Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Filistin’den ABD’ye mesaj: Muz Cumhuriyeti değiliz | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Barcelona: Mişel Ebu Necm/Şarku’l Avsat

Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki, ABD yönetiminin, “Yüzyılın Anlaşması” olarak adlandırdığı barış planının içeriğini uygulamaya başladığını söyledi. Söz konusu anlaşma, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak kabul edilmesi ve büyükelçiliğin oraya taşınması ile birlikte FKÖ bürosunun kapanması ve UNRWA’nın yardımlarının kesilmesi gibi adımları içeriyor.

Filistinler hususunda atmış olduğu adımlardan geri dönmesi halinde ABD yönetimi ile temasların yeninden sağlanacağını belirten Maliki, Filistinlilerin, “Amerikan önlemlerine karşısında” takip edebileceği başka bir yol olmadığını vurguladı.

Maliki, barış müzakerelerini yeniden başlatmaya yönelik inisiyatiflerinin olduğunu reddetti. Buna karşılık, iki devletli bir çözümü sürdürmeye ve Washington’a karşı durmaya yönelik çabaların ve temasların olduğunu söyledi. Paralel bir bağlamda Maliki, İsrail başbakanının Gazze veya Lübnan’da yürütülecek bir savaş aracılığıyla iç krizden kurtulmaya çalışabileceği hususunda uyarıda bulundu.

Barselona’daki Üçüncü Akdeniz Forumu’nun oturum aralarında Şarku’l Avsat’a röportaj veren Maliki, İsrail’in Gazze’de her üç yılda bir savaş başlattığını kaydetti. Filistin yönetimi ile Gazze arasındaki uzlaşma hakkında açıklamalarda bulunan Maliki, Mısır arabuluculuğunun yerinde olduğu ve sonunda Hamas’ı ulusal meşruiyete dönmeye ikna etmeyi başaracağı değerlendirmesinde bulundu.

-İsrail hükümetinin ve Netanyahu’nun böyle bir süreci yürütme niyeti hakkında konuşmaların çoğalmasının ardından Gazze’ye yönelik bir İsrail saldırısı var mı?

İsrail tarafından yapılan açıklamalarının tırmanışta olduğu bizim için çok açık. Bu durum, gerçekleşmemesini ümit ettiğimiz bir saldırı hazırlığının oluğuna işaret ediyor. Çünkü en nihayetinde hedeflenen şey, Hamas’ın liderleri ya da başkaları değil; Filistin halkı ve Filistin altyapısı olacak. Ne yazık ki, İsrailliler, ne zaman kendilerini bir kriz içerisinde bulsalar, Lübnan’da veya Gazze’de savaş başlatmak gibi harici yollar arıyorlar. İsrail’in bugün bir kriz içinde olduğu çok açık. Bunlardan en önemlisi başbakana kadar uzanan dört yolsuzluk soruşturması ve eşine karşı diğer paralel skandallar ile bağlantılı. Dolayısıyla, Netanyahu’nun bu skandallardan kaçmak ve kurtulmak için “tırmandırma, savaş veya erken seçim çağrısında bulunma” gibi girişimleri var. Şunu da eklemek istiyorum: Gazze halkı, 2014’teki son savaştan sonra hala toparlanamadı. Hala yıkılan evlerin ve altyapının yeniden inşası üzerinde çalışıyoruz ve son aşamaya ulaştık. İsrail’in, yeniden yıkmak için, inşayı ve restorasyonu bitirmemizi beklemesi düşünülemez. İsrailliler Gazze’de her 3 veya 4 yılda bir savaş başlatıyorlar. Son üç savaşın arasında 3 yıllık zaman dilimleri var. Böyle bir savaş istemiyoruz ve Gazze’deki halkımızı korumak istiyoruz. İsrail askeri ve politikacılarının günlük açıklamaları, Gazze’deki olayları tırmandırmaya yönelik arzuları olduğunu gösteriyor. Daha önce söylediğim gibi, bunun İsrail hükümetinin iç krizden çıkma çalışmaları ile bağlantılı olduğu görünüyor.

-Filistin yönetimi ile Hamas arasında Mısır arabuluculuğu başarısız mı oldu?

Mısır arabuluculuğu başarısız olmadı. Mısır elini kaldırıp da Hamas ile aramızdaki yakınlaşmaya dair çabalarını durdurduğunu ilan etmedikçe, arabuluculuğun başarısız olduğu düşünülemez. Mısır, Hamas’ı, meşru Hükümet’e 2007 darbesini terk etmeye ve 12 Ekim 2017’de imzalanan anlaşmayı kabul etmeye ikna etmek için çalışıyor. Bunlar gerçekleştiği takdirde işler sona erecek ve Mısır hükümeti, anlaşmazlığı sona erdirme ve ulusal mutabakat hükümetini Gazze’ye geri getirme hususunda başarılı olacak. Mısır’ın bu bağlamdaki çabaları hala yoğun bir şekilde devam ediyor. Son zamanlarda Hamas, Cihad, El Fetih ve diğer grupların heyetleri Mısır’a gittiler. Bu gruplar arasında görüşmeler olacak. Buradan ve oradan başarısızlığa ilişkin söylentilerin olduğunu biliyorum. Yanıltıcı olabilecek raporlara rehin olmak istemiyoruz. Mısır hükümeti böyle bir davayı sürdürdüğü sürece, Mısır’daki çabaların Hamas’ı ulusal meşruiyete dönmeye ikna etmeyi başaracağından eminiz.

-Uzlaşma hususundaki sorun, yönetim ile Hamas’ın birçok anlaşmaya varılmış olmasına rağmen herhangi bir şeyin henüz uygulanmamış olmasıdır. Bu girdap hala sürüyor mu?

Doğru. Bu aynı zamanda Filistin’deki bölünmeyi sona erdirmek ve uzlaşıyı gerçekleştirmek için çokça çaba sarf eden Mısır bilgeliğinin göz ardı edilmesi ile birlikte Hamas’ın güvenilirliği açısından da büyük bir sorun. Mısır tarafının geçmiş deneyimlerden dersler çıkardığını düşünüyorum. Beklentilerimiz, Mısırlıların bölünmeyi sona erdirme konusundaki mevcut katkısının farklı bir tarafa evrilmesi yönünde. Özellikle Hamas’ın önceki yıllara kıyasla kendisini çok daha zor bir konumda bulması, ulaşılan herhangi bir anlaşmaya karşı isyan etmesini sağlıyordu.

-Geçen ay Paris’i ziyaret eden Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas, İsrail ile gerçekleştirilecek müzakerelerin tek arabulucusunun ABD olması durumunu kabul etmediğini söyledi ve Washington’la birlikte Avrupalı ve Avrupalı olmayan arabulucuların bulunması çağrısında bulundu. Sorum şu: Ufukta Washington’un İsrail’in önerilerine alan eğilimlerini dengeleyebilecek herhangi bir şey var mı? Örneğin, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB) veya diğerleri düzeyinde göstergeler var mı?

Ne yazık ki Amerika’nın İsrail tarafına yönelik kör eğilimleri karşısında denge unsuru olabilecek veya bunun göstergesi olabilecek hiçbir şey yok. Cumhurbaşkanı böyle bir şey elde etmek için her türlü çabayı göstermekten geri durmadı. Bildiğiniz gibi, 20 Şubat’ta Güvenlik Konseyi’ne yaptığı konuşmada, Filistin barışının vizyonu hakkında konuştu. Özellikle eski ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin 2014 yılında müzakereleri bırakmasının ardından barış vizyonuna ilişkin açık bir yoksunluk var. O zamandan beri bu hususta tam bir yoksunluktan muzdariptik. 20 Şubat’a gelinceye kadar hiçbir ülke barış sürecini yeniden canlandıracak hiçbir fikir sunmadı. 20 Şubat’ta ciddi olduğumuzu ve çözümün niteliğine dair politik bir vizyonumuz olduğunu vurguladık. Biz buna bağlıyız ve herkesi bu öneriyi dikkate almaya çağırıyoruz.

Cumhurbaşkanının Fransa’ya yaptığı ziyaretle bir girişimde bulunduk. Paris ziyareti, Fransız pozisyonunu okumak ve birlikte çalışma olasılığını değerlendirmek amaçlıydı. Daha sonra aynı fikirler hakkında İrlanda tarafıyla konuştuk. Sonra Filistin devleti olarak, son derece önemli olduğunu düşündüğümüz bir adım attık. Aralarında BM temsilcisinin ve bölgesel grupların başkanlarının da bulunduğu Güvenlik Konseyi’ne üye olan devletler (ABD hariç) ile birlikte birçok dışişleri bakanını ve BM elçilerini barış sürecine yönelik bir toplantıya davet ettik. Kısacası, aralarında 9 dışişleri bakanının da bulunduğu 40 ülkeden 40 delegasyon vardı. Tartışma, Cumhurbaşkanı Ebu Mazen tarafından barış süreci hususunda sunulan “iki devletli çözümün sürdürülmesi, İsrail yanlısı Amerikan pozisyonlarına karşı başarılan durumların savunulması, ABD’nin tutumlarının bizi sürüklediği bataklığa düşülmemesi” gibi fikirlere dayanan fırsatlar üzerinde cereyan etti.

-Fakat bundan çıkardığınız netice ne oldu?

Sonuç olarak, bu şekilde yol almaya yönelik büyük bir istek ve hazırlık gördük. Bu, Filistinliler olarak temeli genişletmek için sunduğumuz bir sonraki adımın atılacağı anlamına geliyor. Çünkü bizimle katkıda bulunma konusundaki istekliliklerini dile getiren bir dizi ülke var. Bu, aynı zamanda tekliflerimize yanıt veren, barış sürecini korumak ve kurtarılabilecekleri kurtarmak için istediğimiz kolektif çabanın bir parçası olmak isteyen iyi bir taban bulunduğu hissi veriyor. Dolayısıyla atacağımız çok önemli adımlar var. Bu adımlar, Fransa’nın yaptığı ve İrlanda ve diğer birçok ülkenin düşündüğü şeyle kesişiyor. Bu nedenle, bakanlık düzeyinde toplantı hazırlıklarına yönelik bizimle ortaklık kurulması için mümkün olabilecek en geniş temeli oluşturmak istiyoruz. Bununla, barış sürecinin nasıl kurulacağına dair vizyonu tartışmak için mümkün olan en kısa zamanda görüşmelerde bulunmayı umuyoruz.

Herkes, Amerikan tarafının size karşı attığı ve çıkarlarınıza zararlı olan adımlardan haberdar. Bunlar arasında, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, büyükelçiliğin oraya taşınması ve aralarında UNRWA’nın da bulunduğu yardımların kesmesi gibi durumlar yer alıyor. Soru şu: ABD yönetimiyle temasları bırakmanız size zarar vermedi mi? ABD ile olan bu ayrılığınız bir son mu? Yoksa tekrar iletişime geçmeniz muhtemel mi? Çünkü Washington, İsrail’den bir şey koparabilen tek taraf. Son olarak, Başkan Trump iki devletli çözümüne geri döndü mü?
ABD ile iletişim ve diyaloğun kesilmesi ve reddedilmesi herkese zarar veriyor. Bu, bize, ABD’ye, barış sürecine, barışa ulaştırabilecek ve risk dairesinden çıkaracak fırsatlara zarar veriyor.

-Ama kaybeden en büyük taraf siz siniz? Öyle değil mi?

Hayır. Herkes kaybediyor. İşin sonunda sadece böyle bir pozisyon alabilirdik. Kudüs, mülteci ve yerleşim gibi Filistin sabiteleri ile ilgili olarak, ABD yönetiminin müzakere çemberinden çıkarmaya çalıştığı meseleler üzerine barış yapamayız. Bundan dolayı, tutumumuz oldukça açık. Cumhurbaşkanı BM Genel Kurulu önünde, Trump’ın attığı adımlardan geri dönmesi durumunda ABD yönetimi ile görüşmeye hazır olduğunu açıkça söyledi. Bu bağlamda, içinde bulunduğumuz aşamanın zorluğunun ve Washington’un, kendisini izlemeleri için birçok ülkeye uyguladığı büyük baskıların tamamen farkındayız. Fakat bu ülkelerden de Washington’a boyun eğmeyi reddeden kararlılık ve direniş var. Bunun delili, birçoğunun elçiliğini Kudüs’e taşımaya ikna edememesidir. Paraguay bile elçiliğini Kudüs’e taşımayı reddetti.

Devletimizin toprakları hala bizim elimizde olmasına rağmen, sadece gözlemci statümüz olduğuna ve BM üyesi olmayan bir devlet olsak da, ABD ile yüzleşme hususunda cesaret sahibi olduğumuza dikkat çekmek isterim. Bununla birlikte potansiyelimiz oldukça sınırlı. Buna rağmen, aralık ayında Büyükelçiliğinin devrine karşı BM’ye bir karar taslağı sunduk ve 129 oy ile başarılı olduk. Bundan sonra, aynı hususta şikayette bulunmak için Uluslararası Adalet Divanına gitmeye cesaret bulduk. Bizim için bunlar oldukça önemli adımlar. ABD yönetimi “etimizin sert” olduğunu anlamalı ve bizim için mevcut olan yasal ve diplomatik çerçeveler içerisindeki direncimiz dışında bir şey beklememeli. Bunu en iyi şekilde kullanıyoruz ve bu adımlarla devam edeceğiz. Washington, dava açtığımız her seferinde örgütten çekilmeye karar verirse, kendini bir an tam bir yalnızlık içinde bulacak. Washington’un böyle bir politikayı yeniden gözden geçirme ve tersine çevirme fırsatına sahip olduğunu gördük.

-Trump’ın bu politikayı bırakmasını beklemek gerçekçi mi?

Bilmiyorum. Trump, kar ve zarar hesapları ile anlaşmalar konusundaki deneyimlerine dayanarak, kendini bir an tutumundaki kar ve zararı düşünürken bulacak. Çünkü o, kazandığından daha fazlasını kaybedecek. Böylece herkes için ani bir karar alabilir. Nitekim son aylarda da süpriz kararlar aldı.

-Trump, Washington’un siz ve İsrailliler arasındaki çatışmayı sona erdirmeye yönelik hazırladığı girişimin içeriğini -yani yüzyılın anlaşmasını- açıklamak için birçok tarih ilan etti. Şimdiye kadar, bu girişim tamamen entegre edilemedi. Bu, planın asla ortaya çıkmayacağı anlamına mı geliyor?

Bu iki anlama gelebilir. Birinci, onun henüz hazır olmaması.

İkinci olarak ise planının bazı Arap ülkeleri aracılığıyla pazarlanabileceğine inanıyordu. Hiçbir Arap ülkesinin bu konuda desteğini alamayınca şaşırdı. Böylece, kendisini yalnız bırakılmış olarak buldu ve kaybının kazancından daha fazla olacağını anladı.

Benim düşünceme göre grup, bu planı kademeli olarak uygulamak için çalışıyor, ancak resmi olarak ilan etmiyor. Plan, Kudüs, elçiliğin taşınması, UNRWA ve Washington’daki FKÖ bürosunun kapatılması dışında bir şey içermiyor. Arap sokağından gelen güçlü tepkilerden kaçınmak için herhangi bir açıklama yapılmaksızın aşamalı olarak bunu uyguluyorlar.