Paris/Mişel Ebu Necm
Cumhurbaşkanı Macron, önceki gün yaptığı açıklamada, “gerçek bir Avrupa ordusu” kurulması çağrısında bulunurken, Avrupa’nın bu yolla ABD’ye bağlı kalmaksızın tek başına kendini savunabileceğini belirtti.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya tehlikesine dikkati çekerek ABD’ye bağımlı olmayan, egemen bir Avrupa Birliği (AB) ordusu kurmaları gerektiğini söyledi.
Ancak Macron’un konuşmasında ilginç olan şey, tehlike kaynakları olarak Rusya, Çin ve ABD’ye atıfta bulunmasıydı. Macron, ABD’nin Rusya ile 1987’de yaptığı orta ve kısa menzilli balistik ve kruz füzelerin kaldırılması anlaşmasından çekilmesinin Avrupa’nın güvenliğini tehlikeye sokacağına işaret ederek, “Bu kararın ana kurbanı kim olacak? Avrupa ve onun güvenliği” dedi.
Macron’un açıklamaları Fransa’nın Avrupa’nın güvenliğini kendi eline almasını istediği şeklinde yorumlanırken, bunun Washington liderliğindeki NATO’un rolünü azaltmak anlamına geldiği belirtildi. Fakat Paris, Avrupa’nın yalnızca siyaseti ve güvenliği konularında egemenliğini kazanmasını istemiyor, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin (AB) “ekonomik egemenliğini” de sağlamak istiyor. Paris’in bu isteği Fransa Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire tarafından dün Belçika’nın başkenti Brüksel’de verdiği bir demeçte bir kez daha vurgulandı.
Bakan, Paris’in bu isteğini ilk kez, ABD Başkanı Donald Trump’ın Mayıs ayında İran ve dünya güçleri arasında 2015 yılında imzalanan anlaşmadan çekildiğini ve Tahran’a yeniden onunla çalışmaya devam eden şirketleri de kapsayan yaptırımlar uygulamaya başlayacağını duyurmasının hemen ardından dile getirmişti.
İran’a yönelik yaptırımlar
5 Kasım’da ABD’nin İran enerji ve finans sektörünü hedef alan yaptırım paketini yürürlüğe koymasıyla Paris, nükleer anlaşmadaki ortaklarıyla birlikte (İngiltere ve Almanya) kendisini çıkmaz bir sokakta buldu.
Dün Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan Fransız ekonomi kaynaklarına göre Fransızların “öfkesi” Paris’in Washington’dan şirketlerine muafiyet verilmesi taleplerini artırdı. Bu şirketlerin başında da Fransa’nın petrol devi “Total” bulunuyor. Ancak ABD bu talepleri “kategorik” olarak reddetti. Almanya ve İngiltere’nin muafiyet talepleri de aynı kaderi paylaştı.
Öte yandan ABD yönetimi, iki Avrupa ülkesi İtalya ve Yunanistan’ın yanı sıra yaptırımlardan etkilenmeden İran’la çalışamaya devam etmek için ek süre isteyen 6 ülkenin bu talebine olumlu karşılık verdi.
Aynı kaynaklar, “Eğer Trump, İran’ın petrol ihracatını söylediği gibi “sıfırladıysa” İran’ın başlıca petrol müşterileri Çin, Hindistan, Türkiye ve İtalya’nın yaptırımlardan muaf tutulması nasıl açıklanabilir?” şeklinde bir soru sordular.
Macron ve Le Maire’nin açıklamaları, Paris’in siyaset, savunma ve ekonomi alanlarında Washington’la “dirsek savaşı” içinde olduğu şeklinde yorumlandı. Bu sert açıklamalar, ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve çok sayıda dünya liderinin katılacağı, Paris’te yapılacak olan Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 100’üncü yıl dönümü kutlamalarından sadece üç gün önce yapıldı. Yıl dönümü kutlamalarının ardından gerçekleştirilecek olan “Paris Barış Forumu”, liderlere ikili görüşmeler yapma fırsatı sunacak. Paris, Barış Forumu’nu her yıl dünya liderlerinin bir araya geldiği “Davos Ekonomi Forumu”na benzer bir formatta yıllık bir “siyasi Davos”a çevirmeyi hedefliyor.
Dün “Financial Times” gazetesine konuşan Fransız Bakan Le Maire, ABD’nin İran’a yönelik 2’inci yaptırım paketini yürürlüğe koymasına ilişkin yorumunda, ülkesinin Washington’un “dünyanın polisi” rolünü reddettiğini, bunun uluslararası taraflara kendi iradesini dayatması anlamına geldiğini söyledi. Paris ve Avrupa’nın diğer başkentlerini rahatsız eden şeyin Washington’un alınmış herhangi bir uluslararası karar olmadan “sınır ötesi yaptırımlar” uygulaması olduğunu belirten Le Maire, “Avrupa, ABD’nin “dünyanın polisi” rolünü üstlenmesine reddediyor” dedi. ABD’nin aldığı kararların Avrupa’nın “ekonomik egemenliğini” ihlal ettiğini vurgulayan Fransız Bakan, Avrupa’ya “ekonomik bağımsızlığını” koruma çağırısı yaptı. Le Maire, “İster siyaset, ister savunma isterse de ekonomi olsun, bu ilkelerin yeniden “tanımlanmaya” ihtiyacı var. Aksi takdirde etkisiz kalacaklar” ifadelerini kullandı.
AB esasen iki meseleye odaklandı: Birincisi, 1996 yılında İran ile ticaret yapan Avrupalı firmaları, ABD’nin yaptırımlarından korumak için hazırlanmış olan bir yasanın aktif hale getirilmesi. İkincisi ise geçtiğimiz Eylül ayında New York’ta yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) Toplantısı oturum aralarında ilan edilen ve “Özel Operasyon Fonu” olarak adlandırılabilecek bir mekanizma kurulması.
Yaptırımlardan kaçınmak için İran’la alışverişlerinde ABD parasını kullanmaktan kaçınmaya çalışan Avrupalılar, İran petrolünün gelirinin aktarılacağı bir “takas odası” olarak hizmet edecek bağımsız bir “kanal” kurmak istiyorlar. Böylece İran’la yapılan işlemlerde mal veya hizmetler karşılığında eski usul “takas” yöntemi kullanılacak.
Bu kanala duyulan ihtiyaç, küresel çapta bankalar arası elektronik fon transferi sağlayan SWIFT tarafından verilen kararla daha da arttı. SWIFT, ABD’nin yaptırımlarına uyacağı ve bazı İran bankalarının sisteme erişimini askıya alacağını duyurmuştu.
Avrupa Komisyonu Sözcüsü dün yaptığı açıklamada Brüksel merkezli SWIFT’in kararını “üzücü” olarak nitelendirdiklerini belirtti. Sözcü, ABD dolarının gücüne ve Washington’un küresel finans sistemini etkileme yeteneğine dolaylı bir gönderme yaparak, kararın “genel olarak küresel finans sisteminin istikrarı ve bütünlüğünü koruma doğrultusunda alındığına” dikkat çekti.
Aslında, Avrupalılar “kanalı” ABD yaptırımlarına ortak bir “cevap” olarak görüyorlar. Ancak bu “kanala” dair bir aydan uzun bir süredir bir takım söylemlerde bulunulsa da henüz gün yüzüne çıkan herhangi bir şey yok.
Fransa, İngiltere ve Almanya Dışişleri ve Maliye Bakanlarının yanı sıra AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, “kanalı” kurmaya çalıştıklarını, ancak daha fazla istişarelere ve detaylar üzerinde anlaşmaya ihtiyaç duyulduğunu itiraf ettiler. Belki de daha da önemli olan kanalı kurulacağı ve tahliye edilecek şehrin ABD yaptırımlarından nasıl korunacağıdır.
Ancak bu konuya yeterince önem veriyor gibi görünmeyen Le Maire, herhangi bir ülkeyle, herhangi bir mal ticareti yapmak için Avrupa’nın uluslararası hukuka uygun, bağımsız bir araç olarak kullanılmak üzere bir hükümet kurumu oluşturması gerektiğini vurguladı.
Peki, Avrupa’nın çabaları başarılı olur mu? Sıkça tekrarlanan bu sorunun yanı sıra büyük belirsizlikler var. Belki de bu mekanizmanın en önemli yanı sadece ABD piyasalarında iş yapmayan küçük ve orta ölçekli şirketlere fayda sağlayabilecek olmasıdır. Ancak, Fransız Bakan’ın Avrupa’ya ekonomik egemenlik ve bağımsızlık kazandırma çabalarını başarıya ulaştıracağını vaat ettiği mekanizmanın, sınırlılığını ve yetersizliğini anlamak için son aylarda İran pazarından çekilen çok uluslu şirketlere bakmak yeterli.