Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Fırtınanın kalbinde Lübnan | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Lübnan’ın kimsenin ne kadar süreceğini tahmin edemediği bir fırtınanın kalbinde olduğu bir gerçek, zira Lübnan Devleti, ülkeyi dış güçlerin hesabına kendi vatandaşlarını zarara sokacak şekilde zorluklarla dolu bir sürece soktu.

Cumhurbaşkanının Suudi Arabistan’a karşı gerilimi tırmandıran açıklamaları çözüm yollarının kapanmasına yol açacak ve türlü zorluklarla üzerine mutabık kalınan, istifa eden Başbakan Saad Al Hariri’nin zar zor başarabildiği uzlaşmanın bozulmasına da sebep olabilir.

Bu ayın 15’inde ve daha güçlüsü 16’sında dile getirilen gerilimi tırmandıran açıklamalar Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve daha geniş Arap dünyasını çıkmaza sokuyor.

Dikkatinizi çekmek isterim; bu açıklama ve duruş Ruhani’nin açıklamalarıyla da çakışıyor ki, Ruhani birkaç hafta önce Tahran’a danışmadan Lübnan’da herhangi bir karar alınmadığını bildiren yetkilidir.

Belli ki, her iki duruşun ortak hedefi istifa koşullarının ve içeriğinin gereklerini yerine getirmemek ve istifaya yol açan gerekçeleri tartışmayı reddetmek gibi görünüyor.

Bu açıklamaların yapıldığı günlerde, Maruni Patrik Bişara el-Rai’nin Suudi Arabistan’a yaptığı tarihi ziyaret azınlıklar koalisyonu, onun teşvikçilerine ve arkasında duranlara sert bir darbe indirdi. Lübnan’ın çoğunluğunu Arap Dünyasının karşısına koyan her çağrıya karşı olacaklarına dair yankı uyandıran bir mesaj verdi.

Patrik Rai, Suudi Arabistan’ın istikrarını ve Hariri’nin istifa kararını desteklediğini, bu tercihin nedenlerini anladığını söyleyerek Lübnan Hükümeti içindeki Hizbullah gibilerini zor bir duruma soktu.

Patriğin duruşu, Hasan Nasrallah’ın ve benzerlerinin istifa sebeplerini tartışmamak için Hariri’ye gösterdikleri sevgi (!) ve ‘kaygı’ları (!) yerle bir etmiştir ama en önemlisi, Hizbullah’ın silahının ve eylemlerinin Hristiyanlarca kabul edildiği ve meşrulaştırıldığı iddialarını suya düşürmüş ve bunları meşru görenler arasında kala kala Cumhurbaşkanı Avn’ın takipçileri ile bir takım Hristiyanlar kalmıştır.

Bkerke’de bulunan Maruni Patrikhanesi’nin sesi politikacıların çoğu ve vatandaşların geneli tarafından saygıyla dinlenmiş ve gereği yapılmıştır. Patriğin söylemi, İran’ın Lübnan’daki dev aynası misali eylemlerinin, azınlığın kullandığı silahının ve ülke egemenliğiyle taban tabana zıtlaşan eylemlerinin tartışılmasına yol açacaktır.

Hariri evine dönecek ve Beyrut’ta diyecekleri Riyad’da söylediklerinden farklı olmayacak. Beyrut’a ulaşmasıyla, nerede ve nasıl ikamet ettiğiyle ilgili tartışmalar bitecek ve gerçek tartışma sayfası açılacak.

Beyrut’un istifa ile nasıl başa çıkacağı sayfası.

Zira Başbakan Hariri Hizbullah’ın bariz bir şekilde uzlaşmayı ihlal ettiğini ve Tahran’ın isteklerine bağlı olduğunu açık açık söyledi. Bakalım, Lübnan istifa sürecini nasıl ele alacak?

Lübnan kendini kurtaracak reçeteden uzaklaşmamalı, bölgedeki yangınlardan kendini uzak tutmalı. Ba’abda Sarayı ilanında yer alan (içişlerine İran’ın müdahale etmemesi gibi) maddeleri uygulamaya sokmalı, İran eksenine daha fazla yaklaşmamalı zira iç barışını, istikrarını ve güvenliğini sağlamak ancak bunları uygulamaktan geçer.

Lübnan konumu, rolü ve çıkarları ile izole bir ada değildir. Kendi menfaatleri ve güvenliği için Arap dayanışmasından çıkması imkansızdır.

İran’ın bölgedeki istikrarsızlaştırıcı rolüne karşı Arap çatışmasının başlaması ve İran’ın nüfuzunu azaltmak için yeni bir ABD stratejisinin başlamasıyla Lübnan’ın, ne “Direniş Hattı”nda kalması, ne de Hizbullah’ın ve İran’ın Araplara saldırması için bir platform olarak kalması düşünülemez.

Lübnan’ın başkalarının ajandasında bir savaş alanı ya da baskı aracı olması acı vericidir. Düşüncesizce ve soru sormaksızın tehlikeye sürüklenmesi de, ki buradaki tehlikeler şiddetli ve her yerde bol bol bulunur, daha da acı vericidir.

Lübnan, özellikle İsrail Savaş Bakanı Avigdor Lieberman’ın son açıklamalarından sonra İsrail saldırganlığını def edecek tüm önlemleri almak zorundadır.

Beyrut’un atması gereken ilk adım, dostlarını ve Arap kardeşlerini seferber ederek Tahran’ın hazırladığı planlara dikkat etmek ve ülkeyi enkaza dönüştürmeye yönelik tehditleri göz önünde bulundurmaktır.

Bu aşamada sorulması gereken soru şuddur: Bir Arap ülkesinin zor duruma düşmesi kimin lehinedir?

İsrail saldırganlığı tehdidi söz konusu olduğu kadar, bir başka tehlike de söz konusu: İstifa açıklamasından kaynaklanan siyasi felç.

Cumhurbaşkanı tarafından yapılan tüm istişarelere rağmen her geçen gün derinleşen felçten bahsediyoruz. Tüm pozisyonlar ve Lübnan Dışişleri Bakanının turlarına rağmen bu acı zehrin içileceği kesin gibi gözüküyor.

Tüm iyimser senaryolar yeni bir hükümet kurmanın imkansızlığına işaret ediyor, zira Lübnan’daki Tahran eksenli cephe, istifanın sebeplerini tartışma konusu dahi yapmayacağını vurguluyor. Başka göstergelerin olmaması da tünelin ucundaki ışığın görülmesini engelliyor.

Lübnanlı yetkililer ve karar vericiler, anayasal olarak ülkeyi kurtarmak, çıkarlarını kollamak ve gelecek nesillerin çıkarlarını himaye etmekten sorumlu.

İran’ın emrine amade olmak, mezhepler arası bölünmede ısrar etmek, başkalarının savaşı için Lübnan’ı savaş sahası olarak kullanmak, ülkeyi  önüne iki seçenek koyacak: Ya krizlerin devam etmesini kabul ederek hukuk devletinin oluşmasını önlemek veya ülkeyi iç savaşın eşiğine sürüklemek.

Günümüzde Lübnan tarihinde benzeri görülmemiş derin bir krizin içinde. Devlet içinde paralel devletin barınamayacağı açık…

Daha açık olanı da, Lübnan’ın “Direniş Hattı”na zorla sürüklenmesinin devleti çökme tehlikesiyle yüz yüze bırakacağı gerçeği…