Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Felsefi patlamalarda tartışmaların etkisi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Tüm aşamaları ve dönemeçleri ile bilimsel evrim, sorularla çatışma, varoluş mücadelesi, kriz sorgulaması, Romalılar, Yunanlar, Cermenler vd. arasındaki anlaşmazlıkların sonucundan başka bir şey değildir. İnsan topluluklarının ilgi alanları siyaset, yasa, felsefe, mühendislikten savaş hazırlığı ve şiire kadar çeşitliydi. Tüm bu hareketler ardında evrimin kalıntılarını bırakıyor. Bilim, bütünüyle anlaşmazlıkların tarihi veya Bachelard’ın deyimiyle hataların kalıntısıdır. Bununla beraber Rönesans, devrimler ve çekişmeler sonrasında bilgide meydana gelen dönüşümler, özellikle alanların iyice oturması ile mezheplerin ve akımların doğuşuna zemin hazırladı.

Beşeri bilimler, siyaset ve parti çekişmelerinin tezgâhından yararlandı. Savaşlar, devrimler ve onların kırıntıları aşırı uçlu mezheplerin doğmasına yol açtı. Felsefe özelinde konuşacak olursak, gerçekliğin çatışan akımları harekete geçirmede bir etkisi vardır. Felsefe tarihi, büyük filozoflar arasında karşılıklı kişisel atışmalara kadar varan acı çekişmelere tanıklık etti. Schopenhauer ve Hegel arasındaki anlaşmazlığı örnek alalım. Deney komisyonundan sorumlu olan Hegel, Fichte’nin ardılı idi. Bu ikisi çok hararetli bir şekilde tartışmaya tutuştu. Hatta Schopenhauer, Hegel’i ‘şarlatan’ vb. sıfatlarla nitelendirdi. Bunlar, Hamid Leşheb’in yazdığı, Schopenhauer’in Kant Felsefesinin Eleştirisi adlı kitabının önsözünde görülüyor.

Her biçimiyle tartışma alanları, herhangi bir organizasyon olmadan bile farklı üretimlere katkıda bulunur. Derrida ve Habermas uzun süre tartıştıktan sonra nihayet bir araya gelir. Buluşma, araştırmacı Giovanna Borradori’nin girişimiyle felsefe ve teröre dair ortak bir kitaba hayat verir.

Diğer yandan bir metin yazma konusunda da işbirliği gerçekleştirildi. Gellis Deleuze’nin Felix Guattari ile ortak olarak yaptığı ‘Felsefe Nedir’ çalışmasında olduğu gibi. Bunun için görev paylaşımı yapıldı. Deleuze, felsefeye dair farklı bir anlayış ve ‘felsefe kavram yaratmaktır’ şeklinde yeni bir tarif ortaya koyarak psikiyatr olan Guattari ile birlikte felsefe alanında en önemli kitaplardan birine imza attı. Ancak saçlar ağardıktan sonra anlaşmazlığın, çoktan beri sahipsiz olan metinlerle bir buluşmaya dönüştüğü anda ebedi anlaşmazlıklar ve işbirliği arasında tekrarına az rastlanan bir tartışma tonu olur.

Badiou da Gellis Deleuze ile anlaşamazdı. Anlatısından özetleyebildiğim kadarıyla sebep şu: 60’lı yıllar, ‘Sartre’cı ergenlik’, Lacan ve matematiksel mantığın yayılmasına sahne oldu. Deleuze, bir bağlantı kurmadı ve zihnini Platon, Hume, Nietzsche ve Bergson ile meşgul etti. Badiou’nun da Platon, Hegel ve Husserl referansları vardı. Badiou’ya göre Deleuze’nun tarzı, diferansiyel hesaba ve Riemann’ın boşluklarına daha meyilliydi ve ondan kana kana metafor içiyordu. Deleuze, felsefi bakımdan en azılı düşman olan anarşistlerin olgusundan ilham alıyordu. Bu durum, o zamanlar üniversite kürsülerindeki en meşhur dersine bir saldırı çetesi kurmasıyla sonuçlandı. Bu, uzun bir yöntem tartışmasının hikâyesidir ve 90’ların başında Badiou’nun meslektaşı Guattari’nin ölümünden sonra Deleuze ile iletişime geçip ondan düzenli olarak mektuplaşma talebinde bulunmasıyla sona ermiştir. Badiou’nun amacı, 30 yıl süren bir direnişin ardından geri döndüğü Deleuze’in felsefesi hakkında bir kitap yazmak için ‘açıklığın inceliği veya belirsiz ayrıcalığına’ ışık tutmaktır. Badiou, Deleuze’e gecikmeli bir şekilde gelmişti. Nitekim hastalıklı bir durumun baskınına uğramış ve sağlığı yolunda değildi. Aralarındaki birkaç mektuplaşmadan sonra kâğıtların hepsini yırtmış ve kaba bir üslupla şöyle yazmıştı: “Bunları neşretmek istemiyorum”… Badiou, ‘Deleuze: Varlığın Feryadı’ adlı kitabın önsözüne bu özet hikâyeyi de kattı.

Badiou’nun söylediğine göre kitap, çekişmeli bir dostluğun ürünü olarak kaldı. Bir diğer deyişle “olması imkânsızlar sınıfından.”

Kitap, dizi yaklaşımının ötesine geçerek Badiou’dan ziyade Deleuze’i andırıyor. Her bölümü, bir kaside, bir tablo veya hayal ettiği bir kavramın çizimidir. Felsefi bir şairlikle, ‘bir’ kavramını, varlığın ahengini, diyalektik tartışmayı, sezginin rotasını, ebedi dönüş ve anlaşmayı, dış ve içi ve derinlik kavramını ele alıyor. Sonuncusu olan derinlik kavramı, Badiou’nun Deleuze’in felsefesine geri dönüşünün sebebidir.

“Deleuze, kesinlikle asrın çocuğu. Düşünme bir farktır ve o, farkların farkına vardı. Ontoloji, varlığın ahengine karşılık gelir. Bir hiyerarşiye dayalı olmayan eser, varlıkların yoğunlaşması ve olayların iyonlaşmasıdır. Deleuze’in yaklaşımı, diyalektik yaklaşıma ters olan arabuluculuğa karşı çıkıyor. Uyumlu varlık, ne etkin ne de etkilenendir; tarafsızdır. Deleuze’ci sezgi, zihinsel bir atom değil, açık bir çokluktur. Yapı, ‘simulakra’dan başka bir şey değildir. Anlamsızlık, anlamı doğurur ve bu böyle sürer gider. Herhangi bir yüksekliğe ait değildir; herhangi bir derinlikte de olamaz. Ancak o bir yüzey etkisidir. Kendisine özel boyutuyla yüzeyden ayrılması mümkün değildir. Sadece gerçek ve zamanı beklenen çokluklar var. Temel ise boştur.”

Bunlar, Badiou’nun Deleuze’in felsefesi hakkında gecikmiş bir tutkuyla kaleme aldığı metinden alıntılar. Bunları, dipnot ve sistematik bölümlemeler olmadan yazdı. Hatta Deleuze’den miras aldığı kavramsal çokluk üzerine düşünmeye başlıyor ve onu Foucault’un ‘tavla zarı atarmışız gibi düşünmemiz’ sözünü hatırlatan tarihi bir olay olarak değerlendiriyor. Deleuze, yeni bir yol çizdi ve bakir bir alan keşfetti. Bu şüpheler ve aldatıcı belirsizlik onun felsefesinin bir parçası. Bu yıkım ile kurma arasında olan bir inceleme ve araştırma felsefesidir. Ya da mütercim Naci el-Avleni’nin aktarımıyla Kemal Zagbani’nin tarif ettiği şekliyle (doktora tezi, Deleuze’in fark ve yaratım felsefesi hakkında) ‘tehsis’ (yıkma anlamına gelen Arapça ‘tehdim’ ile kurma anlamına gelen ‘tesis’ kelimelerinin birleşiminden üretilen bir ifade) felsefesidir.

Bu ebedi ya da sürpriz tartışmalar, bilimsel anlamda itici gücü meydana getiriyor. Ancak bugün Arap sahası, bu canlı tartışmalara benzer iklimlerden yoksundur. Bu tartışma sürecinden uzaktır ama bununla birlikte yeni yollar kazımak için çeşitli patlamalar üretmektedir. Ancak asıl çürüme, akademi kavramındadır. Diğer bir bozukluk da tam anlamıyla gözden geçirilmeye ihtiyaç duyulan bilgi kurumlarındadır.

Bilimin özü tartışmadır. Bu da ancak eleştiriye bağlılık ve tartışma ve karşı koyma biçimlerini güçlendirmekle olur.