Münih konferansının ilk günü, transatlantik ittifakındaki çatlaklara karşılık bir Avrupa orkestrasına benziyordu. Donald Trump’ın Amerikan başkanlığına gelmesinden yaklaşık bir yıl sonra düzenlenen konferans, açılışı Almanya ve Fransa savunma bakanlarının konuşmaları ile yaptı. Konuşmalar, Avrupa savunma ve güvenliğinin Washington’un yardımına gerek duymadan tehlikelere karşı koyabilecek bir duruma getirilmesinin zorunlu olduğuna ilişkindi. Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, isim vermeksizin geçtiğimiz aralık ayında BM’ye yönelik maddi desteği azaltma kararı alan Trump’a ağır eleştiriler yöneltmekten kaçınmadı. Trump’ın bu çıkışı, kendisinin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararına uluslararası organizasyonun itiraz etmesinin ardından gelmişti. 2019 bütçesinde Trump, uluslararası kalkınma bütçesini üçte bir oranında azaltmayı ve BM’ye bağlı bazı kuruluşlara yönelik mali desteğin tamamen kesilmesini önerdi.
Leyen: Kararlarını beğenmesek de BM’ye destek vermek zorundayız
Von der Leyen’in kalkınma faaliyetinde başarı elde etmek için bir askeri operasyona ihtiyaç duyulduğunu ayrıntılı olarak açıkladığı konuşmasında Trump’a yönelik bir jeopolitik güvenlik dersi seziliyordu. Bakan düşüncelerini şu sözlerle ifade etti: ‘BM, güçlendirilmeye muhtaçtır; zayıflatmaya değil. Tüm kararları hoşumuza gitmeyebilir ancak destek vermek zorundayız. Son mülteci krizinden çok şey öğrendik. Bize düşen aşırılık ve şiddeti teşvik eden ümitsizlik halinin ortadan kalkmasına katkı sağlamak için mültecilerle ilgilenen BM kuruluşlarını desteklemektir. Amerikalı dostlarımızın askeri sorumluluklarının ötesinde sorumluluk yüklenmesi gerekir. Halkı açlıktan öldükten sonra Musul’u DEAŞ’tan kurtarmanın ne yararı var?’
Askeri darbeler, dışlanmışlık ve marjinalleşmeden doğan aşırılıkları önleyemez
Amerikan hükümetinin tutumunu eleştirirken Von der Leyer, herhangi bir askeri operasyonun ‘siyasi bir boyutu’nun da olması gerektiğini dile getirerek şunları söyledi: “Askeri boyut, krizlerin üstesinden gelmeyi sağlayabilir fakat gerçek anlamda bir barış için bir yol olamaz. Bu duruma Mali’de, Afganistan’da, Suriye ve Irak’ta şahit olduk.” Mesela uzlaşmak yerine başları kesmeyi tercih eden DEAŞ ile savaşmak gibi askeri güce yoğunlaşmayı gerektiren durumlar olduğunu düşünen bakan, sözlerine şu şekilde devam etti: ‘Uzun vadede siyasi ve askeri bir istikrar olması gerekir. Zira askeri darbeler, nesillerin dışlanmışlık ve marjinalleşmeden doğan aşırılıklarının önünü alamaz.’
Alman bakanın bu eleştirisine geçen yıl tamamlanan yeni Fransız-Alman savunma stratejisinin ayrıntılı açıklaması eşlik etti. Bakan, ‘Avrupa hazinesi tarafından fonlanan bir Avrupa ordusu olsun ve gerekli durumlarda bu askeri ağırlığı hizmete sokalım istiyoruz.’ ifadelerini kullandıktan sonra Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Avrupa’nın kendini güvence altına alması için çalışılması gerektiğine dair sözlerini hatırlattı.
Bu açıklama, Trump’ın Almanya’nın savunma bütçesine yeterli harcamayı yapmadığına yönelik eleştirisine de bir itiraz içeriyordu. Von der Leyen, Almanya’nın savunma bütçesini artıracağını duyurduktan sonra, ‘NATO’nun kalkınma yardımı hedeflerini gerçekleştirmek için önümüzdeki yıllarda savunma ve kalkınma siyasetlerine özel bir bütçe ayırmaya karar verdik. Alman ordusunun yönelimini değiştirmeye devam edebileceğiz. Zira geçtiğimiz 25 yılda ordu bütçelerini düşürüyorduk. Ancak şimdi orduyu yeniliyoruz.’ açıklamasında bulundu.
Almanya, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bugüne kadar savunma bütçesini azaltmaya dayalı bir politika uygulamıştır. Ancak son zamanlarda özellikle de Trump’ın seçilmesinden bu yana, bir NATO üyesi olarak payına düşeni ödemediği gerekçesiyle ağır eleştirilere maruz kalıyor. Nitekim uluslararası pakt, üyelerinden toplam gelirlerinin yüzde 2’sini savunma bütçesine ayırmalarını talep ediyor.
Fransa ve Almanya’dan büyük ortaklık
Alman bakanın konuşmasını, Fransız mevkidaşı Florence Parly’nin yeni Avrupa stratejisinin önemi hakkındaki konuşması izledi. Bakan konuşmasında, ‘ABD’nin yardımını talep etmeye gerek bırakmadan bize iyi bir şekilde hizmet edecek bağımsız bir stratejiye sahip olmamız gerekir. Önümüzdeki aylarda Fransa, ortak ve birlikte hareket edecek uçaklar elde etmek için Almanya ile olan büyük ortaklığına yoğunlaşacak. Hedef, ortak tehditleri savuşturmaktır.’ ifadelerini dile getirdi. Parly, geçen yılki elektronik saldırıları söz konusu tehditlere bir örnek göstererek bunun Fransız şirketlere milyonlarca euroya mâl olduğunu ifade etti. Sözlerine ‘askeri donanımı modernleştirme çalışmalarını ve seri hareket ve yayılma imkânı için silahlanmada yaklaşım değişikliği çabalarını ikiye katladıklarını’ söyledi.
ABD ile NATO üzerinden olan iş birliğinden vaz geçemeyiz
Fransız bakan buna rağmen ABD ile olan iş birliğinin devam etmesi ve güçlendirilmesinin gerekliği olduğunun altını çizdi. ‘ABD ile NATO üzerinden olan iş birliğinden yüz çevirmemiz mümkün değil. Bu bağı güçlendirmek için elimizden geleni yapmalıyız.’ şeklinde konuştu.
Bu iki konuşma Angela Merkel’in geçtiğimiz Mayıs ayı sonundaki meşhur açıklamasını akıllara getirdi. Nitekim O, Avrupa’nın kendisini korumak için artık müttefiklerine güvenemeyeceğini ve olayı ele almaları gerektiğini söylemişti. Onun bu sözü, Trump’ın Paris İklim Değişikliği Anlaşması’na uymaya yönelik itirazı ve Almanya’ya Suriyeli mültecileri kabul etmesi ve İngiltere’nin AB’den çıkmasını olumlu bir olay olarak görmesi sebebiyle yönelttiği bir dizi eleştirinin ardından gelmişti.
Stoltenberg’ten iki bakana uyarı
İki bakanın ardından konuşan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise NATO ve Washington’un tarafsızlığını ortadan kaldırdıkları için iki bakana uyarıda bulundu. AB’nin savunma konusundaki çabalarını memnuniyetle karşıladığını ve bu çabaların ‘yük paylaşımını artırmak konusunda bir fırsat olarak değerlendirilebileceğini ancak transatlantik ve NATO’yu aşmak veya işini ikiye katlamak yoluyla paktı zayıflatma riskini taşıdığını’ dile getirdi.
‘AB, Avrupa’nın kendisini koruyamıyor. Dış devletler, AB’nin savunulmasında önemli bir role sahipler.’ diyerek Fransa ve Almanya’ya, İngiltere’nin AB’den ayrılmasının ardından NATO harcamalarının yüzde 80’inin AB haricindeki ülkelerden geleceğini hatırlattı. Ayrıca AB ve NATO’nun rekabet etmek yerine birbirini tamamlaması gerektiğinin de altını çizdi.
Kuzey Kore ve İran’ın nükleer programına dikkat
Jens Stoltenberg, NATO’nun karşı karşıya olduğu başka meydan okumalara da değindi. Bunlardan en önemlisi de Kuzey Kore’nin nükleer programına devam etmesiydi. Bu konuda, ‘Kuzey Kore’yi bu silahından vazgeçirmek için gerek diplomatik gerek siyasi olarak elimizden gelen tüm çabayı göstermeliyiz’ derken İran’dan gelecek tehlikeler için de, ‘İran da aynı şekilde nükleer yayılma ile alakalı bir endişe kaynağı durumunda. Bu bakımdan İran ile olan nükleer anlaşmanın etkin duruma getirilmesi ve doğru bir şekilde uygulanması gerekir’ açıklamasında bulundu.
Guterres, dünyadaki 10 krizden 8’i Ortadoğu’da
Münih konferansının ilk gününde Avrupa güvenliği haricindeki konular en fazla BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in açıklamaları ile dikkat çekti. Guterres, dünyadaki 10 krizden 8’inin Ortadoğu’da olduğuna dair bir rapor sunduktan sonra Ortadoğu hakkında oldukça kasvetli bir tablo çizdi.
Guterres, Suriye’den Yemen ve Filistin’e bölgede ardı ardına gelen krizleri saydı ve şöyle dedi: ‘Ortadoğu, büyük bir trajediye şahit oluyor. Bir kördüğümün varlığı söz konusu. Durum içinden çıkılamayacak kadar karışık.’ Aynı şekilde İsrail’in Lübnan’da Hizbullah ile olan savaşının getirdiği korkulardan da söz ederek, bu korkuların gerçekleşmesi durumunda ‘Lübnan için büyük bir yıkımı’ beraberinde getireceğine işaret etti. Guterres, bu krizlerden herhangi birisinde ortaya çıkacak gerilimin Ortadoğu’da bir felaketler zincirine sebep olacağı görüşünde.