Finlandiya, başta ABD olmak üzere, başarılı bir eğitim sistemi geliştirmek isteyen herkesin ziyaret ettiği bir ülke haline geldi. Dünyanın dört bir yanından gelen heyetler, Helsinki’deki ve -uzak bölgelerde bile olsa- diğer şehirlerdeki okulları ziyaret ediyorlar. Altın arayan define avcıları gibi, gizli kalmış ve başkalarının henüz ulaşamadığı Finlandiya dehasının esrarını keşfetmeye çalışıyorlar. Bu modeli ana hatları ile bilmek de yeterli değil. Günlük eğitim süresinin teneffüsler de dâhil olmak üzere, dört saati geçmediğini öğrenince şaşırıp kalıyorsunuz. Ödev vermeye karşı olduklarını ve ödev vermenin öğrenci hakkını çiğnemek olarak gördüklerini öğrendiğinizde dehşete düşüyorsunuz. Ya da sınavın, değerlendirme ve tekrarlamanın olmadığını gördüğünüzde yine şaşırıp kalıyorsunuz. Bunlarını hepsinin bir sonucu var ve daha derinden incelemeyi gerektiriyor.
Finlandiyalılar, okullarının kapılarını ve kalplerini ziyaretçilere açıyorlar. Artık geleceğe dair ciddi bir tecrübeleri var. Okullar, bu gelen heyetlerin katıldıkları programların filmlerini kaydettiler, zira neredeyse aynı sorular sorulduğundan dolayı tekrara düşmek istemiyorlar. Ancak hiçbir ülke, bu herkese açık tecrübeyi bütün yönleriyle öğrenip aynısını uygulamaya muvaffak olamadı. Amerikalılar ve diğer Avrupalıların ulaştıkları sonuç sadece hayal kırıklığı ve başarısızlıktır. Eğitim modelleri çıkmaz sokağın duvarlarına toslamış durumda ve bu durumu değiştirmeye veya düzeltmeye de güçleri yetmiyor. Arap ülkelerinin de İskandinav modeline yaklaşmaya çalışmadığı görülüyor.
Yaygın olarak uygulanan bir eğitim sisteminin köklü olarak değiştirilmesi -bakanlıklarımızın çoğunun boşuna yaptığı gibi ve genellikle de seviye düşer- sadece müfredatta bir değişiklik yapmak değildir. Ciddi ve kararlı olabilmek için, devletin vatandaşla olan ilişkisi, okulun işlevi, mezun olandan beklenen yeterlilik, bu mezunun toplumdaki rolü ve ulaşılması gereken nihai hedefler ile ilgili yeni bir entegre vizyon çizilmesine ihtiyaç vardır. Buna kim cesaret edebilir?
Örnek alınması gereken bu Finlandiya modeli gerçekten uygulanmak isteniyorsa, çocuk daha dünyaya gelmeden çocuklar arasındaki eşitlik felsefesinin kabul edilmesi, onlara sunulan ve ilere sunulacak fırsatların eşit olması gerekir.
Bunlar realist görünmeyebilir, bu nedenle ziyaretçiler sadece keşif yapıyorlar, izliyorlar ve kaydetmekle yetiniyorlar. Finliler, -başka hiçbir ülkede yok- devlet gelirlerinin dörtte birini, geleceklerinin teminatı olan eğitime ayırıyorlar. Annelik bakımına önem veriyorlar. Çocuklarına bakmaları için ebeveynlere cömertçe izin veriyorlar. Devlet, yeni doğan her çocuk hediye paketi hazırlıyor. İhtiyacı olanlar için, yedi yaşına kadar lüks kreşlere bırakma imkânı hazırlanıyor. Ve çocuk, okula çok geç bir aşamada geliyor. Her yeni gelen çocuk devletin görev alanına girmiş oluyor. Batılılar Helsinki’de olup bitenleri hayretle ve dehşetle izliyorlar. Aslında harcanan bu cömertçe paranın maliyeti daha düşük, zira karşılığında elde ettikleri zannettiklerinden çok daha önemli…
Fransızlar “Çocukların elindeki cep telefonlarından nasıl korkmuyorsunuz?” diye soruyorlar. Kendileri öğrencilerinin telefonlarına el koyuyorlar. “Öğrenme zorluğu çeken öğrencileri nasıl başarılı kılıyorsunuz?” Evlatlarını sürekli sınavlarla eleyen Amerikalılar bunları sorguluyor ve öğrenmek istiyor. Okul, zekâyı işletmeli ve düşünmeye teşvik etmelidir. Eğer öğrenci, tek başına öğrenebilmeyi ve istediği bilgiyi nasıl elde edebileceğini bilirse, işte o zaman onu, faydalı bilgileri elde etmek için tek başına hızlı hareket ederken bulacaksın. Ve mutluluk her zaman, arzuladığının ötesinde şeyler öğrenildiğindedir. Finlandiyalılar, eğitimin merkezine, eski sistemlerde olduğu gibi öğretmeni değil, öğrenciyi koymaya karar verdiler. Eğitim görevini, vatandaşlarının gözünde en soylu ve en itibarlı meslek haline getirdiler. Bunu, öğretmenlerine en yüksek maaşı vermeden de yaptılar. Okullarına en yetenekli ve bilgi bakımından en nitelikli vatandaşları çekmeyi başardılar. Lübnan’da, öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu Eğitim Fakültesinden geçmedi ve modern eğitim müfredatının ve yöntemlerinin kokusunu dahi almadılar. Bu, bağımlısı olduğumuz Arap ilginçliklerinden biridir.
Doğa ile uyum içinde su ve yeşilliklerle çevrili bu soğuk ülkede her şey, bireyin bir insan olarak kalması ve yırtıcı bir canavara dönüşmemesi için tasarlanmış. Öldürücü sınıfsal hastalıklar yok edildi, yetenek ve düşüncelere -birbirlerinden ne kadar farklı olursa olsun- son derece saygı duyuluyor. Finlandiyalı öğretmenlerin daima cevapladığı sorulardan birisi; çocuklarınızın size olan itaatini ve sakinliklerini cezalandırmadan ve kızmadan nasıl sağlayabiliyorsunuz? “Onlardan isteklerimizi nezaketle talep ediyoruz. Onlara, arkadaşlarıyla iletişim kurmaları, aileleri tarafından sevildiklerini hissetmeleri, ağaçlara tırmanmaları, müzik dinlemeleri ve fiziksel enerjilerini sporla atmaları için fırsatlar veriyoruz.” Amerika’da ise kursları artırma, müfredatı daha da doldurma, Sınavları artırarak rekabet duygusunu artırma ve en iyiyi elde etmeleri için sürekli baskı kurma eğilimi var. Hayatın fırtınalarından şaşkına dönmeden önce sevgiye ve sıcaklığa aç bu varlığa merhametle bakan bir başka felsefe var.
Rahat bir çocukluk yaşayanlar büyüyünce daha fazla sorumluluk alırlar. Dünyanın en büyük e-ticaret şirketi olan “Alibaba” yı kurmak için tek başına mücadele veren fakir adam Çinli Jack Ma, kendisinden tavsiye isteyenlere şunları söylüyor: “Başarılı olmak istiyorsanız, yüksek EQ’ya (duygusal zekâya) ihtiyaç duyarsınız, ancak saygı duyulan biri olmak istiyorsanız sevgi konusunda yüksek bir felsefeniz (sevginin IQ’ suna sahip) olmalıdır.”
Her halükarda, Finlandiya deneyimi dünyanın en büyük favorisi olmaya devam ediyor, ancak bundan yeterince fayda sağlamaktan dahi aciziz. Bu, ya tamamen alınması ya da tümüyle terk edilmesi gereken bir vizyondur. Finlandiya’da arkadaşlarını korkutmak için onlara ateş açan bir öğrenci, ya da sinirsel bir durumdan dolayı meslektaşlarına şiddet uygulayan bir öğretmen duymadık. Bununla birlikte, insanlarda saldırı, yaralama ve yıkma özgürlüğünü güçlendirmek, onlara rehberlik edip, onlardan en güzel sonuçlar almaktan çok daha kolay kalmaya devam ediyor.