırasında gün boyu bir dizi çelişkili tutum ve açıklamalar sergileyen Donald Trump, sonunda bir öfke ve şaşkınlık fırtınası içinde boğulan Washington’a geri döndü. Bu fırtınanın nedeni de tüm dünya önünde söylediği şu sözlerdi:

“Rusya’nın ABD başkanlık seçimlerine müdahale ettiğine inanmama neden olacak hiçbir sebep göremiyorum!”

Özel Savcı Robert Muller üç gün önce 12 Rus vatandaşı hakkında, Rusya Devlet Başkanlığı ve Putin’in bizzat yönlendirmesi ile 2016 ABD başkanlık seçimlerine müdahale ettikleri gerekçesiyle dava açtı. ABD Başkanı’nın bu açıklaması, Özel Savcı’nın suçlamalarına yöneltilmiş affedilemez bir yalanlama olarak görülüyor.

Bu açıklamayı takiben yapılan ve düzeltme amacını taşıyan bir diğer açıklama ise daha çok şaşkınlık yaratacak cinstendi. Trump, aslında yanlış bir ifade kullandığını ve aslında şöyle demek istediğini söyledi:

“Rusya’nın seçimlere müdahale eden taraf olmadığına inanmam için hiçbir neden göremiyorum!”

Buradaki sorun, baştaki açıklamada yer almayan ‘olmadığı’ kelimesi değil. Putin ile yüz yüze iki kez görüşen ve sekiz defa da telefon görüşmesi yapan Trump, daha önce de Hamburg Zirvesi sonrası yaptığı açıklamada kendisine ülkesinin seçimlere müdahale etmediğini söyleyen Putin’e inandığını açıklamıştı. Bu açıklamanın ardından ne Cumhuriyetçi ne de Demokrat Parti çevrelerinde bugün yaşanana benzer bir fırtına yaşanmamıştı. Çünkü o açıklama, ABD’nin yürüttüğü soruşturmaya hızlı ve sıcağı sıcağına yalanlayan bir açıklama gibi gözükmemişti. Bu nedenle Trump, geçen Çarşamba günü yaptığı açıklamada sözlerini geri aldığını ifade etmek zorunda kalarak şöyle dedi:

“İstihbarat kurumlarımızın, Rusya’nın 2016 seçimlerine müdahale ettiği yönünde ulaştığı sonuçları kabul ediyor ve bu federal kurumlara saygı duyuyorum.”

Ancak Trump, Moskova’nın bu müdahalesinin kazanmış olduğu seçimlerin sonuçlarına hiçbir etkisi olmadığını söyleyerek kendisini iyice içinden çıkılmaz bir duruma sokmuş oldu!

Seçim kampanyası sırasında sürekli Putin’i öven Trump, Rusya ile ilişkileri düzeltmek istediğini belirterek oy topladı ve seçimleri kazandı. Kendisi 5 Temmuz’da Montana eyaletinde kameraların karşısına geçerek, ‘’Putin’in iyi, hatta çok iyi olduğundan emin olun” demekte tereddüt etmedi.

Helsinki Zirvesi öncesinde ABD medyasında dolaşan sorular şu noktada birleşti: Trump, Putin karşısında özgür dünya lideri rolünü oynayabilecek mi? Zirve bir Rus zaferine ve ABD yenilgisine dönüşecek mi?

Amerikalıların bu konudaki çekinceleri çok açıktı. Bu konuda en doğru değerlendirmeyi eski CIA Başkan Yardımcısı John McLaughlin’in Politico dergisinde yayınlanan yazısında yapmış olduğunu söyleyebiliriz. McLaughlin, yazısında şöyle diyordu: ‘’Anlaşma sanatı’, KGB’nin zihniyeti ile karşı karşıya geldiğinde kazanan her zaman KGB olacaktır.’’ Bu sözleri ile iyi bir anlaşma imzalamanın yöntemlerinin anlatıldığı “Anlaşma Sanatı” kitabının yazarı, Trump’ın, KGB geçmişi ve 18 yıllık bir liderlik deneyimi olan Putin’in karşısında duramayacağını kastediyordu.

Ancak Trump’ın sürekli Putin’i övmesine karşın, Rusya’nın seçimlere müdahale ettiği konusundaki tartışmaların ardından Demokrat Parti’den altı senatör, Trump’a Kremlin’in güçlü lideri ile tek başına pazarlık yapmaması çağrısında bulunan açık bir mesaj iletmekten kaçınmadı. Bu mesajda,” Görüşmelerin yapıldığı salonda başka Amerikalıların da bulunması gerekir” deniyordu. Bazıları zirvenin iptal edilmesini bile önerdi. Öyle ki, Senatör Chuck Schumer şu sözleri söyleyecek raddeye geldi: ‘’Putin’e selam vermek bile demokrasimize bir hakaret sayılır.’’

ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Nancy Pelosi ise, Trump’ın Putin’i suçlamayı reddetmesinin, ‘görüşmenin bir işe yaramayacağını ve çok tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini gösterdiği’ açıklamasını yaptı.

Tüm bunlar 12 Rus istihbarat elemanına seçimlere müdahale etme suçlaması yöneltilmesinin ardından yaşandı. Ancak Trump, Moskova’nın herhangi bir müdahelede bulunduğunu sürekli reddetmiş ve bu soruşturmayı sürdrüdüğü için FBI’ya eleştiriler yöneltmişti. Buna rağmen, Avrupa ve Helsinki gezileri öncesinde bu konuyu masaya getireceğine söz vererek şöyle demişti:

“Bu konuyu katı ve kesin bir şekilde gündeme getireceğim(…) Rusya karşısında hiç kimsenin yapamadığı kadar sert ve katı bir tutum sergileyeceğim!”

Peki sonuç ne oldu?

Tüm bu tartışma ve münakaşalar, yanlışlıkla söylenmiş, büyük fırtınalar koparan tek bir kelimeden ötürü mü yaşanıyor? Yoksa Trump’ın Washington’a dönüşünün, bilhassa Maria Butina adındaki Rus ajanının tutuklanması ve Moskova’da yüksek rütbeli bir Rus yetkilisinin yönettiği bir istihbarat şebekesinin üyesi olmakla suçlanmasıyla aynı zamana denk gelmesinden mi kaynaklanıyor? Başkan’ın açıklamaları sadece bir sürç-i lisan olarak görülebilir mi? Hiç adeti olmamasına rağmen Trump’ın garip bir şekilde bu kadar çabuk geri adım atmasının nedeni ne olabilir?

NBC televizyon kanalı geçen Perşembe günü, Trump’ın dönüşünün ardından Başkan, Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu bir araya getiren üçlü bir acil toplantı yapıldığını açıkladı. Bu toplantı sonucunda Trump’ın karşı karşıya olduğu yoğun eleştiri bombardımanını durduracak bir açıklama yapması kararı alındı. Ama açıklama bunu gerçekleştirmekte başarısız olmuş gibi görünüyor. Bazıları ise bu açıklamanın, 1974 yılında Başkan Richard Nixon’ın görevden uzaklaştırılması gibi Trump’ın da uzaklaştırılmasının önünü açıp açmayacağını sorguluyor.

Washington kulislerinde dolaşan yorumlar şu konuda hemfikir: Trump, en azından zirve sonrası Putin ile bir röportaj gerçekleştiren ve Rusya’nın seçimlere müdahalesi konusunu ele alırken kendisine ABD’nin Rus ajanlara yönelttiği suçlamaların yer aldığı bir listeyi sunmaktan kaçınmayan Fox News kanalının (ki kendisi Trump’ın favorisidir) muhabiri gibi yapabilirdi. Putin’e soruşturma sonuçlarının Rusya’nın seçimlere müdahale ettiğini doğruladığını anlatabilir, bu şekilde güçlü bir konumda olabilirdi. Nitekim muhabirin bu davranışı Putin’i çok rahatsız etmiş ve listeyi almaktan kaçınmasına neden olmuştu.

Washington’da, Rusya’nın Trump’ı tehdit etmesine ve şantaj yapmasına neden olabilecek bir bilgiye sahip olma olasılığını araştıran Amerikan istihbarat raporlarının ne kadar doğru olabileceğini sorgulayan analizler yeniden dolaşmaya başladı.

Bu çerçevede, Fox News muhabiri ortak basın toplantısı sırasında Putin’e elinde Trump’a şantaj yapmasını sağlayacak bir şey olup olmadığı sorusunu yöneltmekten de kaçınmamıştı. Ama Rusya Devlet Başkanı tabi ki bunu reddetmişti!

Trump, kendisine karşı yürütülen karalama kampanyası ile boğuşurken, Rus Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC) Başkanı Andrey Kortunov, Putin’in gerçekten de istediği zaferi elde ettiğini, zirvenin Rusya’nın tecrit edilmiş bir ülke olmadığını ve süper bir güç olduğunu açıkça vurguladığını ifade etti. Bu da stratejik olarak iki kutuplu dünyanın yeniden döndüğü anlamına geliyor. Bu konuda söylenenlerden en ilginci, belki de Stalin döneminde Dışişleri Bakanlığı yapan Vyaçeslav Molotov’un torunu ve Milletvekili Vyacheslav Nikonov’un sözleridir:

“Altı ay önce ABD senatörlerine Skype aracılığıyla görüşme teklif ettik. Bu onlara politik bir intihar gibi göründü. Ama artık öyle görünmüyor…’’